Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Eylül '09

 
Kategori
Öykü
 

Karıncalara su veriyorum

Karıncalara su veriyorum
 

yok


Sabahın hangi vakti, günlerden hangisi, biraz yorgun, sessiz oturdum düşünüyorum. İş çıkışı yollara düşen telaşım, önce sen geçtin, ardından ben. Sonra anılar ve mor yalnızlığım. Dün sesin vardı dört duvarın dördüne astığım, dışarıda bir yerlerde açmış kokusu ile beni bulan hanımelleri, deniz ve tuz kokusu.

Çok mu uzaklarda kaldı her oyundan yenilmiş çıkan, ağlayan çocukluğum. Kim bilir kime inat fesleğenlere uzanıyorum, ellerimde kokusu.

Sebepsiz bir yol ayrımındayız, sandalyenin arkalığına asılmış hırkan, bir birinden uzak düşmüş terliklerinle vedalaşıyorum. Aklımda uzağına bir daha düşme kaygısı, sana, isyan günlerinin kızıla boyanmış bayrakları ile sokağa fırlamaya hazır çocukluğumu bırakıyorum.

Gölgesini gün batımına yatırmış dağın yeşil karanlığında kalmış körfezin sularından ağlarını toplayan balıkçılar, akşamın rakı masalarında kalan sözlerini çoktan unutmuş dönüyorlar Midilli önlerinden.

Perdeleri kapanmış kör bir pencere gibi susma zamanından geçiyorum sokaklarına düştüğüm şehrin. Zeytin yeşilinin kırıldığı yerdeyim ve susuyorum öylece, karanlık denizlere düşmüş uzak limanların loş ışıkları gibi solgun ve yalnız yüzüm avuçlarımda.

Kansız bir devrim öncesi başı vurulmuş sol yanım çıkıyor karanlığımın arka sokağından bir başına. Günlerdir böyle bir şey demeden, kurda kuşa küs, uzağına düşmüş, bir deniz kenarında ellerim cebimde avare, martılarla konuşur buluyorum kendimi.

"Merhaba" diyerek geride bıraktığım balıkçılardan az ileride yeşil mavi denize karşı kırmızı banklar, banka reklamları, oturanlar. Denize taş atan çocuklar, simit ve susam kokusu. Zambak yeşili tutarken elimden, susan çığlıkların sessiz yankısı içimde birikiyor.

Ne zaman gelsem kızıyorum kendime; martılara atmak için bayatlamış ekmekleri yanımda getirmediğime. Denize yakın banklardan birine doğru yürürken düşler ülkesinden geçiyorum, aklımda dizlerimizde battaniye, seninle oturmuş denizi seyredeceğimiz o uzak günü merak ediyorum.

Kim başlayacak söze, yüzünü avuçlamış kim dinleyecek, nelerden söz edeceğiz diye düşünmüyorum. Belki sonsuz uzun bir susmanın kollarına atacak bizi zaman. Ay karanlık bir gecede susan gözlerin sürer mi izini gün batımı sessizliğinde gülüşünde eriyen buzların.  

Yorgun karıncalar ayaklarımızın dibinde ince bir yol tutturup gidip gelirlerken, avucumda susan elini alıp benden, ekmek kırıntılarını bırakacaksın ayaklarımızın dibine. Ben su vereceğim karıncalara hoyrat rüzgarlar çıkmadan önce.
 

Hasan Kaya
 

 
Toplam blog
: 65
: 1019
Kayıt tarihi
: 11.09.09
 
 

Mart 1959 Erzincan doğumlu, İzmir de yaşıyor.. ..