Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '13

 
Kategori
İlişkiler
 

Kardeşlik üzerine

Kardeşlik üzerine
 

Kardeşlik aynı ana-babanın evladı olmanın yanında aynı babadan ya da anadan olmanın karşılığıdır. Yeryüzü kardeşliği, halkların kardeşliği, din kardeşliği, dostluk anlamlarında da kullanılır ancak asıl benim üzerinde durmak istediğim aile içi kardeşliğidir.

Her şey önceleri ne kadar da güzeldir kardeşlikte. Sofrada kapışılan ekmekler ve gülüşmeler ne kadar samimidir ? Nedense evin en küçüğü ekmek bitince fırına ekmeğe gönderilir ve ekmeği getirmiştir ki yemek de bitmiş… Bir de o çocuk üvey çocuksa düşünün o anki psikolojik durumunu… evde sıra sıra çocuk olunca elbette küçüklere büyüklerin elbisesini giymek düşerdi.  Veya bir suçu öbürünün üstüne atmak. Veya suçu eğlenceye dönüştürmek. Yatağa işeyip “Sen armut yapmışsın, yok ben elma şekli yapmışım döşeğe” gibi. Şimdiki çocukları düşünüyorum da elbise beğenmiyorlar, ya da markalı elbise istiyorlar. Bizden çok şanslı olduklarını düşünüyorum. Kızlar okutulmaz erkekler de rica minnet okutulurdu. Gece biraz ders çalışmaya dalsam saat 9 gibi babam “Oğlum su mu yanıyor? Çırayı ( gaz lambasını) biraz içine çek de çalış veya sabahleyin kalk da ödevini yap.” Diye azarlardı.

Ben kardeşliğimi doya doya yaşadığıma inanıyorum ve mutluyum. Onun için kardeşliğe çok önem veririm. Küçüğüme harçlık veremedim ama, ağabeyimden çok harçlık aldım. Sağolsun, varolsun. Ama tokatını da yemedim değil. 5-6 yaşlarındayken bir gün babamın berber dükkanında başladım hacıyatmaz istemeye…O da öyle bir şeydi ki iki plastik çubuk üzerinde bir akrobat ileri geri itip çektikçe taklalar atıyordu. Fazla ileri gidince babam elindeki traşı bırakıp “Lan şunu götür de eve bırak gel çabuk kafamı bozmasın benim “ dedi. Abimle eve doğru giderken yine dükkandaki oyuncağı göstermişim ki enseme bir iki tokat çekti. Ondan sonra yola koyulduk tabii kuzu kuzu…

Sevgili dostlar konu kardeşlik olunca önemli ve yaşanmış bir öyküyü de anlatmadan geçemeyeceğim.

Yavuz Sultan Selim Han Kilis’te Mercidabık Meydan Savaşı sırasında Memlüklülerden kendisine karşı gelen ve sağ ele geçen 3 askeri idam etmek üzere Antep’e getirdi. İdam sabahı tam onlar asılacakken üstü başı perişan, yalın ayak ve ayakları kan içinde bir kadın Padişahım ! dedi:

“Bunları asmayın ! Ben Kilis’ten yaya geldim. Şu halime acıyın. Bunları lütfen affedin. Nasıl olsa savaşı kazandınız. Bir büyüklük yapın “ dedi.

Padişah : Be kadın ! Bunlar senin neyin olur ? Diye sordu. 

O da: Bunlarda birisi benim kocam, birisi kardeşim, öbürü de oğlum. Diye ağlayarak cevap verdi.

Padişah: Bunlar birçok askerimi öldürdü ve bana karşı savaştı. Affetmem mümkün değil ama madem bunca yolu teptin geldin, içlerinden birini senin için affederim onu da al ve arkana bakmadan git. Söyle hangisini affedeyim? Dedi.

Kadın, bir süre düşündükten sonra “Bana kardeşimi geri verin !” dedi.

Olur. Dedi Yavuz Sultan Selim. Fakat kalkıp kadının yanına gelerek onu idamlıkların yanından epeyce uzaklaştırdı ve merakla sordu: “Be kadın” dedi. Niçin Kocanı ve oğlunu bağışlamamı istemedin de Kardeşini istedin ?

Kadın ise: Padişahım, ben hala evlenecek yaştayım. Eğer evlenirsem bir kocam olur; doğurursam da bir oğlum olur. Ya kardeşim idam edilirse ben nasıl tekrar bir kardeş sahibi olabilirim ki ? Diye cevap verdi.

İşte kardeşlik böyle bir şeydir. Size öğüdüm kardeşlerinizi ufak tefek şeyler için üzmeyin, onları ufak çıkarlar için bozuk para gibi harcamayın. Çocukluktaki güzel günler belki geri dönmüyor ama bir araya gelerek o günleri anmak, sofraya oturup bir yemek yiyebilmek de insana mutluluk veriyor, öyle değil mi ?

 

 Garip Avcı

( Sohbetler -2013)

 

  

 
Toplam blog
: 123
: 1874
Kayıt tarihi
: 02.07.12
 
 

68 kuşağındakileri iyi bilirim. Çalışmam ziraat üzerine. İnsanların ana dilleri ile konuşmalarını..