Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '13

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Kardeşimin Hikâyesi

Kardeşimin Hikâyesi
 

‘Kalkıp su içen minareleri görmeye gidiyorum ama o sabah denize doğru eğilmiyorlar,  gökyüzüne yazı yazmaya hazırlanan uçları iyice sivriltilmiş kurşun kalemler gibi dimdik ayakta duruyorlar. Demek ki bu sabah susamamışlar…’ Kitaptan.

     Polisiye romanları aratmayacak kadar güzel olan ‘Kardeşimin Hikâyesi, okurunu bilinçlendirmek ister gibi yazan Zülfü Livaneli’nin son kitabı.

     Livaneli, Podima Köyü’nde işlenen bir cinayeti haber yapmak için İstanbul’dan gelen ‘Gazeteci Kız’a daha olay yerine bile gitmeyen Ahmet Arslan’a Tanrısal bakış açısıyla (anlatıcı, Tanrı her şeyi bilir) anlatıyor. ‘..evin hanımı konuşulunca itiraz edilmez diyor. Sana ceza veriyorum, süt filan yok, ..Saçlarını kavrıyor, sonra bıçağı Arzu’nun vücuduna sokup çıkarmaya başlıyor. Beş, on, yirmi kere, farkında değil.’ (s.57) Ahmet Ümit, romanlarında delil veya suyu bulandırıp varsayımlardan yola çıkarak diyalog yöntemiyle merakı da bolca gıdıklayarak yazıyor. Yazarlarımız son yıllarda geleneksel romandaki Tanrısal anlatıcı yerine, olaylar, insanın bakış açısıyla seyirci gibi sadece görebildiklerini yazıyor.

     Kurgu, yazarı kurmacanın dışında bırakan, yazarı saklayan bir kavram olarak bilinir. Öykünün en heyecanlı yerinde yazarın araya girmemesini sağlar… Romanın giriş bölümündeyiz, yazar daha ‘Kardeşimin Hikâyesi’ne anlatının anlatısına başlamadı. ‘Mesela Cinayet Odası’nda polisiye türünde romanlar bulunmuyordu. Çünkü bunlar insan duygularını anlamaya değil, cinayeti  çözmeye odaklanmış, tek boyutlu, sadece merak uyandıran kitaplardı’ (s.20) ‘..Cinayet Odası’na gittim. Daha öncede söylediği gibi bu odada Agatha Christine tarzı romanlar yoktu.’ (s.21) Birine bir şeyler anlatıyor (‘söylediğim gibi’, neden yazdığım gibi dememiş?) veya bilgi veriyormuş gibi..!? “ ‘Sevgili’ dediğim ise bir alet; internetten benzerlerini inceleyerek tasarladığım bu aleti ileride anlatacağım.” (s.15) İlk bakışta yazar başını çıkarmış, öyküye müdahale etmiş izlenimi veriyor. Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi romanında yaptığı aklıma düştü. Sonuna kadar gitmeye kararlı iki genç sevişirken.., yazarımız ‘Romanımızın bu kısmını okutan lise öğretmenleri endişeye kapıldıysa, öğrencilerine şu bir sayfayı atlamalarını önerebilirler’ diyerek devreye girmişti… Livaneli de öyle yapmış olabilir derken, aşağıdaki diyalog beni şaşırttı… Birlikte okuyalım: “ ‘Bunun adı Sevgili.’ ‘Sevgili derken…’ ‘Adı bu’ dedim. ‘Bu aleti ben imal ettiğim için adını da ben verdim.’ ” (s.102) Ahmet’le ‘Gazeteci Kız’ arasındaki bu diyalogu, yukarıdaki iki örnekle örtüştürecek olursak, ‘Gazeteci Kız’a anlatıyormuş izlenimi veriyor… ‘İleride anlatırım’ dediği de, gazeteci kız gibi… Öyleyse neden roman/kurgunun on beş, yirmi, yirmi birinci sayfasının önü – arkası, kızla diyalog yok? Montaj tekniğiyle sonradan yapılan bu tür yamalar karışıklığa neden olabiliyor…

     Ego, dostluk, aşk, öfke ve pişmanlık gibi duygulardan yoksun beyin anomolisi hastası Ahmet’i roman kahramanı yapan Livaneli’nin hayata bakışı, kitap içi eleştiri (3 puan): Sovyetler Birliği’nin dağılışı sonrası ekonomik/sosyal çöküş dile getirilmiş. “Bizim ‘milyoner’ işçiler o ailelerin güzel kızlarıyla arkadaş oluyor; elleri kolları yiyecek içeceklerle, votkalar, çikolatalarla dolu olarak evlerine ziyarete gidiyor, geceleri orada kızla kalmaya başlıyorlarmış. Bir çeşit ikinci evlilik gibi oluyormuş bu. Anadolu’daki eşleri para geldiği için memnun’ (s.130) Sivri dilli bir biçem kullanmamış.

     Anlatı içinde anlatı yaparak romanın kendini sorgulaması gibi modernist özellikleri deneyen Livaneli’nin söylemleri (5 p): ‘Bilim edebiyata yetişemez’ (s.84) ‘İnsanların duyguları olmasaydı  cinayet de olmazdı.’ (s.86) ‘en büyük akıl delinin aklıdır’ (s.188) Barışçıl bir söylemi var.

     Mehmet’in öyküsünü daha anlaşılır kılabilmek, anlatı – anlatıcı kendi olabilme konusunda okuru tereddüte düşürmemek için ‘Dedim ki’, ‘Mehmet dedi ki’ gibi sözlerle öyküyü başlatan Livaneli, romanı yüzde 34.4 (37.1)* diyalogla yazmış. (10 p) Sayfada ortalama 4.8 (5.2) paragraf yapmış. (0 p)

     Okumuş, kültürlü Ahmet gibi ikiz kardeşi Mehmet’i de zaman zaman aynı kültürle ‘Mankurtu’ (s.252) (öyküye ip ucu verir gibi) anlattıran Livaneli’nin ayrıntısı (8 p): “Gözlerim binlerce jiletle kesilir gibi oldu. Hiçbir şey göremedim, ellerimle gözlerimi kapattım. Bir ses ‘Ağlama, her şey geçti artık’ dedi. Oysa ben ağlamıyordum ki, sadece ışığa tahammül edemeyen gözlerimden yaşlar akıyordu.” (s.263)

     İşlek bir kalemi olan Livaneli, ‘Kardeşimin Hikâyesi’ni 15.4 (18) yabancı sözcükle yazmış. (0 p) Benöyküsel bir anlatım yapılmış. Dilde yenilikçi izlenimi vermiş.

     Psikolojik derinliklere inebilen tek birikimin edebiyat olduğunu yazan Livaneli’nin alımlı çalımlı sözleri (8 p); ‘Okuyan insan, dünyanın aklına yaslar sırtını.’ (s.250) ‘Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir.’ Hoş olmayan söz: ‘Rejim yıkılmak üzere olduğunu her şey büyük bir altüst oluş içinde, bu yüzden de çok ucuz’ (s.133) Yabancı sözcük: ‘Fois gras, yani kaz ciğeri’ (s.51) ‘Ayaklarım ıslak çimene bastıkça, culp culp diye’ (s.76) Hoş olmayan dili sevmiyor.

      Romanlarında merakı aynı tempoda yüksek tutmasını bilen (8 p) Livaneli, atasözüne sayfada ortalama 0.0062 (0.0083) kez yer vermiş. (0 p) Düşük bir oran.

     ‘Gazeteci Kız’la Ahmet’i sürekli çatışma ortamında (7 p) tutan Livaneli, deyimi sayfada ortalama 1.5 (1.7) kez kullanmış. (10.5 p) ‘Onu kuş beyinli bir kadın yüzünden’ (s.56) ‘Kim bilir kaç yüz milyon kişi aşk delirmesinden öldü.’ (s.199)

     Romanlarında bilecen deneme oylumları yaratan (5 p) Livaneli, iç çözümlemeye sayfada ortalama 0.0062 (0.027) kez yer vermiş. (0 p) Düşük bir oran. “Kerberos zincirini koparmak ister gibi çırpınıyor, havlıyor, ‘Beni bağlamasaydın, seni böyle götüremezlerdi’ diyordu.”  (s.65)

     Polisiye roman yazarı Ahmet Ümit’i aratmayacak incelikte bir kurgu hazırlayan Livaneli, okur belleğine sayfada ortalama 1.8 (2.7) kez soru çengeli takmış. (5.4 p) ‘Yunan trajedilerini biliyorsunuz değil mi? ..Bugün bile Oidipus kompleksi falan diyoruz. Peki, onlar yazıldığı zaman bilim neredeydi? Dünyanın düz olduğuna inanılan, mikropların bilinmediği, ilkel bir emekleme çağında değil miydi? O zaman hangisi gerçek? Bugüne ışık tutan, ölmeyen ve hiç ölmeyecek hikâyeler mi, yoksa ilkel bilim mi?’ (s.84)

     Sovyetler Birliği’ndeki sosyal çöküşü anlatan Livaneli, imgeyi sayfada ortalama 0.33 (0.6) kez kullanmış. (2.6 p) Oldukça düşük bir oran. ‘O dudaklar her şeyi geri getirdi. Masallardaki sihirli öpücükler gibi beni, hiç uyanmaman gereken derin uykudan uyandırıp celladım oldular.’ (s.305)

     İki bin onlu yıllarda yaşanmış öyküyü, siyasetle haşır neşir olmuş Ahmet Altan (Son Oyun) gibi güncel adalet/siyasete dönüştürmeyen Livaneli, benzetmeye sayfada ortalama 1.7 (1) kez yer vermiş. (6.8 p) ‘Horozlar ötüyordu. Moskova’daki otelin neşeli horozu gibi değil, bir ayrılık ağıdı söyler gibiydiler.’ (s.306)

     Aralara öyküler serpiştiren (0.0247 kez – 0.1 p) Livaneli, bilinççakımını sayfada ortalama  0.0154 (0.0288) kez kullanmış. (0.1 p) ‘Böylesi daha iyi oldu diye aklımdan geçirdim.’ (s.61)

     Aldatmak, romana ayrı bir tat katıyormuş gibi Elif Şafak (İskender), Ayşe Kulin (Gizli Anların Yolcusu), Ece Temelkuran (Düğümlere Üfleyen Kadınlar), Ahmet Altan (Son Oyun) kervanına kendini de katan Livaneli, eğretilemeye sayfada ortalama 0.33 (0.6) kez yer vermiş. (1 p) ‘Sanki buldok, kapının sürgü penceresini çekiyordu, o yal gibi yemeği uzatacaktı’ (s.268)

     ‘Duyguları yaşamaya değil, öğrenmeye ihtiyacım var’ diyen Ahmet’i kahraman yapan Livaneli, gülmeceyi sayfada ortalama 0.0185 (0.0228) kez kullanmış. (0.2 p) “ ‘Rus kızı votka gibidir’ diyorlarmış, ‘tek başına içilir, hiçbir şey istemez ama Türk kızı rakı gibidir. Yanında meze ister, peynir kavun ister’ ” (s.130)

     Öyküye gerçekçilik katmak için tarih atan Livaneli, içmonologa sayfada ortalama 0.0062 (0.0104) kez yer vermiş. (0 p) Düşük bir oran.  “ ‘Demek ki’ dedi kendi kendine konuşur gibi, ‘katil Arzu’yu öldürdükten sonra kolyeyi aldı’ ” (s.235)

     Geriye dönüş tekniğinden yararlanan Livaneli, betimlemeyi sayfada ortalama 2.5 (4.9) satır yapmış. (0.5 p) ‘Üstündeki çarşafı atmış, şekilsiz vücuduna dar gelen bir atletle zırıl zırıl terliyordu. Yüzü de kıpkırmızıydı. Çucuğun yüzüyle orantısız biçimde geniş olan alnına baktım; boncuk boncuk terlemiş ve kızarmıştı, alev alev yandığı belliydi.’ (s.139) Betimlemeyi sevdiği söylenemez.

     Ruh doktoru gibi teşhis koyan Livaneli, çözümlemeye sayfada ortalama 0.2 (0.6) kez yer vermiş. (0.6 p) Düşükçe bir oran. ‘Ağır akan su kayayı oymuş, kardelen çiçeği donuk toprağı delip başını çıkarmış, zarafet kabalığı yenmiş, dişilik bir kez daha erkek üzerindeki yumuşak zaferini sessizce ilan etmişti. Ve nihayet o masal prensesinin uyurken dudaklarıma kenetlenen dudakları, en büyük mutluluğum ve en büyük felaketim olmuştu.’ (s.305)

     Kurgu gereği  sıkça rüyalardan yararlanan Livaneli, sosyal konu çözümlemesini sayfada ortalama 0.8 (0.8) kez yapmış. (2.4 p)  ‘Bu takım elbise öyle bir merettir ki temizi, ütülüsü ve kalitelisi insanı çok şık gösterir, kalitesizi, buruşuğu da tam tersi bir etki yapar. Savcı beyde de aynen bu etki yapıyordu işte. Buruşuk gömleğinin kolları da uzun olmalıydı ki, manşetleri ellerinin yarısına kadar iniyordu.’ (s.66)

     Kurguya uygun anlam akıtan bir kahraman adının öykülere neler kattığını unutan Ece Temelkuran, ‘Düğümlere Üfleyen Kadınlar’da ‘Gazeteci Kız’, Ahmet Altan ‘Son Oyun’da (nisan/2013) kadın kahramana bir ad vermemesi katarına ‘gazeteci kızın ismini hiç anmamış, yani onu isimlendirmemiş, genel olarak kadınlığın, dişiliğin anonim bir sembolü’ olduğu için diyen (pek gerçekçi bulmadım. Kardeşinin Hikâyesi, mayıs/2013) Livaneli, yananlama sayfada ortalama 0.7 (0.8) kez yer vermiş. (4.9 p) ‘içime bir Rusya kurdu düşürmüş oldu’ (s.128)           

     Çok yönlü bir sanatçı olan Livaneli, terimi sayfada ortalama 3.5 (5.6) kez kullanmış. (10.5 p) ‘MİG 25 savaş uçağına ait saat’ (s.132) ‘Ferforje bahçe kapısından’ (s.61)

     ‘Kelebek türlerinin bir günlük ömrü, hücre bölünmesinin hızlı olmasından dolayı, insanın 80 yılına denktir’ diyen Livaneli, bir bilinç akışı olan ‘düşündü’ sözcüğüne sayfada ortalama 0.0401 (0.0437) kez yer vermiş. (0.2 p) ‘Bu genç kuşağın hiç kül yutmadığını düşündüm.’ (s.190)

     ‘Tropik ormanlar, yere parelel biçimde onlarca metre uzayan ağaçlar’ olduğunu yazan Livaneli, ikilemeleri sayfada ortalama 0.7 (0.8) kez kullanmış. (1.4 p) ‘Kardeş kardeş, yan yana yatmışlar’ (s.202) ‘el alemin çocukları zombur zombur koştururken’ (s.236)

     Kitap kapağına ‘Livaneli’ (Livane: Artvin’in eski adı. ‘Zülfü’ adını kullanmamış) yazan yazar, önad sıfata sayfada ortalama 8.5 (3.4) kez yer vermiş. (17 p) ‘dar siyah bir eteği tercih etmişti; üstünde de belli belirsiz gri çiçek desenleri olan kolsuz bir bluz vardı.’ (s.150)

     Mektup tekniğinden yararlanan (0 p) Livaneli pekiştirmeyi sayfada ortalama 0.2 (0.6) kez kullanmış. (0.6 p) Düşük bir oran. ‘bozuk yollardan tangır tungur ilerleyerek’ (s.65)

     Gerçek yaşamdan alınmış izlenimi vermek ister/belge gibi ‘T.C. Çatalca Cumhuriyet Başsavcılığı, Soruşturma No: 2011/1007, Karar No: 2011/128) tutanağı/kararıyla roman sonunu bağlayan Livaneli, montaj tekniğine sayfada ortalama 0.0216 (0.0288) kez (5 hazır söz kalıbı, 2 dize şiir, 2 dize türkü sözü) yer vermiş. (0.2 p) “Ona bakarken Mevlânâ’nın dizeleri gelmişti aklıma: ‘Bu aşka ilahi diyemem korkarım / İnsani diyemem utanırım.’ ” (s.180) Sayfada ortalama 0.0216 (0.0166) kez (5 gazete haberi, 8 dize şiir) kullanmış. (0.2 p)

     Düşüngülü Eleştiri kriterlerine göre Zülfü Livaneli’nin Kardeşimin Hikâyesi romanına 119.2 (118.6) puan verildi.En yaman eleştiri kıyaslamaktır!.. Düşüngülü Eleştiri, son söz değildir. Romanları türlerine göre kıyaslamayı size bırakıyorum.  Muzaffer Koçer’in ‘Gökçek Ölmemiş’ 110.9 p, Nurgün Erdinç’in ‘Kan Kırmızı İhanet’ 85.3 p, Muammer Yüksel’in ‘Cennet’ 94.5 p, Orhan Pamuk’un ‘Masumiyet Müzesi’ 96.2 p, Çetin Yiğenoğlu’nun ‘Kırmızı Koku’ 105.6 p, Yavuz Bahadıroğlu’nun ‘Kırım Kan Ağlıyor’ 76.8 p, Ahmet Ümit’in ‘Bab1 – ı Esrar’ 121 p, Hasan Hüseyin Gündüzalp’in ‘Yuğ’ 118 p, Ayşe Kulin’in ‘Umut / Hayat Akan Bir Sudur’ 109.4 p, Canan Tan’ın ‘En Son Yürekler Ölür’ 115.4 p, Elif Şafak’ın ‘Aşk’ 118.1 p, Ayfer Tunç’un ‘Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi’ 102.2 p, Sinan Akyüz’ün ‘Sevmek Zorunda Değilsin Beni’ 91.3 p, Ece Temelkuran’ın ‘Muz Sesleri’ 130.2 p, İnci Aral’ın Sadakat’ine 122.1 p, Oya Baydar'ın 'Çöplüğün Generali'ne 104.2 p, Tolga Gümüşay’ın ‘Hiç Kimsenin Kenti’ne 105.9 p, Ahmet Ümit’in İstanbul Hatırası’na 117.8 p, Sinan Yağmur’un Aşkın Gözyaşları / Tebrizli Şems’e 84.8 p, İskender Pala’nın Şah ve Sultan’a 112.6 p, Sürayya Köle’nin ‘Yakası Kürklü Yeşil Parka’ 107.9 p, Sinan Akyüz’ün ‘Piruze / Şam’da Bir Türk Gelin’ 102.9 p, Zülfü Livaneli’nin ‘Serenad’ 118.6 p, Nedim Gürsel’in ‘Şeytan, Melek ve Komünist’ 124.3 p, Elif Şafak’ın İskender 126.5 p, Ayşe Kulin’in Gizli Anların Yolcusu 127.8 p, İskender Pala’nın Od / Bizim Yunus romanına 95.5 p, Ahmet Ümit’in ‘Sultanı Öldürmek’ 142.7 p, Sinan Akyüz’ün İncir Kuşları 95.2 p, Celal Çalık’ın Naziler İstanbul’da 82.6 p, İskender Pala’nın Efsane / Bir ‘Barbaros’ 102. 6 p, Ayşe Kulin’in Bora’nın Kitabı 137.1 p, Ece Temelkuran’ın Düğümlere Üfleyen Kadınlar 146.6 p, Ahmet Altan’ın Son Oyun 97.2 p, Ayşe Kulin’in Dönüş romanına 105.2 puan verilmişti. Kardeşimin Hikâyesi, Zülfü Livaneli, Doğan Kitap, 324 s.    

*- Parantez içindeki değerler Zülfü Livaneli’nin ‘Serenad’ romanına aittir.

Ali Akdemir

02. 08. 13

Çukurova

 
Toplam blog
: 172
: 425
Kayıt tarihi
: 15.07.09
 
 

Ali Akdemir, Adana tarihinin en büyük sel felaketini yaşadığı 21. 02. 1948 tarihinde doğdu. Edebi..