Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '16

 
Kategori
Futbol
 

Kartal pençeli Mete Kalkavan

Trabzonspor-Beşiktaş maçından sonra o malum gazetenin meşhur ilk sayfasını ben olsam yapmazdım ama bu sayfada abartılacak bir durum da görmedim. Maçı Beşiktaş kazandı, maçtan sonra herkes ilk olarak hakemi konuştu ve olayın faili Kuarezma’dan, Fikret Orman’a kadar herkes hakemin hatalı bir karar verdiği konusunda mutabık kaldı. Tüm bunları bir arada anlatacak/gösterecek bir manşet veya fotoğraf ancak o yapılan gibi olabilirdi. Benim o “kartal pençeli Mete Kalkavan” fotoğrafında gördüğüm, esprili bir şekilde, hakemin o gün verdiği kararların Beşiktaş’ın kazanmasında etkili olduğunun gösterilmesi, hepsi bu.
 
Eğer bu fotoğraftan “hakem maçı sattı, daha maça çıkmadan galibi kafasında belirlemişti veya bir adım daha öteye giderek “zaten hakemler bu sene hep Beşiktaş’ı kolluyor” gibi çıkarımlar yapılıyorsa sanırım bu düşünceler o çıkarımları yapan kötü niyetli kişilere ait kalmalı. Doğrusunu söylemek gerekirse bu düşünceye sahip kişilerin maçları veya ligi takip etmelerine de gerek yok zira bu iş onlara sadece huzursuzluk getirecektir.  
 
Velhasıl, saflığıma verebilirsiniz ama o fotoğrafta ben boykot veya tesislere almama gerektirecek bir aşırılık bulmadım. Aksine kötülüğün büyüğü, bir takım ile özdeşleştirilen hakem Mete Kalkavan’a yapılmış. Nitekim Kalkavan şimdi uzun bir süre görev alamayarak maçtaki hatasının “bedelini” ödeyecek.
 
Laf olsun diye değil, üniversite yıllarda hakemlik yapmış biri olarak söylüyorum, hakemlik asla kolay bir iş değil. Bu söylediğime inanmıyorsanız bir gün arkadaşlarınızın oynadığı halı sahada hakem olmayı deneyin. Emin olun, maçın sonunda kimse sizden memnun kalmayacak. Bu iş halı sahada bile zorken, milyarlarca liranın döndüğü ve milyonlarca gözün takip ettiği bir karşılaşmada aynı işin zorluğunu varın siz düşünün.
 
Bir şeyden daha emin olabilirsiniz ki hakem maçta kimin kazandığı, kimin kaybettiği, kimin kümeden kaldığı veya kimin şampiyon olduğu ile ilgilenmez. Onun için sahada farklı iki formalı iki takım vardır ve onun tek dileği o maçı kazasız belasız (buradaki kaza ve bela sadece fiziksel durumları değil aynı zamanda büyük hataları da içeriyor) tamamlayıp soyunma odasına gitmektir. Ancak ülkemizde, “biz bu hakemi istemeyiz”, “bu hakemin o takım formalı fotoğrafı var” “şu hakem o taraftar grubuna üye” gibi “bize özgü” durumların hakemler üzerinde oluşturduğu aşırı stres, onların bu yegâne dileklerini çok fazla istemelerine, bu aşırı isteme hali de saha içinde rahat olamamaya ve nihayetinde hata yapmalarına neden oluyor. Onlar hata yapınca stres artıyor, stresleri daha büyük hatalara neden oluyor; bir nevi yumurta ve tavuk çıkmazı ve kısır döngü…
 
Hakem hatalarının üzerini örtelim demiyorum. İyi ve kötü hakemler elbette ayırt edilmeli. Fakat demem o ki, bu her maçta ziyadesiyle bulunan hataları birbirimize karşı silah veya savunma olarak kullanmayalım. Çünkü bu iş çok bel altı oluyor. Ne rakibimiz lehine yapılan hatadan yola çıkıp “hakemler sizi destekliyor” sonucuna varalım, ne de kendi lehimize yapılan hataları savunmak için geçmişteki örnekleri ısıtalım. Her olayı kendi içinde değerlendirelim. Bir pozisyon ile ilgili yorum yapmadan önce bir an için takımların yer değiştirdiğini düşünelim. Olmaz mı?
 
Bir de hiçbir zaman, işleri tamamen içinden çıkılmaz bir hale sokan, “o zaman neredeydiniz” sorusunu sormayalım. Bir kişinin her an her yerde olması olanaksız. Önemli olan o kişinin o an söylediğinin doğru olup olmadığı ve geçmişte o konuda yorum yapmamış olsa dahi bugün o eski konu ile ilgili ne düşündüğü. Örneğin bir Galatasaraylı, Sinan Gümüş’ün ceza sahasında açık bir şekilde düşürülmesini hakemin atlaması üzerine tepki gösterirken Fenerbahçeli arkadaşının “e geçen hafta da Emenike’yi aynı şekilde düşürmüşlerdi, o zaman neredeydin?” diyerek yanlışı yanlışla düzeltmeye çalışması hiçbir şeyi çözmediği gibi mevcut yanlışı da ancak büyütür, anlaşmayı olanaksız kılar. Bir Galatasaraylının, Fenerbahçe’nin verilmeyen penaltısı için kendinden geçmesi zaten beklenmez, önemli olan onun “evet geçen hafta da sizin penaltınız verilmeliydi”, Fenerbahçelinin de “evet Sinan’ın pozisyonu penaltı” diyebilmesi. Eğer bunlar yapılabiliyorsa durum gayet iyi, ortam yeterince sağlıklıdır.  
 
Elbette tüm bu söylediklerim, “biz sadece adalet istiyoruz” sözünde samimi olup, bu sözü “bizim lehimize adaletsizlik istiyoruz” anlamında kullanmayanlar için geçerli. Eğer bu sözü kulüp başkanları gibi kendi lehinize adaletsizlik talebi için kullanıyorsanız aslında olan bitene çanak tutuyor, bir başka ifadeyle şikâyet eder gibi görünürken aslında tüm bu olumsuzluklara sebep oluyorsunuz demektir.         
 
can.nizamoglu@gmail.com
 
 
 
 
Toplam blog
: 788
: 1417
Kayıt tarihi
: 11.11.07
 
 

Çoğu çocuk gibi ben de futbolcu olmak istedim, olmadı. Bu oyundan kopmamak adına üniversite yılla..