Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Katıl ama asla vazgeçme...

Katıl ama asla vazgeçme...
 

Kırık dökük uyandığım bir sabah daha...Sanki bin parçaya bölünmüşüm de o parçaları nasıl birleştirip nasıl yeniden ben olacağımı bilemiyormuşum gibi öylece oturuyorum yatağımın içinde. Kalkıp giyinmek, kendimi zorlayarak kahvaltı yapmak, darmadağın saçlarımı toparlamaya çalışmak, ayakkabılarımı giyip yola düşmek ve işe gitmek zorundayım. Birden, bu zorunluluklardan nefret ettiğimi tekrar ede ede sokaklarda yürüdüğümü, etrafa bomboş gözlerle bakarak hiç bir şeye dikkatimi yöneltmeden öylesine geçip gittiğimi düşünürken yakalıyorum kendimi. Avuç içlerimi ayılmak için ama daha çok da az önce kafamın içinden geçen hayalden kurtulmak için hızla yüzümde gezdiriyorum. Söyleniyorum kendi kendime: "Sabah uyanır uyanmaz günün resmini çiziyorsun. Bu resmin sınırlarını belirleyip gün içinde olan herşeyi o sınırlar içine tıkıştırıyorsun. Olan güzel şeyler ise böyle huzursuz ve huysuz çizdiğin resmin içine girmeyi başaramıyor."

Hızla fırlıyorum yataktan "başka bakmalı başka bakmalı..." diye diye...Dudaklarım kıpırdayıp duruyor bir dua okur gibi. Sürekli tekrarlıyorum içimden "başka bakmalı, başka bakmalı..." Aynada solgun ve yorgun görünen yüzüme gülümsüyorum. Bu gülümseme öyle sarkıyor ki yüzümden çok komik görünüyorum. Bu komik görüntü beni bu sefer gerçekten güldürüyor.

Ve gün başlıyor.Debeleniyorum. Yürümemek için direnen huysuz bir at gibi ruhum. Onu çekiştirip duruyorum yürüsün diye. Arada bir azarlıyorum çünkü sabrımın bu huysuz ata karşı tükendiğini hissediyorum. Oysa biliyorum bu huysuz atın tatlı sözlerle yatıştırılması ve koşmak için usul usul hazırlanması lazım.Önce katılaşan bacaklarını açması, kaslarını bu koşuya hazırlaması lazım...Deniyorum...

Dışarda başlayan günün içine girmeye çalışıyorum şimdi. Kendimi günün dışında gibi hissettiğim ve huysuz atımı çekiştirip durduğum böylesi sabahlar için ufak reçetelerimden birini cebimden çıkarıyorum. Böyle zamanlar için, hayatın dışında kalıp da içine girmeye mecalim olmayan zamanlar için hazırladığım küçük reçeteler bunlar... Hani duran bir ruha "koş durma koş" demek için hazırlananlardan... Bu sabah onlardan birine ihtiyacım var biliyorum. O küçük reçetem ılık bir gün ışığı gibi odama dolmaya başlıyor, Mazhar Alanson'un o güzel sesi ruhumun gözeneklerinden geçip içimde patlayan tomurcuklara sebep oluyor... "Benim hala umudum var...İsyan etsem de istediğim kadar" Gelmesi beklenen çok parlak gündoğumları gibi...Devam ediyor: "Güzel günler bizi bekler...Eyvallah dersin olur biter..." Defalarca dinliyorum ve defalarca onunla birlikte söylüyorum. O huysuz at başını sallayıp duruyor sonra sakinleşiyor. Gergin kasları titreşiyor ve derisi parlamaya başlıyor. Yeni başlangıçlara merhaba diyor yola düşüyorum...Biliyorum güzel günler bizi bekliyor...ve Eyvallah diyorum... Mazhar Alanson devam ediyor: "Hayran hayran seyret...İster katıl ister vazgeç..."

Hayran hayran seyredeceğim ve katılacağım o koca kalabalık içine akıyorum şimdi...Katılacağım ve asla vazgeçmeyeceğim...

RESİM:Giuseppe Mariotti

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..