Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '09

 
Kategori
Dünya
 

Karikatür krizi, ifade özgürlüğü ve AB'nin tutumu...

Karikatür krizi, ifade özgürlüğü ve AB'nin tutumu...
 

Fransa'da siyaset Türkiye sayesinde hareketlendi. Türkiye'nin NATO'da Rasmussen'in Genel Sekreterliği'ne karşı duruşu ve ortaya koyduğu görüşleri Avrupa'da ifade özgürlüğünü akla getirecek yerde, Türkiye'nin "Avrupalı olmadığının ne kadar çok" ispatıymış gibi ortaya koyulmaya gösterilmeye başlandı.

Şu ifade özgürlüğünün neye benzediğini bir türlü anlayamadığımız için Avrupalı olamayacağız sanırım.

Türkiye'nin, ortaya koyduğu Hz. Muhammed'in resmedilmesinden kaynaklanan karikatür krizini Rasmussen'in iyi yönetemediği, taraflı davrandığı ve Müslüman dünyasında infial yarattığı yönündeki görüşe, Avrupalıların verdiği cevap; Avrupa'nın en önemli kriterlerinden olan ifade özgürlüğünün anlaşılamadığı yönünde bir karşılık olmuştur.

Hani Arap bol bulduğunda yağı olmadık yerlere sürermiş ya; Avrupalı için de sınırsız olan bu ifade özgürlüğü kavramını da aynı şekilde kullanıyor olduğunu hemen fark ediyoruz.

İnançlar, ifade özgürlüğü sınırlarına girer mi girmez mi bunu sormamız gerekiyor.

İslam dünyası 1400 yıldır peygamberinin resmedilmesinden özenle imtina ederken, bunun onu putlaştıracağına inanırken, bu düşünceyi yok saymak, hatta belki de asıl bu düşünceyle dalga geçmek bir ifade özgürlüğü müdür?

Biz konuya başka açıdan yaklaşalım.

Karşınızdaki kişinin espri anlayışı sizin seviyenizde ya da anlayışında değilse yaptığınız şey bir espri olabilir mi? Bir toplulukta, bir taraf espri yapıp gülüyor, diğer taraf da bu espriden dolayı aşağılandığını düşünüyorsa gülmeye devam eder misiniz?

Demokrasinin ne olduğunu çok iyi özümsemiş olanların, düşünce ile inanç özgürlüklerinin farklı nesnelliklerden kaynaklandığını çoktan biliyor olmaları gerekmez mi?

Yaşam standardı ortalamanın da çok üzerinde olan ve bulunduğu, “işgal” ettiği yer sebebiyle de attığı, atağacağı her adımdan sanki bir satranç oyuncusu gibi sonraki hamlenin neye yol açacağını hesap etme sorumluluğu taşıyan, uygar dünyanın üst düzey bir vatandaşı, kendisi gibi olmayan, “hadi” bir şekilde geri kalmış diğer ülkelerin vatandaşlık bilinci bile taşıdığı şüpheli insanlarının tepkilerini görmezden gelip; kendisinin varoluşu için çok doğal gibi gözükse de, düşünsel anlamda (“böylesi”) bir eylemde bulunmadan önce oturup "düşünmesi" gerekmez mi?

Batı’nın kusursuz demokrasisine kimsenin bir diyeceği yok, elbette. Haşa! Ortalama gelir düzeyi 20.000 Euro düzeyinde seyreden sıradan bir Avrupa vatandaşının en asgari düzeyde sorunları çözüldüğü için, düşünecek çok zamanı kalıyor. Bu boşluğu insanlığın gelişimi için daha faydalı işlerde kullanmak yerine “muzır” düşünceler üretmeye harcıyorsa; o zaman “bunu” hak etmiyor demektir. Ama “hak etme – etmeme durumu” sonradan değiştirilebilir değil de fiili bir zorunluluk (hatta artık soyluluk) hali olduğu için buradan öteye geçemiyoruz.

Ülkemizde de köşe yazarlığı yapanların Türkiye’de ilk defa sinemaya giden insanlarla ilgili aşağılayıcı yorumlarına rastlamaktayız. Onların sinema salonlarındaki koltuğun nasıl açıldığını bile bilmemeleri konusunu bir dalga geçme malzemesi olarak kullananların, bulundukları yer itibarıyla başka bir şeyi sorguluyor olmaları gerekmez mi?

Ülkemizde ya da dünyada, nerede olduğu hiç fark etmez, rahatsızlık duyduğumuz herhangi bir durum için, onun neden olduğunun nesnelliğini sorgularken kendi öznel pozisyonumuzu kıyas olarak kabul edemeyiz. Elbette bu bir kendisinden ve kendisi gibi olmayanlara gösterilen özel bir “snopluk” değil de, sorgulamaysa...

<ımg alt="" src="http://i.milliyet.com.tr/HaberAnaResmi/2009/04/08/fft17_mf215893.Jpeg" border="0">
Fotoğraf yorumu: İşaret parmaklı öğreten ve çok bilen
Avrupa Duruşu

Fransa dışişleri bakanı Bernard Kouchner'ın bu konuda yaptığı çıkış, çeviriden mi kaynaklanıyor bilmiyorum ama birbiriyle çelişen açıklamalarını bu anlamda çok ilginç buluyorum.

Ben Türkiye’nin AB üyeliğine taraftardım. Evet, bilerek geçmiş zaman kullanıyorum. Bize karşı Türkiye tarafından uygulanan bir tür baskıdan, özellikle 2005’teki yayınların hatırlatılmasından şoke oldum” dedi.

2005’te Danimarka Başbakanı olan Rasmussen’in Hz. Muhammed karikatürlerinin yayımlanmasına ifade özgürlüğü adına sahip çıktığını vurgulayan Kouchner, Türkiye’nin karikatür krizi hatırlatmasında bulunmasının “en hafif deyimiyle beceriksizlik” olduğunu ileri sürdü. Kouchner, “Türkiye’de gelişmelerin giderek daha fazla dinsel doğrultuda olması ve laikliğe giderek daha az vurgu yapılması beni endişelendiriyor” diye konuştu.

Türkiye'nin başbakanı dış görünüm olarak da kökeni itibarıyla da fazla muhafazakâr ve Müslüman olabilir. Türkiye'de bir çok kişinin rahatsızlık duyduğu eşlerinin örtünme biçimi de Avrupa'ya başka bir şey hatırlatabilir, ortalama bir Avrupalının bunlara takılmaması gerekirken...

Ancak, ben Recep Tayyip Erdoğan'ın, Rasmussen'in adaylığına karşı çıkarken ortaya koyduğu karikatür krizi kriterinin NATO'nun bulunduğu bölgelerde Müslüman dünyası ile iç içe olması, orada yaşayan insanları rahatsız etmeyecek birinin Genel Sekreter seçilmesinin daha doğru olacağının altını çizmeye çalıştığını düşünüyorum ki bence düşünce olarak da çok doğrudur.

Görüldüğü gibi Avrupa'nın en medeni şehirlerinden birinde ikamet eden Fransız dışişleri bakanı konuyu laiklikle ilintileyebiliyorsa o zaman Türkiye'de laiklik kaygısı duyanlara daha ne denebilir ki?

Uzay Gökerman


İlk kitabım, "Adalar ve Kıtalar" çıktı.

<ımg height="265" hspace="0" src="http://www.indigodergisi.com/adalar_ve_kitalar_uzay_gokerman_indigo_dergisi.jpg" width="170" border="0">


 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..