Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '08

 
Kategori
Felsefe
 

Kaşife sorar: "Nereye kadar?"

Kaşife sorar: "Nereye kadar?"
 

Epey zaman oldu...
Sayfaların beyaz kalışı, bu beyazlığın gözüme batışı, bu göze batışın rahatsız edişi ve bu hissedişi kendimden esirgeyişime karşı duyarsız kalışım...

Ve bu sürecin; beni kara küçük kare biçimli, üzerinde alfebedeki harflerin dizildiği "klavye" denen bu alete dokunmaya yöneltemeyişi...

Alışılageldik değildi...
Özlemişim...
En çokta bir şeyleri özlemeyi özlemişim galiba...

Kendimi dinlemeyi, dinlediklerimi anlamayı, anladıklarımı irdelemeyi, irdelediklerimde kabolmayı ve bu kayboluşa teslim olmayı...

Ardından; şu kayboluş dediğim okyanusta bazen gece karanlığında, belki de ay ışığının yansıması bile olmadan o bulunması gerekeni seçip ayırd edebilmeyi...

Bu ayırt edişin o delice, o tarif edilmesi yaşamayana neredeyse imkaansız olan o hazını...bu hali doyasıya duyumsamayı...
Özlemişim ben...

Bu akşam üstü oldu bu. Bana, "nereye kadar?" diye sordu...
Ve bu kısa, bu küçücük, şu iki kelimeden oluşan cümle beni tetikledi...

Bize göre uzun sayılabilecek bir araydı: Bir kaç hafta, hatta bir aya yakın olmuştu...
Bu demektir ki; en az dört hafta, yani 28 gün ve belkide biraz daha fazla...

Sesini duymadan, sesimi duymadan geçen vaktin dünya saatiyle ölçümünden çıkan hesap yukarıda...
Oysa tanıdığımı düşünürdüm onu...
Ve bu yazıyı yazdırdığı düşünüldüğünde asıl kale alınması gereken kısmı şu: İnanırdım ben onun beni tanıdığına...

Ya şimdi...
İşte keşif; aslında beni inandırmayı seçmiştim buna...

Derdim ki bu akşama kadar gözüm kapalı her sorana: "O bilirdi beni, onun bildiği; ben dediğimdi"...

Yüreğimi, aklımı ve inanın bundan daha az önemlisi, şu toprağın üstünde anılarda yada yaşanan an da olan biteni ;kısacası hayatım dediğimi açtığım bir dosttumdu o bana..

Ee o halde; "o bilirdi" değil mi beni?
Halbu ki: İnandırmışım işte kendimi buna.

Olur mu size de? Yaşadınız mı bunun bir benzerini siz de: "İnandığımıza, aslında kendi kendimizi inandırdığımız fark ettiniz mi siz de?

Ne mi demek tüm bunlar?
Açıkcası şöyle: Bir dostum vardı, hala da var. "Beni bilir "derdim; ben dediğimi anlatmaya, artık çabalamama gerek yok ona...

O ilk zamanlarda ki o itina veya özen değil tam anlamıyla doğru kelime burada çaba... yada o gayret, olmasa da olurdu artık...dedim ya "o beni bilir, kendimi ona anlatmasam da"

Birini bilmek ne zormuş oysa...
Bu kadar yakın hissederken o sorudan sonra, bildiğini sandığımın bir inandırmacadan ibaret olduğunu fark etmiştim galiba...

Bilmiyordu...
Bildiğini sandığım sadece bir "varsayım"
Yada daha da doğrsu benim ihtiyaçlarım doğrultusunda oluşturduğum bir "önyargıymış" aslında.

Kum saaatinden ince ince sızarken kum taneleri hala, ben daha erkenden "O bilir" dedim; işte belki de hata burada ya...

Oysa; ben hala her sabah yeni güne uyandığımda, bir başka yanımla yakınlaşırken daha gözlerimi dahi açmadan...

Biraz daha inceden, az daha derinden keşfedebiliyorken beni hala...

Üstüne üstlük dünya dönüyorsa ve ben üzerindeysem hala; bu yaşadığıma şaşırmak niye?

Olsa olsa yeni bir keşfediş... tadına varmalı, değil mi aslında?
Hakbukiaslında bu bir karşılaşma, hep orada duranla...

Farkı; bu defa ki keşif ne bir kıtayla, nede bir fizik kanunuyla alakalı...
Bu da bir karşılaşma, bu bir keşif; ama, kendi yaşamımda an be an daha da yakından tanımaya devam ettiğim "ben"ve hala bir kısmı karanlıkta olan yanımla...

Bazen kapanmak üzere olan bir barda olur ya...
Son müşterinin de ayrılışından sonra...
Garson masaların altına savrulmuş çerezleri, içi henüz doluyken yada boşaltılmış ve içilenin tesiriyle fark edilmeksizin devrilmiş bardakları toparlamaya çalışırken hani gözü ilişir ya birden...

En kuytuda.... izbe bir köşede, karanlıkta kendini unutmuş sarhoşun, masaya kapanıp sızdığını gördüğünde yaşanan şok gibiydi yaşadığım aslında...

Sanki bir an öncesine kadar emin olunan yanlızlıkta bir köşede bir başkasıyla ansızın karşılaşma...

"Nereye kadar?" sorduğun soru buydu bana

Oysa bir sınır koymak olmaz mıydı bu sorgulama?

Bir yada on desem az...belki de yüzlerce beklentiye kapı açmazmıydık bu bakış açısıyla?

Hani o beklenti dediğimiz zehir damarlarımıza sızdımı bir defa; seni, beni, bizi usul uslul üzüntü, yoksunluk ve kayıp denen ısızlığın orta yerinde yelkensiz bırakmazmıydı ya?

Neden sorduğun ben de saklı kalacak olsa da; sana cevabım açık olacak: Yaşamayı seçtiğim hayatı, yaşıyor olmaktan duyduğum huzurun beni götürdüğü o son kıyıya varana kadar...

Sevgi ve ışıkla,
Ayna

25.01.2008

 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..