Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '15

 
Kategori
Çocuk Psikolojisi
 

Karne günlerindeki bir feveran: Yer yarılsa da içine girsem

Hani tam elini uzatır, tutacak gibisindir tutamaz; elinden kayıp gider; üzülürsün. Belki bir fırsat, belki bir sevdiğin… Geçen geçmiştir de, bize kalandır yaralayan. Keşke deriz, pişmanlıkla, yaşamasaydık, olmasaydı. Ne olmuşa çare vardır çünkü ne de ölmüşe. Allah korusun, sevdiklerimizi kaybedince arkasından hatırlarız aramızda geçen onca olumsuz diyalogları. Keşke söylemeseydim… Hepimizin vardır benzer hikayeleri. İşte böyle keşke demememiz ve doğrudan olarak kendi ellerimizle inşa ettiğimiz bir gerçekliği anlatacağım. Hem de bu güzel karne tatilinde…

Yıllar yıllar önceydi, ilkokulda okumayı söken ilk öğrencilerden biriydim. Ne alkışlar ne tezahüratlar… bende de hava bin beş yüz. Hayal meyal hatırımda kalan, bu yersiz kendini beğenmişliğin ziyadesiyle ortasında olmam! Günler günleri kovalar, ben sınıfın en gerilerinde kalırım. Hatta başaramam diye anadolu lisesi sınavlarına bile sokulmam. O kadar başarısızım yani. Yer yarılsa da içine girsem dediğim anlardır benim aklımda kalan. Ne kadar yer etmiştir gönlüme, buradan anneme selamlar… Hep bir kıyas, hep bir karşılaştırma… Tabii çok da aptal bir kız değildim ya, bizimkilerin feveranı ondan… Gel zaman git zaman, tabii hep bir kendimi ispat çabası, hep bir en başarılı olma arzusu. Hemen akabinde okul 3 üncüsü olarak kendimi gerçekleştirdiğimi düşündüğüm anlardan sonra, gelsin sınavlar, gitsin ÖSS ler… İşte üniversite falan filan…

Efendim, bu giriş sizi tatmin etmediyse detaylandırayım da görelim nelerin yanlış olduğunu nelerin doğruluğunu…

Ne güzel tatil başladı, heyecan başladı. Kimi velileri de sardı bir stres. Dört gözle karne bekleyen veliler, komşusuna atacak ya havayı… Kimisinin ağzı kulaklarında kimisinin suratı yerlerde. Öyle bir ruh hali ki bu, ellerde karne, birbirleriyle yarışıyorlar adeta. Karnesinde kırık notu olan çocuk nasıl bir ceza kesileceğini düşündükçe, kaçası geliyor elbette…

Yapmayın… Şu karne konusunu bu kadar abartmayın. Yıllarca söylendi, karne çocuğun ilgi ve beceri alanını size gösteren bir araçtır. Amaç olmaktan çıkartın. Matematikten zayıf alan bir çocuğun, sosyal alanda belki de devleşeceğini hiç mi düşünmüyorsunuz. Yahut Türkçesi iyi olmayan bir kız çocuğunun belki de matematik profesörü olacağını söylesem, üzerinize alınır mısınız?

Lise 1 yıllarımda Kimya dersinden “1” gelmişti karnemde. İkinci dönem  zar zor düzelttim de kurtardım kendimi. Belliymiş bir kimyager olamayacağım, zaten hiç de anlamıyordum birleşik kaplar kuralını… Belliymiş yani sosyal alanda bir şeyler yapacağım. Yıllarca takdir ve teşekkür belgesi aldım da n’oldu? Hiç… Aslında hiç değil; nereye doğru yönelmem gerektiği ile ilgili önemli bir ipucuymuş…

İlkokul dönemlerinden itibaren başka çocuklarla kıyaslanan, karne günlerinin ödül ve ceza günlerine dönmesi sonrasında ve elbette ki yarış atı misali sınavlardaki başarısı üzerine neredeyse iddialar oynanan çocukların psikolojisini hiç mi düşünmüyorsunuz. Üstelik uzun vadede güven sorunu ortaya çıkabileceğini söylesem! Bakın uzmanlar ne diyor;

“Her yıl alınan karneler  çocuğun ilgi, yetenek ve becerilerinin göstergesi olduğu kadar ailenin  başarısının da  göstergesidir. Bazı anne- babalar  farkında olmadan başarısızlığın suçunu çocuklarına  yüklese de; kendilerinin o büyürken uyguladığı tutum ve davranışlarındaki yetersizliği görmezden gelebiliyor. Örneğin; okul öncesi dönemde yeterli düzeyde sorumluluk verilmemiş, aşırı koruyucu ve kollayıcı büyütülmüş çocuklar  okul döneminde gerekli sorumluluğu almakta zorlanabiliyor.“

Çok doğru.

Peki ya karnesinde yetersiz olduğu dersler için kaygılanması gereken çocuk, daha ziyade anne ve babasından yiyeceği azar için kaygılanıyorsa, burada bir yanlışlık yok mudur… Zira, hata yapılabilir ya da gerçekten ilgisi olmayabilir. Bu önemli veri, gözden kaçıyor, sevgili dostlar.

Ödül güzel bir şeydir. İnsanı motive eder, yüceltir. Ancak bizim bundan ne anladığımız önemlidir. Telefon, bilgisayar oyunu bir yana, neredeyse spor araba alacak duruma geldik. Bu kadar gözümüz dönmüş anlayacağınız. Oysa sevgidir her kapıyı açan. Gizemli bir anahtar, sihirli bir kapı. Belki çok basit, belki çok sıradan. Belki günde 100 kere söylüyorsunuz zaten. Ancak maddi değeri yüksek olan hediyelerin ne büyük yaralar açtığını bilseniz… Hediyeler duygusal olarak kendine güveni tesis eder ve yüceltir. Oysa maddi hediyeler, beklentiyi artırır. Bir süre sonra, bir nedene bağlanır. Tekrar edilmezse motivasyonu azaltır, inşa ettiğiniz koskocaman binanın temelden sarsılmasına neden olur. Ne kadar basit gibi duruyor değil mi? İnsan psikolojisi öyle bir şey ki; nereden yaralandığınız ve yakalandığınızdır geleceğinizi tutsak altına alan.

Suçlayıcı, eleştirici, kimi zaman sözlü kimi zaman fiziksel şiddet içeren eylemler ise, hastalıklı bir ruh halinin tezahürüdür bence.

4 yaşında oğlu olan biri olarak, bu sürece girdiğimizi biliyorum, zira kreşteki bir başarı öyküsünü anlatırken bizden takdir beklediğini gözlerinden okuyorum. İşte bu noktadan itibaren artık çok dikkatli olmalıyız bence.

Karne zamanlarında hiçbir zaman şiddet görmesem de, ciddi ağır eleştiriler almasam da, kimi zamanlarda yapılmış ufak tefek yanlış davranışlar bile, 34 yaşına girmek üzere olan birinin hala hafızasında, bilesiniz…

İşte giriş cümlesinde de bahsettiğim gibi; belki önünüzdeki bir fırsat…

Bu fırsatı kaçırmadan mutlu ve huzurlu bir karne tatili geçirmenizi diliyorum.

Ayşen Çatak Yalman

 
Toplam blog
: 16
: 101
Kayıt tarihi
: 14.01.15
 
 

11 Mayıs 1981 yılında Ankara’da doğdum. Bahar çocuğu olmanın verdiği tüm nimetlerden faydalandım,..