- Kategori
- Gündelik Yaşam
- Okunma Sayısı
- 885
Karıncalara basmadan yürüyen adam...

Bir incelik öyküsüydü onun yaşamı. Ve bu yüzden de hiç bir koca kalabalığa kabul edilmiyordu zaten. Çünkü ya onu anlamıyorlardı ya da inanmıyorlardı. Kimse kızamazdı onlara. Çünkü dünya üzerinde böylesi ince insanlar ya sahtekardılar ya da aptal.
Aldırmazdı karıncalara basmadan yürüyen ve her yere bu yüzden geç kalan adam. Hiç mi hiç aldırmazdı. Kızmazdı onlara ve kendini açıklamaya çalışmazdı. O karıncalara basmadan yürümeye devam ederdi. Ya doğruluğuna inandığı bir dünyada yapayalnız yaşayacaktı ya da yalana katıp kendini kendisi olmaktan çıkacak çok ama çok kalabalık olacaktı. Zor olanı seçti...
Ve yollar boyu insandan uzak karıncalara yakın yaşadı. Küçük adımlarla yürüyüp her yere geç kaldı. Güldüler ona ağız dolusu. Dediler ki; "Bir böceğin yaşamı, senin hayatından çok mu önemli? Ne çok fırsatlar kaçırdın kim bilir?" Gülümsedi karıncalara basmadan yürüyen adam ve dedi ki; "Bir hayata mal olacaksa fırsatlar çöpe atılabilir."
Aptal dediler ardından ve alay ettiler onunla. Ve devam ettiler o kaba saba hayatlarına. Herşeyin üzerine basıp, hatta birbirlerinin bile, göklere uzandılar. Topraktan, karıncalardan, otlardan ve çiçeklerden gün geçtikçe uzaklaştılar. Bastılar üzerine birbirlerinin fırsatları hayatlara değiştiler. Her yere zamanından önce gittiler çünkü birbirlerinin karınları üzerinde zıplayıp olmak istedikleri yere çabucak sıçradılar. Gökyüzündeki o karanlık kulelere yerleşip kendilerini kandırdılar. Bir süre yalancı mutluluklar yaşayıp o mutlulukların neye mal olduğunu düşünmediler bile. Yetinmediler hiç birşeyle. Daha çok daha çok ve daha çoğunu istediler ulaşacaklarının sonuna gelmelerine rağmen. Kulenin merdivenleri sonlanmasına rağmen hep istediler.
Ve bir gün aşağıya bakmayı akıl ettiler. Kocaman bir vadinin ortasında ağır adımlarla yürüyen bir adam gördüler. Düz bir çizgide değil de bir o yana bir bu yana zıplayarak ve toprağa bakarak yürüyen bir adam... Arada bir derin derin nefesler alarak göğü koklayan bir adam... Başını gökyüzüne kaldırıp güneşe gülümseyen bir adam... Bir şişe sudan aldığı yudumla dünya bağışlanmış gibi mutlu olan bir adam gördüler.
Ve aşağıya bakınca bir ADAM gördüler. Ve sordular birbirlerine "Asıl aşağıdaki kimdir?"
Fotoğraf: http://www.deviantart.com/print/349641/
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.

Çok hoş, çok güzel yazıydı. Elinize sağlık, sevgilerimle...
sevgiii 10.10.2007 10:34- Cevap :
- Çok çok teşekkür ederim. Sevgilerimle... 10.10.2007 10:36
Gücünün sorumluluğunu taşımak kolay değildir. Güçlü olanın zayıf olanı umursaması; bir mertebedir orası. Her adımını, yavaş yavaş dikkatli atmak, gerekirse adım ucuyla yere basmak. Kırmamak, ezmemek. Karşılığında çoğunlukla küçümsenmek, kendini bilmezler tarafından alaya alınmak. Zayıflık olarak nitelenmek. Zordur Fulya Hanım zordur. Yine önemli bir konuyu, çok güzel bir yazıyla kaleme almışsınız. Tebrikler..
Hakan Şahin 08.10.2007 11:30- Cevap :
- Sevgili Hakan Bey, Gücün sorumluluğu... Aslında son zamanlarda aklıma takılan birşey bu... Güç sahibi olduğumuzda daha güçsüzleri hiçe sayan düşünme biçimini, bizi dönüştürenin ne olduğunu? Çok teşekkür ederim. Sevgi ve saygımla... 08.10.2007 13:05
Üstat Necip Fazıl Kısakürek diyor ki ; "Zamanı kokutanlar mülteci diyorlar bana, Yükseldik sanıyorlar alçaldıkça tabana" sanırım durum özünden budur. Sevgiyle.
Yücel! 08.10.2007 10:16- Cevap :
- Budur... Sevgimle, saygımla ve dostluğumla... 08.10.2007 13:02
Aşağısı, aşağısı hatta daha aşağısı var dünyamızda, karıncayı düşünenler belki birkaç kişi kalmıştır ve umarım nefsine,hırsına hakim olanlar yada olabilenler çoğalır...Düşündürdüğün için teşekkürler
Meral Yağcıoğlu 08.10.2007 9:37- Cevap :
- Sevgili Meral Hanım, Dilerim hayatın küçük ayrıntılarını düşünen ve incelikle yaşayan insanlar çoğalır... Sevgimle saygımla... 08.10.2007 13:03