Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Temmuz '17

 
Kategori
İlişkiler
 

Karşı Pencere

Karşı Pencere
 

Minik bir serçe silinmekten parlamış pencere önündeki mermerden, kırıntılarla kendine bir ziyafet çekiyor. Üst kattaki komşunun az önce sofra bezini silkelerken dökülenlerden kalanlar bu kırıntılar. Kuş uçarken gözü kamaştıran parlak mermerde siyah bir nokta bırakıyor.

Yan balkonda boş bir iskemle var. Evin kadını ve erkeği aralarında sözsüz belirlenmiş bir sıraya göre birer birer gelip oturuyorlar. Kadın her defasında iskemlenin yönünü sokağa çeviriyor. Hızla sigarasını içip içeri geçiyor. Giderken mutfağın tülü savruluyor. Erkek için iskemlenin yönü önemli değil. Otururken sırtının dışarı dönük olması yeterli.  Yanında bir bardak çayla sakince içiyor sigarasını. Arada öksürüyor. Omuzları çökkün. Hep kendine eğilmiş oturuyor.

Bir kadın her sabah ıslak saçlarıyla alelacele bir suçlu gibi çamaşır seriyor balkonundaki iplere. Küçük çoraplar, zıbınlarla dolarken ipler, bilezikleri şıngırdıyor. Saçlarındaki damlalar sabahlığını ıslatıyor. Suçluluğuna bir mana veremese de saçlarının ıslaklığı yanlış anlaşılacak diye kaçarcasına gidiyor balkondan. Ardından ipte boşta kalan mandal salınıyor.

Bir annenin sesi görünüyor sadece. ‘’Hadi, çık yukarı artık. Kahvaltıdan sonra oynarsın’’. Sesine karşılık alamayınca daha da yükseliyor tizliği. ‘’ İndirme beni aşağı…’’ Tizliğe karşılık hırslı bir top sesi duyuluyor.

Bir adam şarıl şarıl akan suyla balkonunu yıkıyor. Şarıldayan suya köpükte katmış. Beyaz köpükler balkonun demirlerinden taşıyor. Elindeki fırçayla döke saça köpükleri dar oluğa sürüklüyor.

Genç bir kadın sevgilisiyle balkondaki küçük masada kahvaltı yapıyor. Sevgilisi kadının ağzına küçük lokmalar uzatırken kadın uzanan eldeki lokmaları ağzına alıp dudaklarını parmaklarda uzunca tutuyor. Sevgilisi boş parmaklarını ağzına götürüp yalarken kadına gülümsüyor.

Bir camdan kırmızısı solmuş bir kumaş sallanıyor. Nazla süzülüyor üzerindeki ay-yıldız. Onun süzülüşüne nerden geldiği anlaşılmayan bir rüzgâr çanı eşlik ediyor. Cıngıl cıngıl deniz kabukları titreşiyor.

Kapalı panjurlu evin hanımı panjuru biraz aralayıp karanlık açıklığa bir saksı fesleğen yerleştiriyor. Fesleğenin ıtır kokusu buram buram yayılıyor.

Rüzgâr; deniz kabuklarının sesini, fesleğenin kokusunu, kırmızı kumaşın süzülüşünü arttırmak için süratlenirken, ürkek bir kumrunun gagasındaki tüyü uçuruyor. Tüy gökyüzünde kuşsuz uçabildiğine hayret ederek rüzgâra bırakıyor kendini.

Bir çocuk balkondan taşan köpükleri görünce neşeyle içeri kaçıyor. Elinde bir bardak içinde bir boruyla geri dönüyor. Boruyu şap şap suyla karıştırıp köpürttükçe gökyüzüne üflüyor taze nefesini. Nefesinin gücüyle çabuk sönen balonlar oluşuyor.

Sırtı dışarıya dönük oturmayı seven adam karısının bıraktığı telaşlı sıcaklığa sessizce yanaşıyor. Sigarasının kokusu fark ettiriyor onun gelişini. Sabah ki berraklığını yitirmiş, katran karası görüyor bardağındaki çay. Kolunu çay için, sigara için her hareket ettirişinde kısa kollu gömleğinden sarkan etleri sallanıyor. Sallanan etlerine, döndürdüğü tespihine inat, kafasında sakladıkları düşer korkusuyla ufacık bir kıpırtı oluşmuyor vücudunun geri kalanında.  Arkasını dönse bir dönse bir dünya dönüyor ensesinin dibinde…

İnce bir saz çalıyor içli bir ses eşliğinde;

Ucum yok bucağım yok Saklımdasın ey yar haberin yok…

  https://www.youtube.com/watch?v=T2Uj9DhT0S0

 
Toplam blog
: 110
: 1076
Kayıt tarihi
: 26.05.14
 
 

Dünyanın kirletemediği bir lotus... ..