Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '21

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

KARMAŞA

Bilmediğimiz bir konuda çok ısrarcı olmamalıyız. Düşüncemiz doğru olsa da karşı tarafı zorlayıp boğmamalıyız. Çünkü doğru olduğunu düşündüğümüz bir konuda bazen yanılabiliyoruz ve bunu çoğu kez de yaşarız. Bunlar zamanla tecrübelerle bizde oturmaya başlayacaktır. Fakat ‘duygusal yaklaşımlarla’ değerlendirme yaparken insanın istemsiz bir şekilde karşı tarafa geçtiğini görüyoruz. Bir olay duygularımıza hitap ettiği taktirde taraf oluyoruz. Bu yaklaşımdaki insanlar kendi benliğiyle alakalı şeylerle varlığını sürdürür. Biri çok güzel konuşurken, heyecandan dil sürçmeleri yaşayıp konuşmasını bölebilir. Bir tavsiye olarak ‘konuşmanda bazı hataların vardı, düzelt’ dediğimizde bizi normalde hoş karşılarken hemen tavrını değiştirerek aleyhimizde olabiliyor. Ama aynı insana ‘hem güzel konuşuyorsun hem de güzel ifade ediyorsun’ dediğimizde, onun için her şey çok iyi ve yerinde oluyor. Bazıları mesleklerinde iyi bir misyona sahipken, tasavvufi konularda özellikle ‘şirk ve beklenti’ ile ilgili yaklaşımlarda aynı düzlem içerisinde olmuyor. Bu konuları yazarken aslında kendimi de aynı şekilde düşünüp değerlendiriyorum. Eksikliklerimi, fazlalıklarımı bu şekilde analiz ediyorum. Fakat insan ‘karşısındakini’ daha net ve kolay görebiliyor. Dolayısıyla anlıyoruz ki; BENLİK kendi eksikliklerini bu şekilde ‘gizleme’ yoluna gidiyor. Bunu yaparken VİCDAN hemen devreye giriyor. O iç ses bize; ‘eleştirdiğin insan gibi senin de bu yönde birtakım eksiklerin vardı’ diyor. Her konuda bilgi sahibi olan ve araştırmalar yapan insanlar çok bildiklerini düşündükleri için rahatsız edicidir. Bu tipler bilgi merkezi ve bilgi bankası olduklarını bir şekilde sizlere hatırlatıp dururlar. Bu bizde Google’la muhatap oluyormuş hissi uyandırır. Yaklaşımlarından dost olup olmadıkları veya eleştirilerinden ne kadar yapıcı ve yıkıcı oldukları hemen anlaşılır. Eğer ağır tahrike giden bir şekilde yaklaşımlar yapıyorsa, bu bir eleştiri değil de sözlü taciz veya mobingdir. Ve bunu eleştiri kisvesi altında karşılarındakine giydirirler. Bu, mantıklı karşılayacağımız bir durum olmamalı. Sevgi de böyledir. Sevgi hiçbir zaman değişmez. Eğer birini seviyorsak kariyerini, mizacını ve cinsiyetini ayırmadan sadece sevginin devamlılığına bakmalıyız. Sevgi ‘bizim tarafımızdan sevmek’ şeklinde değil, sevginin algılanması şeklinde olmalıdır. Eğer BEN seviyorum şeklinde bir düşünce bizde oluşuyorsa, o sevgide büyük ölçüde hata vardır. Zaten AŞIK olduğumuzu düşündüğümüz o halin sonunda bunu kolaylıkla görebiliriz. Olaylar soğuduğunda, alevler küle döndüğünde, bir zamanlar deli gibi sevdiğimizi düşündüğümüz insanı ‘artık sevmiyorum’ diyerek yine kendi görüşlerimizi ifade eden yaklaşımlar yaparız. Ama gerçekten seviyorsak BU BİR AÇIĞA ÇIKIŞTIR ve algı meselesidir. Bu algıda ‘seviyorum’ dediğimiz insanı başından sonuna kadar severiz ve değişmez, çoğalır, eksilmez. Duygular giremez; duyguların girdiği yerler ‘beklentilerle ve benlikle’ alakalıdır. Özellikle benlikle ilgili şartlar ve koşullarla ilgilidir. Örneğin taraftar ya da hayran olarak bir şeyi desteklemek, içten gelen bir hisle olmalı dışardan birilerine yaranmak için değil! Basit manadaki bir sevgi değil, bir değişim değil, her alanda böyle olabilmeli. Bu alan sınırsız olduğu için Resulullah’a kadar varır. Resulullah’a kadar vardıktan sonra “ben Muhammed’i sevmiyorum” diyebilir miyiz? Birini seviyorum dediğimiz zaman karşımızdaki insanın sevdiğini de sevebilmeliyiz, en azından nefret etmemeliyiz. Tweetlerde bize çok güzel örnekler veren, konuları açan bazı arkadaşlar var. Bu konuları açan insanlara, kendi adıma şükrediyorum. Şükrettiğim insanlarda benim arzuladığım yaşamın olup olmaması bu nokta itibariyle pek önemli değil. Nefret edenlerde de eleştiri yapabilecek taraflarım da olabilir. Ama ‘şükrediyorum’ dediysem, eleştiri oklarını artık bir şekilde kesebilmeliyim. Bu duygu bizde olmalı. Eğer bir insan eleştiri hak edecek düzeyde değil ve kendini düzeltme yoluna girmişse onu takdirle karşılamalıyız. Biri bize bir şey sorarsa kolaylıkla, hiç zorlanmadan ona cevap vermeliyiz. Kur’an İLİM demiş. ŞAHİD olanı ilim sahiplerine kadar vardırmış. ŞAHİD olan “melekler ve Allah”tır. Meleklerin, ilim sınıfına inmesi “TEK varlığın seyir pozisyonunda farkındalık taşıyan” bir durumudur. Duygusallık bu alanda bir anlam taşımıyor. Fakat beşerî münasebetlerde maalesef duygular bizi oradan oraya savuruyor. Duygular bizi sürüklediği zaman dedikoduyu da meydana getiriyor ki dedikodu zaten ağır bir tahrip. İnsanları beğenmeme ve beğenmediğimiz şeylerin tekrarı “Allah’tan perdeliliği” meydana getiriyor. Her şeyi Allah dilediğince yapıyor. Dilediğince yaptığı şeyi anlamıyor ve değerlendiremiyorsak o zaman her şey karmakarışık hale geliyor. Dolayısıyla insanoğlu beşerî özelliklerle yaşarken, HAKİKAT EHLİnin konuşmalarını ya da ortaya koyduğu bilgileri eleştirmeye hakkı yoktur. İman olmadan, İMAN EHLİnin ortaya koyduklarını yapmadan, Onu eleştirmek kadar kötü ve olumsuz bir şey olamaz. Bu konuyla ilgili Mevlana’nın söylediği çok anlamlı bir söz var: “Benim hayatımı yargılamadan önce, benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan, dağ ve ovalardan geç. Hüznü, acıyı ve neşeyi tat. Benim geçtiğim senelerden geç, benim takıldığım taşlara takıl. Yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi. Ancak ondan sonra beni yargılayabilirsin.” Burada ayrıca düşünülmesi gereken hususlar var. Ama böyle güzide bir insanın, insanları eleştirmek için bu konuya değindiğini düşünmüyorum. Mevlâna insanlara faydalı olmak için kendini feda ediyor. Bunlar ‘kendi benliğini yok eden’ birinin yaklaşımlarıdır. Hakikat ehlinin, sıradan yaşamlardan uzak olması gerekir. Eğer hakikat ehli bir insanın bu tarz şeyleri yaşaması gerekiyorsa ya da yaşama sevdasında ise bu noktaları iyice tahlil edip ona göre davranması gerekiyor. Biri ‘ben bir şeyi bu şekilde yapıyorum’ diyorsa o bunu benliğine atfediyor. Bu işin içine karıştırdığı zaman BENLİK kesinlikle HAKİKAT EHLİnin davranış biçimi olamaz. Duygulanım, insanlarda o kadar değişik pozisyonlar oluşturuyor ki tahmin dahi edemezsiniz. Mesela; bir konuda iki taraf birbiriyle anlaşınca bilgiyi yanlış ortaya koyan bile doğru olduğunu söyleyebilecek kadar alçalabiliyor. Fakat doğru olarak kabul ettiğimiz o şey bir süre sonra yanlışlıklarla ortaya çıkıyor. Bunlar, Allah ismiyle işaret edileni anlayanın yapacağı yaklaşımlar değildir. Bir şeye taraflı olarak yaklaşım yapmamız, karşımızdakine yanlış izlenimler verir. Yapmamız gereken şey ‘Allah dilediğini yapıyor.’ diyerek seyretmektir. MEHDİYET ilmi ayrım olmaksızın bu noktaya işaret ediyor. Farkındalık olmaksızın her ne yöne ve nereye bakarsak bakalım Allah’ın vechini görmeliyiz. Esma kompozisyonu bu şekilde açığa çıkar. İnsanlar ‘duygularını beşeriyetle güçlendirdiklerinde’ beğendikleri insanları beğenmemeye, beğenmedikleri insanları da beğenmeye başlıyorlar. O zaman beğendiğine ne oluyor, ‘beğendiği algısı’ nereden geliyordu? Beğenmediğimiz şeyler varsa tespit edip, ‘ben falancayı çok beğeniyorum’ diyebilir miyiz? Hayır diyemeyiz. Gerçekçi ve tutarlı bir yaklaşım sağlayabilmek için gerçekçi bir gözle o noktalara bakmalıyız. Bu ancak ‘makas değiştirip’ olaylara bakabilmekle gerçekleşebilir, yoksa gelgitler arasında boğulup kalırız. Özetle beğendiğimiz,bir müddet sonra beğenmediğimiz, beğenmediğimiz de bir müddet sonra beğendiğimiz olur. Fakat  bunlar tutarlılık içerisinde oluşan hareketler değil! Bu yaklaşımlar, BEŞERin çeşitli düşünce dünyasının yansımalarıdır. Ama bunlar Resulullah’ın hiçbir zaman tasvip etmediği veri tabanının yaklaşımlarıdır. Benim bugün sizlere aktaracaklarım bunlar. Sizler de kendi şartlarınızı ve koşullarınızı düşünerek bu söylenenlere bir süre sonra katkıda bulunarak yaklaşımlar yapabilirsiniz. Bunlar size bir şeyler vermek istediğim için yazdığım şeyler değil! Sadece sizinle karşılıksız olarak paylaştıklarımdır. Allah cümlemizi ikilikten, şirkten, beklentiden uzaklaştırsın! Allah ismiyle işaret edilenin anlamını hissederek, bilerek ve yaşayarak davranalım. Bu düzlemde düşünce dünyamızı oluşturmasını, herkesin de o şekilde yaşamasını dilemeyi Allah bizlere nasip etsin.

Hoşçakalın.

Sevgi ve AŞK’la kalın.

Ahmed F. Yüksel

 Bodrum- Milas  03.06.2021

https://twitter.com/ahmedfyuksel

https://www.instagram.com/ahmedfyuksel

https://www.facebook.com/ahmedfyuksel

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..