- Kategori
- Mizah
Kargaları bile güldüren “alo”lar !?
Artık günümüzde iletişim de, ihbarlar da, habercilik de, bilgi aktarımı da çok hızlı hale geldi. Telefonlar, Telsizler, İnternet Sayfaları, MSN, Facebook, Twitter… ile en hızlı şekilde bu ihtiyaçlar gideriliyor.
Tabii, bu arada en fazla sıkıntıyı çekenler de, suç duyurusunda bulunduğumuz Savcılarımız, “Alo – 155” başındaki polislerimiz ve “Alo – 156” ihbar hatları başındaki jandarma karakollarındaki görevli askerlerimiz oluyor…
Şimdi bazı ihbar ve iletişim konuşmalarından örnekler verelim:
- Aloo, ben Mobilyacı Murat; elimi tırmalayan kedimi zehirledim de, sonra da pişman oldum! Bana iyi bir veteriner adresi verir misiniz memur bey…
- Adınızı ve adresinizi alayım lütfen?
- Yahu, kediyi veterinere ben götüreceğim, adımı ve adresimi ne yapacaksınız!? Zati sizi arayanda kabahat! Tamam, beni hiç aramadı kabul edin, kedim olacak obez zıpır da gebersin, e mi! Hadi bana eyvallah…
- Aluuu… Ben Beşiktaş - Sümbül Sokak’taki randevuevi sahibi Melahat Ananızım… Bu akşam polis evimi basacakmış diye bir ihbar aldım da, sizin bu baskından haberiniz var mı diye aradım evlâdım? Bir bildiğin varsa, sevabına bana da söyler misin cancağızım…
- Siz neler diyorsunuz hanım!? Polisin operasyon bilgileri gizlidir, âmirlerimiz dışında kimse bilemez! Siz bile bunu duyduysanız, o ihbarın aslı - astarı yoktur, unutun gitsin efendim!..
- Alo buyurun… Emrettiğiniz gibi, af karşılığında teslim olmak üzere Habur’da karşıladığımız PKK’lıların ifadelerini aldık komutanım. Ancak, hiç biri ‘ben pişmanım’ demiyorlar, ne yapalım komutanım?
- Götürün çadır mahkemeye, Hâkim karşısında pişman olduklarını söylerler nasılsa, siz karışmayın!..
- Alo, ben hayalî ihracat kralı Hayati kulunuz! Bir arkadaşımın küçük bir maruzatı için rahatsız ediyorum efendim. 100 milyon dolarcık bir işten ötürü soruşturma açmışlar da sayın Başkanım? Bunun bir kolayı, bir çözümü yok mu?
- Efendim, ben telefonda iş görüşmem, her yer ‘dinleniyor’ biliyorsunuz. Geliniz Danıştay’daki devletimizin makamına, orada ne derdiniz varsa, şeffaf bir şekilde konuşalım beyefendi…
- Alo, Cibalî Karakolu mu?
- Evet Cibalî Karakolu, ben nöbetçi polis memuru Selâmi, buyurun…
- Bak ne güzel, benim adım da Selâmi, adaşız yani… Efendim, bendeniz Bodrum’daki en ünlü marketin alârm ve mobese sistemini çökertip, tek başıma gece vakti girip, çok cüzzi miktarda hırsızlık yapmış, hiçbir iz bırakmadan tüymüş idim. Ama, orada ehliyetimi düşürmüşüm, her yerde beni arıyorlarmış. Teslim olmak için sizin karakolu tercih etsem, bu tercih karşılığında bana ne gibi avantajlar sunarsınız, öğrenebilir miyim adaşım?
- Adınızı ve adresinizi alayım lütfen!..
- Bak işte, bu olmadı adaşım. Önce anlaşalım; ne kadar ekmek, o kadar köfte… Ben ünlü bir hırsızım, Türk polisi ile de her zaman gurur duydum, duyarım!.. Ben size kendimi yakalatırsam, ne gibi avantajlarım olacak, onu bir anlayalım? Yoksa, vallayi Hortumcu Süleyman Komiserimin karakoluna gider teslim olurum, siz de havanızı alırsınız!..
- Beyefendi siz benimle dalga mı geçiyorsunuz!? Paşa gönlünüz nereyi isterse, gidin orada yakalatın kendinizi, telefonu daha fazla meşgul etmeyin, dertli vatandaşlarımızın haklarını da gasp etmeyin, kapatın şu telefonu!..
- Alo karakol mu? ... Ah çok iyi… Karım yine evi terk etmiş, bulamıyorum, sizin ekipten bir gören oldu mu acaba?
-Beyefendi yavaş; önce adınızı, adresinizi verin, karınızın eşkalini verin, ondan sonra bunu bize sorun!
- Yok, olmaz!.. Eşkalini ve adını size verirsem hiç eve gelmez, müşteri sayısını daha da arttırmış olurum, ben kendim ararım daha iyi kardeşim, sağolun…
- Aluüuü… Ben Kâzım Yumuşak, şehir otogarından arıyorum canım… Ayol bu yakınlarda entel – dantel takımının takıldığı bir cafe var mı şekerim? Kıraathanelere ter kokusundan giremiyorum da…
- Ben nerden bileyim Kâzım bey kardeşim, insanların alınlarında yazmıyor ya!?
- Ayol siz polis değil misiniz, her şeyi bilmekle mükellefsiniz, bunun için bizim vergilerimizden maaşlarınızı alıyorsunuz ya taatlıım!..
- Ulan bu mesleğin de iyice çivisi çıktı artık! Otogardan sakın ayrılma Yumuşak Kâzım, yanıma E – 5’in müdavimlerinden olan bir düzine damperli kamyon şoförünü alıp geliyorum!.. Entel takımını da, görevin nasıl yapıldığını da göreceksin sen, bekle geliyoruz!..
Bunların hepsi hayali konuşmalar tabii… Ama gerçekte yaşananları bir bilseniz var ya; yemin olsun bu yazdıklarım çok masum kalır, yukarıdaki cümleleri çırayla ararsınız, çırayla!.. İnanmayanlar, “Alo – 155” ile “Alo - 156” telefonları başında görev yapanlara sorsunlar da, dünyanın kaç bucak olduğunu ilk ağızdan dinlesinler…
Sakin KOŞAR…