Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '09

 
Kategori
Deneme
 

Katliamlarda denge oluşturan bilge ( Bölüm 4 )

Katliamlarda denge oluşturan bilge ( Bölüm 4 )
 

Karalama:TuNç


Yorgunum…

Bazen öyle ayrıntılar yaşarsınız ki yaşadığınız o anı başka birine anlatmak isterseniz kelimeler yetersiz gelir. Durumu özetlemek zordur.

‘Hoca ne yapıyor sence orda’
‘Hoca ? bilmem, ben balık tutuyorum, dikkat etmedim ne yaptığına’
‘Maya çalıyor göle, deee koca göl maya tutar mı be ! ‘
‘Daha önce göle maya çaldın mı hiç’
‘yooo’
‘gölgen, sanırım balıklarımı kaçırıyor’
‘göl, göl maya tutmaz…’
‘Bak dostum neden fikrini hocaya söylemiyorsun, karnım aç, balık almak istedim bir Çinliden elime bir olta verdi ve oltayı nasıl sallamam gerektiğini öğretti, bu işi doğru yapıp yapmadığımı bile bilmiyorken, gölgen, gölde ki balıkları kaçırıyor. Hocada gölün diğer ucundan maya çalıyor ve ben yoğurt sevmem. Şimdi müsaade edersen karnımı doyurmalıyım, çünkü bu hikâyeye daha kapitalizm gelmemiş, kıçımdaki limitsiz kartların ve az buçuk nakit paramın hiçbir değeri yok! … Bak sende bilge bir adama benziyorsun, hadi gidişinle huzur ver hayatıma’
‘yok, yok, koca göl, tutmaz! ‘

‘Bildikleriniz karşınızdakilerin anladığı kadardır.’ Bilgece bir söz ama şu var ki insanların sizi anlaması da anlatma yeteneğinize bağlıdır. Hatta buna pazarlama yeteneğini de katarsanız hangi yaşta olursanız olun, kazanırsınız…

Yorgundum, yoğun mesailer sonunda eve gitmek yerine yine bir sahil kenarındaydım işte. Hissettiğim huzur elimde ki bira şişesinden geliyordu sanırım ve birkaç metre uzaktan gelen gitar sesi. Tatile çıkamayan tüm şehir halkı yalın ayak sanki sahile boşalmıştı, gece yarısı olması kimsenin umurunda değil gibiydi. Yalnız kız gruplarını göz hapsine almış birkaç serseri, Yaşar Kurt şarkıları söyleyen birkaç üniversiteli ve birkaç metre ötemizde öpüşen ergenlik sivilceleri. Çinli bilge, balık ve yoğurdu sevebilme ihtimalimi düşünürken burnuma doğru bir paket selpak uzandı…

—Ne!
—Ağabey selpak alır mısın?
—Neden senden selpak alayım
—Hadi Tunç altı üstü bir selpak bak bizde aldık ne olur çocuktan selpak alsan
—Sen dramatik sahnedeki çocuğa acıdığın için kendi vicdanını rahatlatmak adına para harcadın Sibel, ben sümüklü çocuklara acımam… Evet, çocuk madem bir şey satıyorsun neden sattığın şeyi alayım.

‘Deliriyorsun Tunç, ya da fazla okuyorsun. Hadi ver parayı ve kurtul şu veletten, daha bitirmen gereken biraların var ve öpüşmen gereken Sibel. Hadi dostum ne şimdide ferrarisini satışa çıkarmış bilge mi oldun’

—Şeyden dolayı eee
—Neyden dolayı
—İçki içiyorsunuz ağabey biriniz kusarsa ağzını silersiniz, çişiniz gelirse de çişinizi yapar elinizi silersiniz ya da bira üzerinize dökülürse üzerinizi silersiniz, ablalar sarhoş olup ağlarsa onlara verirsin hem bu saatte benden başka kimse selpak satmıyor ki…
—Vay canına abi çocuk çok iyi ya!
—Sana katılıyorum Yeşim hatta velet evlen benle aramızda ki yaşın bir önemi yok diyorum,
—Tamam, velet bana beş paket ver al buda paran
—Ağabey bende bozuk yok ki
—Para üstü istemiyorum, tabi bana bizim yanımıza gelmeden önce o gitar çalan ablaların ve ağabeylerinin sana ne tembihlediğini anlatırsan…
—Orda ki mavili abla onlar bizim gibi öğrenci değildir böle böle söyle kendilerini bi halt zannederler ve senden büssürü selpak alırlar dedi, gerçi sen büssürü selpak almadın ama çok para verdin

‘velet ne hoş sırıtıyor dimi… Oh ! hayır hayır yanlış grupta olduğunu düşünme sakın doğru hatunlarlasın, biraz daha alkol ve bu gecede yalnız uyumayacaksın, sakın Tunç sakın! ’

—Defol velet ve sana ezberlettiklerini bu gün bu sahilde ki herkese söyle ve gülümse...
—Tamam, ağabey iyi geceler…

İnsanların sizi anlaması anlatma yeteneğinize bağlıdır. Hatta buna pazarlama yeteneğinizi de katarsanız hangi yaşta olursanız olun, kazanırsınız… Sonra kazandığınıza inandığınız şeyleri değerlendirmeye başlarsınız. Sistemde mücadele etmişsinizdir, hayattan ödün vermişsinizdir, zorlu basamakları tırmanmış, size verilen bütün testleri çözmüşsünüzdür. Evet, artık dünya çapında olmasa da kendi hayatınızı ve çevrenizde ki yaşamları organize edebilecek yeteneklerinizi ortaya çıkarmışsınızdır. Size sunulan her şeyi doğru kelimeleri seçerek en etkili sunumla en yüksek ücrete pazarlama yeteneğiniz size saygı kazandırmıştır, siz beyaz yakalı leke tutmayan yeminlerinizle bir azınlığın Tanrı yada Tanrıçası olma yolundasınızdır. Sizi anlayan insanları toplarsınız mesela bir piknik; hatasız organizasyon kokteyler, kanepeler ve şık portreler. Aristokrak gülümsemeler ve birden yağmur başlar deniz manzarasını yitirir, kabarır ve rüzgar. Bulutlar sizi anlamaz, rüzgar sizi anlamaz, dalgalar sizi anlamaz. Yeteneğinizin etkisiz olduğu andır ve sıradanlaşırsınız... Çevrenizde ki herkez yağmurda ıslanmamak için koşuşturup birbirlerine çarparken, yağmur damlalarının binlercesinin birbirine çarpmadan uyum içersinde toprağa kavuştuğunu görürsünüz. Denizin kabarmasından korkan insanlar kıyıdan koşturarak uzaklaşırken, dalgaların geldiği gibi gittiğini görürsünüz. Rüzgar tüm piknik alanını birbirine katarken koşan insanların dengesini bozup birbirlerine çarpmasını sağlarken, yağmur damlalarının uyumunu nasıl olurda bozamaz diye düşünürsünüz... İnsanların sizi anlaması ve kazançlarınız; evreni anlayamadığımız gün sanırım yalnızız...

Afacan veledin bizden uzaklaşmasını seyrederken, hikâyelerden sıyrılıp gerçek dünyada olduğumu hatırladım. Parayla mutluluk satın alabiliyordum, ihtiyacım olmayan birkaç selpak alarak bir çocuğu gülümsetebiliyordum. ... ve param olduğu içinde nefret kazanabiliyordum; çünkü sistemin çarklarından, palyaçolarından biriydim. Kıçları sahil çimlerine yakışmayan kokoş arkadaşlarımla marka bira yudumluyordum, ne sahile, ne geceye nede sokak kedilerinin oluşturduğu portreye yakışıyordum.

Yorgundum evimde yatağımda olmalıydım. Kırmızı dudakla uzun süren duş seansımız yüzünden kahvaltı yapmadan evden çıkmıştım ve muhtemelen yine bu yüzden yaz günü olsa da çimlerde sabahladığım için üşütüp hasta olacaktım. Peki neden evde değildim; mesaimin bitiş saatlerine yakın bir zaman diliminde baskına gelen Sibel ve Yeşim ‘neden bu gün …sahilde sabahlamıyoruz’ diye emrivaki bir teklifte bulunmuşlardı ve iş arkadaşım Yeşim e sırılsıklam aşıktı. Bu teklif karşısında gözlerime öyle masum bakmıştı ki ‘hadi yapalım’ diyivermiştim.

Masumiyet…

… Yeşim e sırılsıklam âşıktı. Bu teklif karşısında gözlerime o kadar acınası bakıyordu ki ‘hadi yapalım’ diyivermiştim…

... bazen öyle ayrıntılar yaşarsınız ki yaşadığınız o anı başka birine anlatmak isterseniz kelimeler yetersiz gelir. Durumu özetlemek zordur.


Ve durum;

otuzlarına yaklaşmış ama hiç sevgilisi olmamış muhtemelen cebinde mendil taşıyacak kadar kibar çocuk Hakan denize bakarak çocukken tırmandıkları elma ağaçlarını anlatıyor, dedesinden bahsediyordu. Uzun yılların vermiş olduğu dostluğun samimiyetiyle dizlerimde uyuklayan Yeşim, hikayeleri muzur bir masumiyetle dinliyor, Sibel muhtemelen bira ve votkadan dolayı kafası iyi , göğsüme sarılmış boynuma öpücükler konduruyordu… Kulağımda kısık sesle fısıldadığı arsız teklifleri yankılanıyordu…

/Hadi neden şu aptal çocuğun karşısında sevişip bir şeyler öğretmiyoruz, hadi kelime sihirbazım kulağıma bir şeyler fısılda…/

Kelimelerin sihirbazı olmak, cevaplara sahip olmadan uzun ve etkileyeci konuşmalar yapmanızı sağlayabilir. Bir insanın gözlerinden bakarak ruhuna dokunabiliyorsanız ihtiyacı olan şeyin cevaplar değil, onu anladığınızı hissettiren ses tonunuz olduğunu biliyorsunuzdur. Aslında kan pompalayan bir organa gerektiğinden fazla anlam yüklendiğini düşünenler, hiç bir zaman cevapların ne anlattığını merak etmezler. İstedikleri tek şey, reddettikleri afyon sarhoşluğunu anlamaya çalışmaktır. Korkuyorlardır ve yaptıkları her katliamda nedenlerini önce kendilerine inandırmaya çabalıyorlardır.

Eğer fazla alkol aldıysanız ve mideniz bulanıyorsa bir ayyaşın evinde, lavabosuna kusmak en doğru seçim gözükür. Hala tam olarak kusmuk izleri silinmemiş lavaboyu ilk batıran siz değilsinizdir ve ayyaş ev sahibi sizi anlayacaktır. Sırlarımızı bu yüzden belki aynı cevaplara sahip olduğunu düşündüğümüz insanlara kusarız. Öyle ya, egolarımız en zayıf anımızda bile her daim hareketlidir. Karşımızda ki insanın bizimle aynı hikâyelerin cevaplarına sahip olduğunu bilmek, ona eliştirme ve yargı hakkı vermez. Böyle durumlarda yansımaları severiz. Aslında her katliamda bir denge oluştururuz.

Yaşadığımız tecrübeler her sorunun cevabına sahip olmamızı sağlar mı •Tüm cevaplara sahip olmak bilgelik yada özgürlük müdür •Cevaplar hayatımızın sırlarını açıklar mı •Sırların karşısında ayna olup gerçeği yansıtmak sorumluluk getirir mi •Sorumlu olmak, esaret midir …


Yaşadığımız tecrübeler cevaplara sahip olmamızı sağlıyorsa, cevaplarımız hayatın sırlarını açıklıyorsa, benlik aynamızda yansıyan gerçeklerimiz neden esaretimizdir… Günahlarımız tecrübelerimizse, tecrübelerimiz doğru cevapları bulmamızı sağlıyorsa, ellerimizde küf kokan pislikler, vücudumuzda terk ettiğimiz yaşamların parmak izleri varken, neden cevaplarımızı haykıramayız… Yağmur damlaları altında ellerimizi ıslatarak küf kokusundan sıyrılmaya çabalamak, vücudumuzu yıkayarak parmak izlerini silmeye çalışmak, ana rahmine dönme telaşımız ve haykıramadan, sessizliğimizde, sırlarımızı yastık altı gözyaşlarımıza ekleyerek af dilenmemizin nedeni korkularımız mı...

Korkularımız.

En çok neden korkmalıyız
Tanrıdan mı
Cehennemden mi
Yitirdiğimiz meleklerden mi

Yalnız ölmekten mi…

/Hadi neden şu aptal çocuğun karşısında sevişip bir şeyler öğretmiyoruz, hadi kelime sihirbazım kulağıma bir şeyler fısılda…/


Tecrübelerim olsada sihirli kelimelere sahip değildim. Evet nefesimde alkol kokusu vardı ama nasıl bir insanın zihnini şarhoş edecek kelimeler bulabilirdim. Mümkün müydü bu. Dünü unutturmak, konuşurken bir insanın iç acısını almak, sırtını keseler gibi günahlarını temizlemek, ruhunu yıkamak... Ama bildiğim bir şey vardı; Kelimelerin sihirbazı olmak, cevaplara sahip olmadan uzun ve etkileyeci konuşmalar yapmanızı sağlayabilir. Ben daha önce şarhoş olmuştum Sibel bunu biliyordu, belki bu yüzden zihnimin içersinde ki lavaboya kusarken rahattı. Ruhumda ki kusmuk lekelerinden dolayı onu yargılayamayacağımı biliyordu hatta onu anladığımı düşünüyor olmalıydı. Daha bir kaç ay önce lekesiz çarşaflarda yatarken ellerinden tutan bendim. Vucudunda ki zamansız fazlalığın isim babası ben olmasamda bu konuda tecrübelere sahiptim ve farklı şehirlerde ki ödenmemiş vergi cezalarımdan, kaçak aşklarımdan, hatalı sollamalarım yüzünden kesilen makbuzların günah tecrübelerine sahip olduğumdan onu anlayabilecek kişinin ben olduğumu düşünmüştü... En son lekesiz çarşaflarda ağlarken gördüğüm bu kız çoçuğu şimdi boynuma şehvetli öpücükler konduruyordu. Kulağıma fısıldıyarak ruhuma kusuyordu...

Yaşadığımız tecrübeler her sorunun cevabına sahip olmamızı sağlar mı •Tüm cevaplara sahip olmak bilgelik yada özgürlük müdür •Cevaplar hayatımızın sırlarını açıklar mı •Sırların karşısında ayna olup gerçeği yansıtmak sorumluluk getirir mi •Sorumlu olmak, esaret midir …


—Abi yarın ki planın ne
—Yarının ilk saatlerindeyiz zaten…
—Ya dimi. Kızlarda uyukluyor artık kalksak mı?
—Kalkalım, hey hadi kızlar
—Ben uyumuyorum ki…
—Ya benim uykum geldi, kimde kalıyorum ben Tunç sende mi, Sibel de mi ?
—Tunç un ev uzak bizde kalıyoruz
—Hakan
—Valla birlikte uyuyacaksanız oda gelsin yani yatacak yer yok
/ Pislik /
—Ya şey ben şuradan taksiye atlar giderim
—Hadi gidelim ya, şısstt Tunç bey burada mısınız
—Buradayım hadi, sızmak istiyorum
—Abı sen sabah nasıl gideceksin bu halde adaya geç kalıp bu seferde bekletme arkadaşını...

‘ADA !...’

… Bana bir konser borçlusun …

Özür dilerim, bu hafta çok yoğundum. İnan bana şu an bile o kadar yoğunum ki kafamı kaşıyacak vaktim yok. Hafta sonu piknik ve yürüyüş yapmaya ne dersin, Büyükada da… İnsanların tembellik yaptığı saatte piknik yapalım o eşsiz deniz manzarasında… Tabi müsait olmazsan başka zaman yaparız. Not: konseri kaçırdığım için üzüldüm ama birinin mutluluğuna bir şekilde vesile olmakta gülümsetti beni… Kendine iyi bak…

‘müsait ol, müsait ol, müsait ol’

Yorgundum… Sarhoş… ve yine adressizdim…


O an gönderdiği son iletiyi hatırladım ;
'Harika olur. Kahvaltı ve piknik yürüyüş. Umarım bu seferde habersiz bırakıp gelmemezlik yapmassın :) Farklı kıtalarda oturduğumuz için adada buluşalım sabah 09:00 . Maden güne erken başlamak istedin seni bekliyor olucağım, iskelede'



Bazen öyle ayrıntılar yaşarsınız ki yaşadığınız o anı başka birine anlatmak isterseniz kelimeler yetersiz gelir. Durumu özetlemek zordur…

… Büyükada da… İnsanların tembellik yaptığı saatte piknik yapalım o eşsiz deniz manzarasında…





Devam edecek...

Not: Değişiklikler yaptığım için özür dilerim hikayede bazı ayrıntıları atlamışım.

 
Toplam blog
: 151
: 911
Kayıt tarihi
: 16.02.08
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk öğretim, üniversite, askerlik ve evlilik hazırlıkları sıralamasında stan..