Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '14

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

Karya-Marmaris Turu

Karya-Marmaris Turu
 

Baba Kız tatilimiz.


Baba kız bayram tatilinde nereye gitsek diye düşünürken, tur acentalarına bakarken çok görmek istediğim Kleopatra koyu dikkatimi çekinca Karya-Marmaris turuna katılalım dedik.
 
Cuma akşamı yola çıkıldı ve Cumartesi öğlene doğru ilk durağımız olan Dalyan'a ancak varıldı. Malumunuz bayram denilinca ne yazık ki akla gelen ilk şey trafik oluyor. Korktuğumuz başımıza geldi ve İstanbul'dan İzmit'e o bir saatlik yolu 5 saatte gittik. Gerisini siz düşünün artık. Neyse ki uyuyarak geçirdiğimiz rahat bir yolculuk oldu sayılır. Dalyan'da Kral mezarlarını görmek için teknelerle kanal boyunca ilerlemek gerekiyormuş. Kral mezarları tepelerde olduğu için ancak uzaktan görülüyor. Dalyan'dan bindiğimiz teknelerle beraber inanın havamız değişti. Yüzüme çarpan rüzgar, temiz hava, sazlıklar herşey ilk dakikadan stresimi alıp götürmeye yetti.
 
Tekne yolculuğu boyunca fotoğraf delisi olan ben (ki amatör olarak fotoğrafla uğraşıyorum) gözlerimi kapayıp huzurun tadını çıkarmayşı tercih ettim. Motor durduğunda Kral mezarlıklarını çektik. Genel bir bilgi aldıktan sonra yemek için hareket ettik. Yemeğimizi kanalın içinde bulunan restoranlardan birinde yedik. Tavsiyem tabağınızı çok doldurmadan arkadan gelecek olan balıkları bekleyin ve nar suyundan için muhakkak.
 
Yemeklerimizi yedikten sonra teknelerimize binerek İztuzu plajına varıyoruz. Giderken kanalda bulunan ve mavi yengeç satan teknelerden birine yanaşıyoruz ve plaj dönüşü yemek isteyenler siparişlerini önceden veriyorlar. İztuzu plajı oldukca uzun bir plaj ve gerçekten denizi beğendim. Ancak alışık olmadığım kadar tuzluydu suları.
Daha doğrusu Akdeniz'in neresinden girersek girelim suyu çok tuzlu Ege'ye göre. Ve ben Ege denizine alışık bir insan olarak birazcık zorlandım diyebilirim. Plajda verdiğimiz mola bittikten sonra Yengeçleri yemek için kanalda yol alarak teknenin yanına vardık. Meğer bizi bir sürpriz bekliyormuş. Şansımıza denize attıkları yengeç Caretta Caretta'yı kendine
çekebildi ve bu şirin kaplumbağayı görebildik. Burada biraz kaldıktan sonra otelimize doğru yola çıkarak gece geç bir vakitte de olsa otelimize vardık.
 
Ertesi gün yani Pazar günü sabah çok erken kalkmamıza gerek kalmadan kahvaltıdan sonra otobüslerle Akyaka Beldesinden kalkan teknemize binip Gökova koylarını gezmeye başladık. İşin gerçeği benim en en en çok beğendiğim Kleopatra ve Lacivert koy oldu. Bol bol denize girip keyfini çıkardık ve birgünde gerçekten kararmaya başladık. Yüzme bilmeyen ya da derin yerlerde yüzmekten hoşlanmayanlar için tek ideal yer Kleopatra plajı. Gerçekten şu Maldivlere falan gitmeye gerek yok ülkemizde burası varken bu kesin. Tekne turumuz bittikten sonra otele dönmeden önce kanal teknelerine binip Azmak Çayı'nı görüyoruz. Gerçekten de inanılmaz derece de berrak bir suya sahip. O kadar güzel ki gerçekten rehberimizin dediği gibi birgün sadece oraya gitmek ve orada akşam serinliğinde yemek yemek istiyorum.
 
Azmak çayı turumuz bittiğinde otobüsümüzle aşıklar yoluna gidiyoruz. Koca koca gövdeli okaliptüs ağaçları var yolun iki tarafında da ve çok güzel bir manzara oluşturuyorlar. Bu ağaçlardan birine sarılıp ellerini bileştirebilen sevdiğine kavuşurmuş. Sarılmak için dev olmak lazım denemeyin bile :) Akşam olup otele vardığımız da dinlenip yarın ki serbest zaman için hazırlanıyoruz. İki seçenek vardı ya tekne turu ya jeep safari bez jeep safariyi seçtik. He bu arada dileyen gece sahile inip dolaşabilir. Biz de babamla inip dolaştık. Geç dönüldüğü için biraz  uykusuz kaldık ertesi güne ama olsun. 
 
Jeep safari için kahvaltıdan sonra jeeplerimize vardık ve 10 kişilik jeeplerde biz kendi kurduğumuz ekiple oturmayı başardık. Bu safari bildiğiniz safarilerden değil. Su savaşıyla geçiyor günün bir kısmı ve çok çok eğlenceli. Ben Fethiye'den sonra tövbe etmiştim su savaşına ama rehberimiz haklıymış oradakiler bu işi bilmiyor. Bizim su silahlarımız çocukların kullandıkları gibi hiç can yakmadı. Ama Fethiye'de süngerlilerdi
ve çok can acıtıyorlardı. Birde turistler ne anlasın insanlıktan. Kovalarla döküyorlardı. Burada o tür hareketler yasak.
 
Sadece gün sonunda eğlencesine elimizde kalanları fırlattık kovalarla ve çok zevkli geçti. Jeep safari sırasında şelale denilen yerde mola verdik ve isteyen yüzdü ama o kadar küçük ki dip dibe olduğundan ben girmedim. Buradan çıkıncı Kızkumu'na doğru
yol aldık. İkinci en merak ettiğim yerdi ve denizi  idare eder diyebilirim. Derinlere giderseniz keyifle yüzersiniz. Ancak kıyıda hep kum kalktığı için tadı çıkmaz. Burada ki molamızdan sonra şarkılar söyleyerek eğlenerek otelimize dönüyoruz. Yatağa uzandığımda keyif verici bir yorgunlukla beraber hemen uyuyuveriyorum.
 
Son gün İstanbul'a doğru yola çıkarken Can Baba'nın evine uğramadan geçmiyoruz. Eski Datça olarak bilinen bu yer o kadar güzel ki anlatamam. Orada teyzelerden takılarak almadan dönmek olmaz. Paranız olsun yanınızda kesinlikle. Hepsi el emeği göz nuru ve
kesinlikle İstanbul'da benzerini bulamazsınız. Herkes soracaktır nerden aldın diye. Hem hatıra hem sadece size özel.
 
Burada Can Yücel'in evini gördükten sonra onun oturduğu kahvede oturduğu köşede oturup keyifle içeceklerimiz içip  mola sonunda yola devam ediyoruz. Akşam yemeği için kendine yakışan bir ismi olan Şirince Köyüne varıyoruz.
Şaraplardan almak isteyenler isterlerse almak için ve tadlarına bakmak için rehberimizin eşliğiyle anlaşmalı olan yere gidiyor, istemeyenler köyü dolaşıp yemek yemeye erken başlayabiliyor. Bizler şaraplara baktıktan sonra yemek siparişlerimizi verdik ve ben hemen fotoğraf çekmeye başladım. Yemeğim soğudu biraz ama değdi. Yemeklerimizi yedikten sonra İstanbul'a doğru yola devam ettik ve sabah erken vakitlerde İstanbul'a vardık. 
 
Hiçbirşeyi atlamadan yazmaya çalıştım ki bence çok güzel bir tur oldu. Tatil düşünenler için gerçekten tavsiyemdir.
 
Herkese iyi tatiller.
 
Toplam blog
: 15
: 102
Kayıt tarihi
: 21.04.13
 
 

Çocukluğumdan itibaren yeni şeyler öğrenmek için can atıp durdum. Ne öğrendiysem yetmedi. Yetmiyo..