Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Karşı kaldırım....

Karşı kaldırım....
 

Bir mola değildi verdiğim, hayatımın kısa ve kaygılı geçen o anlarında. Sadece "bana neler oluyor" onu bilmek istiyordum. Öğrenmemin en kısa yolu olan mekana uğramış, yapılan tüm tahlillerin ardından arta kalan son şeyi, olayın görsel kısmını röntgen kağıdına aktarmak için bana yardımcı olacak olan arkadaşımı bekliyordum o kapının önünde. Sıcak bir öğleden sonrasıydı Ankara'nın, üstelik bekleyebileceğim, beklerken çocukluğumdan beri en sevdiğim şeyi yapabileceğim, kimine göre tembellik bana göre ise "anlamanın ilk adımı" olan "insanları gözleyebileceğim" en uygun yeri seçmiştim kendime.

Karşı kaldırımda, kapının tam karşısında, eski bir Ankara evinin, beyaz taş ve siyah demirden ibaret korkuluğuna yaslanmış elimde serinletici bir gazoz, mihmandarım ve arkadaşım olan doktoru bekliyordum. Kafamdan neler geçiyordu o an'da hatırlamıyorum ama geçen her neyse çok eski zamana ait değildi, dedim ya "bana ne olmuştu", onu düşünüyordum sanırım. Yazın ortasında hasta olacak kadar güçsüzdü demekki bedenim artık. Bedenimde olan biten her neyse öğrenmek en şiddetli kaygımken gözlerim bir anda karşı kaldırıma takıldı kaldı. Hani az önce hali vakti epeyce yerinde olduğu belli olan yaşlıca bir teyzenin arabasından şoförü eşliğinde indirildiği, hemen peşi sıra o hastanede çok değerli bir hoca olduğu herhalinden belli olan yine yaşlıca birinin önünde ellerini nereye koyacağını bilemeyen, o konuşmanın sonunu saygı ve elinde hocasının ceketi ile bekleyen genç bir asistan doktorun dakikalarca süren sabır gösterdiği kaldırıma. Gözümün önünde tanıdık bir hayal geçiverdi sandım ilk önce. Hayal olması daha ihtimal ama gerçek bir görüntü olduğunun farkına vardığım bir an'a dönüşüverdi aniden zaman. Gençlik yıllarım olsa belki heyecanlanırdım, belki ağzım kururdu o heyecandan. Bilemiyorum neden?, kaygım sadece benmiydim o an yoksa elimdeki gazozun ılık büyüsündenmi?, ne heyecanladım ne de dilim damağım kurudu o an. Olan bitenin farkına son derece kısa sürede varacak ve bu durumun "hayatın kısa ve hoş bir tesadüfü" olduğunu anlayacak kadar kemale ermiş demekki yaşım dedim kendi kendime.

Oysa karşı kaldırımdan esip geçen meltem 20 yıl önce hayatının kasırgasıydı, üstelik birlikte yaratılan bir kasırga. Önüne gelen herşeyi, kimi zaman onu yaratanlarla birlikte harap eden, kimi zamansa sakin bir melteme dönüşerek insanın tenini okşayacak bir ılık nefes olan, kontrolsüz bir rüzgardı yıllar önce... "Yaş kemale ermiş demekki gerçekten" dedim bir daha kendi kendime, sadece bir meltem hissedebiliyordum artık karşı kaldırımdan esen, beklerken o kapının önünde.

Havada hoş hanımeli kokuları vardı rüzgarın taşıdığı. Ne de severim bir bilseniz hanımeli kokusunu!. Hem iyiki dünyada her daim esen rüzgarlar var, öyle değilmi?, yoksa bunca güzel kokuyu ve anıyı kim taşırdı dersiniz?.

Bekleyişim ve esen o meltemin ruhumdaki son ürpertisi, beni bulmak için adımı tüm hastaneye anons ettiren ve rüzgarın yol alıp içinde kaybolduğu hastane kapısından ardından gülen yüzü ile görünen dostumun gelmesi ile son buldu. Hızlı adımlar ve aceleci bir telaşla bana sürprizler sunmayı bekleyen kaygılı dünyama geri döndüm.

Sıcak bir Ankara gününün sonuna doğru, kaygılı bekleyişlerin hüküm sürdüğü hayatımda karşı kaldırımda esen bir meltem hissettim ben, yazmaya çalıştığım sadece buydu. Kaygılı hayatımda neler mi oldu sonrasında?? Hanımeli kokusu herşeye iyi gelir a dostlar, benden söylemesi.....

Sevgiyle kalın...

 
Toplam blog
: 8
: 457
Kayıt tarihi
: 11.07.07
 
 

Ankara'dan, küçük, uzak ve soğuk bir kente göçmüş bir akademisyenim. Yazmanın, dolayısı ile paylaşma..