Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '07

 
Kategori
Futbol
 

Karlito's Way

Karlito's Way
 

Brian De Palma’nın söz konusu filmini sanırım herkes bilir. Carlito’nun doğru yolu bulma çabalarını anlatan filmi nedense bugün Karl-Heinz Feldkamp’ın sahaya sürdüğü on biri görünce anımsadım. Sarı-kırmızılıları ligde liderliğe taşıyan üstelik her maçında ofansif bir zenginlik kazandıran taktiğini elinin tersiyle iten Alman hoca, ikinci yarıda bilinen taktiğine dönünce doğru yolu da bulmuş oldu.

Maçla ilgili her şeyden önce şu saptamayı yapmakta fayda var. Galatasaray UEFA gruplarında belki de çekebileceği en güzel kurayı çekti. Bordeaux’yu bir kenara ayıracak olursanız, bu grupta bırakın Galatasaray’ın ayarında olmayı sarı-kırmızılıları rahatsız edebilecek rakip dahi yok. Peki, ne oldu da Galatasaray bugün Yunan liginin orta sıra takımlarından Panionios’a UEFA Kupasının bu yılki favori takımlarından Tottenham veya Villareal muamelesi yaparak oyuna başladı? Aslında sorunun cevabı karmaşık değil. İlk iki maçını nasıl olduğunu pek de anlamadığımız biçimde kaybeden Galatasaray için kazanmanın dışındaki sonuçların Avrupa’ya veda anlamına gelmesi aynı zamanda bu taktik düzenin de bir numaralı sorumlusu.

Karl-Heinz Feldkamp da önce kaybetmemek ve oyunu kontrol etmek düşüncesi içinde sahaya 4–2–3–1 düzeninde bir Galatasaray sürünce ilk yarı sarı-kırmızılılar şirazesinden çıkmış bir görüntü sergilediler. Öyle ki, bu sıradan Yunan takımının ilk yarının son bölümlerinde Galatasaray kalesinde baskı kurduğuna bile şahit olduk. Sakatlıktan çıkmış Linderoth ile Mehmet Topal’ı defansın önünde görevlendiren Feldkamp, şüphesiz ki kurduğu bu takımın top yaparak ve kontrollü bir biçimde atağa çıkmasını tasarlamıştı. Ancak Panionios topun olduğu yerde baskı yapmayı tercih edince Galatasaray defansı Servet başta olmak üzere topu 1.67’lik Serkan’a doğru bol bol şişirdi. Arda’nın, Lincoln’ün ve Hasan Şaş’ın sahadaki varlıklarını anlamsızlaştıran bu oyun tercihi elbette ki Galatasaray’a istediği neticeyi vermedi. Hatta devre sonuna doğru Yunan ekibi birkaç kez Galatasaray kalesini de yoklama fırsatı buldu.

İkinci yarıya çıkarken Feldkamp, yaptığı Linderoth-Hakan Şükür değişikliği ile bildiğimiz Galatasaray’ı 4–1–3–2 düzeninde sahaya sürdü. Hakan’ın rakip stoperler üzerinde kurduğu üstünlük ve ilk yarıda yalnız kalan Serkan Çalık’ın partnerini bulmasıyla Galatasaray’ın oyunu rakip yarı sahaya yıkması zor olmadı. İkinci yarının 5.dakikasında Panionios defansının yaptığı ve golle sonuçlanan hata ise bu takıma ileride bastığınızda gerçek kapasitesinin nasıl ortaya çıktığını herkese göstermesi bakımından ilginçti. 63. dakikadaki penaltı ve sonrasındaki kırmızı kart ise sarı-kırmızlıların zaten alması gereken 3 puanı ve maçın doğal neticesini tescil etti. 83’te skoru 3–0 yapan Galatasaray bundan sonrası için kendisini gruptan çıkaracak gelişmeler eşliğinde A.Wien maçını beklemeye koyuldu.

Sanıyorum bu maçla ilgili güzel özetlerden biri de uefa.com’da maça ilişkin atılan başlıkta yatıyor. Maç için “Feldkamp sparks Galatasaray revival” (Galatasaray’ın dirilişini Feldkamp ateşledi) başlığını seçen UEFA, belli ki kafalarda Galatasaray’ı, Feldkamp’ın gördüğünden çok daha yukarılara yerleştirmiş ve doğrusunu yapmış. Galatasaray bu kadrosuyla Panionios’tan, A.Wien’den falan çekinirse kendi “Avrupa Fatihi” apoletlerine haksızlık etmiş olur.

Şüphesiz maçla ilgili tartışmaya açılacak konulardan birisi de hakem performansı. Eğri oturup doğru konuşmak gerekiyorsa Galatasaray’ın ilk golü ofsayt, penaltının penaltıyla alakası yok, dolayısıyla kırmızı kart da belki hiç çıkmamalıydı. Ancak bu yazının en başından itibaren anlatmaya çalıştığımız gibi, Galatasaray kendi futboluyla zaten Yunan ekibini yenecekti. Bana sorarsanız Galatasaray ile Panionios’u teraziye çıkarmak bile futbola ihanet olur.
 
Toplam blog
: 235
: 717
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yazar 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Tüm eğitim ve öğretim hayatını burada tamamlayarak, 1999 yı..