Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Haziran '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Karşılığını beklerken sevmenin...

Karşılığını beklerken sevmenin...
 

Doğum günü bugün, iş çıkışı bana gelecek. Aslında haberi yok yemek hazırlığından, sürpriz yapmak istiyorum. İş çıkışı, sürpriz için gerekli tüm her şeyin temini.

Eve gidiş, sofrayı hazırlayış, yemekleri ısıtıp duşa girmek için yapılan zaman planlamalarına uyum göstermeye çalışmak, hediyesini yemek masasına yakın bir yere saklayış. Duşa giriş, hızlı bir duş alıp, hemen giyinmek, saçını yapmak. Şarabı açıp onu beklerken ve birazda heyecanını bastırmak için içmek…

Bir telefon sesi, arayan o… ben gelemeyeceğim diyen sesi, neden gelmediğini anlamaya çalışan sen… Sesinin sinirli çıkmaması için verdiğin mücadele, karmaşasını bir an önce çözmeye çalışan bir beyin, fiziksel olarak biraz önce mutluluk ve heyecanla oturduğu yerden dışarıyı dik omuzlarla seyreden sen. Şimdi oturduğu koltuğun ne kadar rahatsız ve dar olduğunu düşünen, omuzları çökmüş senle mücadele ederken.

Biri, yani senin için özel olan biri, senin onun için yaptığın onca şeye sırtını döndü.

Telefonu kapatış, masaya uzun uzun bakan gözlerin, artık heyecanını bastırmak için değil de, içinde ki yırtıcı, tehlikeli öfkeyi bastırmak için içtiğin şaraba devam etmek… Masada ki her şeyi yere atma isteği, onun sevdiği ve onun için aldığın yâda yaptığın her şeyi çöpe atma eylemi, gözlerinden akması için yalvardığın yaşların akmaması, sinir harbinin en doruğu, en tepesindeyken, nefret, kin, öfke vb… tüm duyguların ayaktayken, senin hiçbir şey yapamadan bir yerde sabit çakılıp kalman…

Ertesi gün, işe gidiş, gece arayıp durumu anlattığın arkadaşından gelen telefon, artık daha iyi olduğunu düşündüğün sen, bir önceki gece omuzları dikken bir anda çöken senle aynı kişi… Arada ki tek fark biliyorsun ki, sen tüm hazırlıkları yaparken, karşılığında bir şey bekledin. Bir takdir, bir bakış, sevgi sözcüğü, onun için bir şey yaptığını ona hissettiren şeyler. Oysa kendi mutluluğun ona bağlı olmasa idi, yine bu kadar üzülür müydün? Üzülmezdin… Üzülemezdin, gelse de gelmese de sen o sofrayı onun için değil de kendin için kursaydın yani kendi mutluluğun için kursaydın, kendi kendini takdir etmeyi sevmeyi bilseydin, bir başkasının senin için ne düşündüğü bu kadar umurunda olur muydu? acaba

 
Toplam blog
: 16
: 748
Kayıt tarihi
: 05.06.07
 
 

28 yaşımdayım. Ankarada yaşıyorum, gezmeyi ve keşfetmeyi seviyorum. Aslında kısaca... İyi biriyim..