Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '08

 
Kategori
Eğitim
 

Kavacık köyünün öğretmeni

Yazarı: Fakir Baykurt

Eser, Fakir Baykurt’un 65 yaşına kadar olan yaşamını bölüm bölüm anlattığı, Özyaşam Öyküsü serisinin üçüncüsüdür. Yazarın öğretmenliğe başladıktan sonraki hayatının bir kısmı ile Gazi Eğitim Enstitüsündeki günleri ve lise öğretmenliğine atanması anlatılmaktadır.

Asıl adı Tahir olan Fakir Baykurt, Gönen Köy Enstitüsünü bitirdikten sonra kendi köyüne yakın olan Kavacık köyüne atanır.

Kavacık’ta, babasının arkadaşı Süllü Çavuş diye biri vardır. Kavacık’a gittiğinde, ilk olarak Süllü Çavuş’un evini bulur ve bu evde misafir olur. Süllü Çavuş’un oğlu Mustafa da köyde eğitmenlik yapmaktadır. Eğitmen, öğretmen ile okulu görmeye giderken, öğretmene biraz köyün durumundan bahseder. Henüz okul açılmamıştır. Kışların çok soğuk olduğunu söyler. Okludaki ısınma sorununu, öğrencilerin her gün getirdikleri birer odun getirmesiyle çözdüklerini anlatır. Eğitmen, sorunlara dalmayalım, der. Ama, yine de köydeki sorunlardan bahseder. Örneğin, Ali Molla ile Süllü Çavuşgil’in küslüğü ve kırlarda çok ahlat olduğu gibi. Öğretmen, ahlatları duyunca hemen atılır. Onları aşılayalım, der. Eğitmen Mustafa da, köyde kimsenin elma, armut yemediğini, söyler. Konuşmaları sürerken okula gelirler. Fakir Baykurt okulu gezer.

Öğretmenevi ile okul aynı çatı altındadır. Anahtarları Mustafa’dadır. Açıp, öğretmenevinin de iki odasını gezerler. Okul ve ev, hiç de iç açıcı değildir. Hiçbir odanın dolabı yoktur. Okulun ayakyollarının (helalarının) kanalizasyon bağlantısı yoktur. Duvarın dışında, okul da yoktur.

O dönem, zorunlu öğrenim yaşı 7-16’dır. Fakir Baykurt eğitmeni, okula devam durumunun nasıl olduğunu, sorar. Eğitmen de, “Bir iki sorun var tabi. Ama o kadar çok öğrenci geliyor ki, oturmaya yer bulunmuyor. Gene de hepsinin çözümünü buluruz, ” der.

Eğitmen Mustafa, okuldan çıktıktan sonra, köyü biraz daha anlatır. “Yol yok, taşıt yok, pazara ulaşım yok. O yüzden etraftaki meyveler bir işe yaramıyor, ” der. Meyveleri, bu nedenle ineklere yedirdiklerini söyler.

Fakir Baykurt, köyü gördükten sonra, on gün sonra dönmek üzere kendi köyü olan Akçaköy’e döner. On gün sonra gelip Kavacık’ta çocuk sayımı yapacaktır.

Okullar açılmadan birkaç gün önce Fakir’e, “Yeşilova’da meslek toplantısı olduğu ve kesin katılmaları gerektiği” haberi gelir. Tahir (Fakir) ve kendi köyünde çalışan öğretmenler yola çıkar. Yolda, sarhoş bir adam ile tartışırlar. Adam, Tahir’e silah çeker ve öldürmek ister. Ancak, sarhoşun bulunduğu at arabasını kullanan kişinin arabayı oradan uzaklaştırması ile kurtulurlar.

Toplantı ertesi gün, Yeşilova İlkokulu’nun büyükçe bir sınıfında yapılır. Toplantıya müdür Gedikoğlu, müfettişler, ilçe ilköğretim müdürü ve altmış öğretmen katılır. Toplantıda, öğretmenlere yıl içinde neler yapmaları gerektiği anlatılır.

Öğretmen, Yeşilova’da eğitmenle konuşur. Çocuk sayımı yapacaklardır. Kaç sınıfı olacağını eğitmenden öğrenir. “Geçen yıl okulda ikiler, üçler, dörtler varmış. Bu yıl beşler de olacakmış. Birinci sınıfa yeni öğrenci alacaklarmış.”

Eğitmenler, tek sınıfı okutmakla görevlidirler. Eğitmen, “Bana birleri ver. Sana ağır olacak ama, sırt sırta verir, başarırız, ” der, öğretmene.

Fakir Baykurt, toplantıdan sonra evinde Yıllık Planları hazırlar. Geçen yılkı öğretmen, hastalığı nedeniyle okula pek gelmemiş ve öğrenciler başıboş kalmışlardır. Fakir Baykurt, bu boşluğu doldurmaya da çalışacaktır.

Fakir Baykurt annesiyle vedalaşıp, Akçaköy’den Kavacık’a, çocuk sayımı yapmak için yola çıkar. Kavacık’a ulaşır ulaşmaz, sayıma başlamak için, muhtardan hemen Nüfus Kütüğünü ister.

Öğretmen sayımı iki saatte tamamlar. Ancak, bir öğrencide takılmıştır. Nalbant İsmail’in kızı Sultan’ı, yaşı diğerlerine göre büyük olduğu için, önceki öğretmen okula almamıştır. Kısacası pek önemsememiştir. Fakir Baykurt yasa gereği, okuma-yazma bilmeyen herkesi kaydeder. Dağdaki çobanı bile. Öğretmen, Nalbant İsmail’i, kızı Sultan’ı okula göndermesi konusunda, zor da olsa ikna eder.

Okulun ilk günü, 104 öğrenci vardır. İlk gün yapılan törene on kadar köylü vatandaş katılır. Ancak köyün tanınmış, ileri gelen kişileri gelmezler.

Çocukları, dışarıda sınıflara göre dizerler. Öğretmen tören sonrasında, törene katılan köylülerle konuşur: “Beş yıldır eğitmenli olan okulunuz, bir yıldır öğretmenlidir. Geçen yılki öğretmen hastaymış. Benim sağlığım yerinde, korkmanız gerekmez. İyi günde, kötü günde hep birlikte olacağız. Burada sadece çocukları okutmak için değil, aynı zamanda köyün sorunlarına çözüm üretmek ve köyün gelişmesi için bulunuyorum. Benden bitecek işinizde, size yardımcı olacağım. Siz de bana yardımcı olun. Okula bir kol duvarı çekelim. Bahçe olacak yerin taşını, kayasını ayıklayalım. Çalılarını sökelim. Çocukların bu bahçede uygulama yapması gerekiyor. Okulun suyunu ve helasını ivedilikle ele alalım, ” der.

Köylüler memnun vaziyette ayrılırken, öğretmene tembihte bulunurlar: “Benim çocuğu döv, benimkini daha fazla döv, ” diye.

Öğretmen, okulun bütün eksiklerini muhtara söyleyip, onu korkutmak istemez. Olanıyla yetinir. Kitapları, defterleri ısmarlayıp getirtir. Öğrencilere, derslerin başlama ve bitiş saatlerini söyler. Kurallarını anlatır.

Öğrencileri çok eksiktirler. Derste öğretmen, “Buna merkezkaç denir, ” dediği zaman, öğrenciler birbirine bakıp, “Merkez ne, merkez nereye kaçsın?” derler.

Öğretmen artık, öğretmenevine yerleşmiştir. Yerleşmiştir ama, yatacak yatağı bile yoktur. Köyde doyumevi, fırın gibi yerler olmadığından, annesinin, köyden gelirken kattığı azığı yer.

Okulda bayrak direği de yoktur. Öğretmen, dağdan uzunca bir ağaç kestirir ve yolun kenarına bayrak direği olarak diktirir.

Öğretmenin bir önemli sorun da kitaplarıdır. Olanı getirmiştir. Yaklaşık 100 kadar kitabı vardır. Gönen’de iken abone olduğu dergilere adres değişikliğini de bildirmiştir. Köye gazete, dergi girmemektedir. Ancak ikinci hafta sonunda öğretmene, üç dergi birden gelmiştir. Köy öğretmeni Mahmut Makal’ın sözleri hoşuna gitmektedir. Onunla yazışır. Zamanla çok samimi dost olurlar.

Fakir Baykurt fırsat buldukça, kitap ve dergi okur. Köyü gezer. Köylü, gün geçtikçe öğretmeni daha çok sever. Önceki öğretmen boş zamanlarında şarap içer, saz çalar ve türkü söylermiş. Köylü ile pek alakası yokmuş. Fakir Baykurt köylülere kitaplardan okuduğu bilgileri anlatır. Bunlar, bahçelerdeki ağ kurdu keseleri ve ahlatları aşılamak, gibi konulardır.

Fakir Baykurt, okulun tatil olduğu bir gün Gönen’den arkadaşı Hüseyin Akbaş’ın yanına gider. O köye yararlı işler yapmıştır. Kendisi de onun gibi yapmak ister. Örneğin, boş arazilere çevreden çeşitli ağaçlar getirip dikmek, gibi. Fakir bir gün de çocuklara, ahlatlara aşı yapmayı, bir yarış havası vererek, özendirerek anlatmaya çalışır. Böylece, köydeki ahlatları aşılatır.

Aradan zaman geçtikçe, okul düzene girmeye başlar. Ancak yaz tatili erken gelir köy okullarına. Çünkü, köydeki okulların öğrenim süresi yedi aydır. Şehir okullarının ise sekiz aydır. Ancak, öğretmenin tatillerde öğrencileri toplama yetkisi vardır. Fakir Öğretmen öğrencilere, aşılar ile ilgili işleri yapmak için toplanacaklarını, söyler. Onlar da kabul eder.

Fakir bir taraftan öğretmenlik yaparken, bir taraftan da Gazi Eğitim Enstitüsünün sınavlarına girmeyi düşünür. Ama kazanamamaktan korkar. Kimseye söylemeden Ankara’ya gider. Resim-İş Bölümünden sınava girer ve kazanamaz.

Tatilde arkadaşlarının düzenlediği gezilere katılır. Gezide, Muzaffer isimli bir bayanla tanışır. Yolculuk boyunca sohbet ederler. Aradan zaman geçer. Annesinin de “Evlen atık!” demesi üzerine Muzaffer ile evlenir. Muzaffer de, okumayı çok seven kültürlü biridir. Boş zamanlarında kitap ve dergi okur.

Köydeki imkansızlıklar nedeniyle, Fakir Baykurt’a arkadaşı Hüseyin Akbaş, köyleri değiştirmeyi teklif eder. Fakir, zor da olsa bu teklifi kabul eder. Öğretmenin görev yaptığı yerdeki Jandarma Komutanı, öğretmen ile arayı iyi tutmaya çalışır.

Bir gün öğretmene, Milli Eğitim Müdürlüğünden bir yazı gelir. Yazı, bir öğrencinin okula alınmadığı ile ilgilidir. Öğretmen araştırır. İsmi geçen öğrenci Komutanın kız kardeşidir. Öğretmen gidip, durumu Komutana söyler. Komutan da, kardeşini göndermeyeceğini söyler. Bunun üzerine Öğretmen, yasaları anlatır. Jandarma Komutanı yine uymaz. Artık jandarma, öğretmen ile takışmaya başlar. Ne yapsa, bir suç işliyormuş gibi bakar. Hatta “koministlik propagandası yapıyor” diye, ilgili makamlara haber yollar. .

Bir gün ansızın, birkaç müfettiş ile birlikte komutan gelir ve Fakir Baykurt’un evi, sınıfı aranır. O sırada dergiye göndermek üzere yazdığı yazıyı da bulurlar ve yazıyı alıp dosyalarlar. Öğretmen, diğer kitaplarını lokum sandıklarına koyup saklamıştır. Çünkü böyle olabileceğini, önceden tahmin etmiştir. Öğretmen hakkındaki soruşturmalar, ilk olarak böyle başlar.

Fakir Baykurt, arkadaşı Mahmut Makal ile yazışır. O da, Gazi Eğitim’in sınavını kazanmaktan başka şanslarının olmadığını söyler. Fakir Baykurt, evli olduğu için eşini de düşünmektedir. Ben Ankara’ya gidersem, eşim nerede kalacak, diye endişelenir. Ancak eşi Muzaffer onu destekler ve sınava girmesini ister. Bunun üzerine Fakir Baykurt ile Mahmut Makal ile bir araya gelirler ve bu kez birlikte, Edebiyat Bölümünden sınava girmeyi kararlaştırırlar. Sınav günü sınava girerler. Ama Fakir Baykurt, hakkında soruşturma açıldığı için, sınavı kazanamayacağından korkar. Sonuçta, ikisi de sınavı kazanır. Bu sırada Fakir Baykurt’un bazı yazıları, bazı dergi ve gazetelerde yayınlanır.

Gazi Eğitim’de öğrenciliğe başladıklarında, birçok hoca ile samimiyet kurarlar. Hocaları onlara, iyi birer şair ve yazar olacakları için çok yardımcı olur. Gazi Eğitim’de hiç boş durmazlar. Boş zamanlarda ya eğitici bir tiyatroya, ya bir sergiye, ya da ünlü bir yazar veya şairle görüşüp, konuşmaya giderler. Fakir Baykurt aynı zamanda, İngilizce eserler yazmak ve çevirebilmek için İngilizce kursuna da gider. Zaman geçtikçe, her isi de hem Gazi Eğitim’de, hem de yazarlar arasında tanınır.

Bir gün okula bir polis gelir ve mahkeme celbini Fakir Baykurt’a uzatır. Fakir, günü gelince mahkemeye gider ve savunmasını yapar. Tutuklanmadığına sevinerek okula döner. Çünkü o dönemde, böyle bir soruşturma sonucu, kişiler hemen tutuklanmaktadır ve pek çok ünlü yazar böyle tutuklanmıştır.

Gazi Eğitim’de konferanslar düzenlenir. Fakir’e, bu konferanslardan birindeki konuşmasından dolayı dava açılır. Artık öğrenmiştir. Mahkemeye gidip savunmasını yapar. Yine tutuklanmaz. Böylece bir korku daha atlatır.

Ünlü yazarlardan biri ona, öykü kitabı yazmasını önerir. O da başlar yazmaya. Kitabına koymak istediği isimden dolayı, yayınevi kitabı basmak istemez. Onlar bir isim önerirler. Fakir Baykurt ısrarını sürdürür. Bunun üzerine, İstanbul’a gidip görüştüğü bir yazarın sözünü dinler ve yayınevinin önerdiği isimle kitabın basılmasına razı olur.

Fakir Baykurt, Gazi Eğitim’e başlayalı iki yıl olmuştur. Bitirme sınavları yaklaşmıştır. Bu günlerde kendisine, annesinin hasta olduğu haberi gelir. Hemen gidip, annesini Ankara’ya getirir. Doktorlara götürür. Bu konuda da hocalarının yardımı olmuştur. Annesini ameliyat ettirir. İlaçlarını alıp, köyüne götürür. Ankara’ya döner. Sınavlara girer ve okulu bütünlemeye kalmadan bitirir.

Atama için kura çekerler. Daha önce görev yapmayan öğretmenlere Batıda yer yoktur. Ancak Fakir Baykurt daha önce beş yıl köy öğretmenliği yapmıştır. Kurayı çeker ve Sivas Lisesi çıkar. Salonda büyük bir alkış kopar. Çünkü, kendisinden önceki arkadaşları Doğuda ücra yerlere atanmışlardır.

Sivas Lisesine gider ve Milli Eğitimde işlerini halleder. Tatil olduğunda köyüne döner. Tatil dönüşü eşi, annesi ve Kız kardeşi ile Sivas’a giderler.

Sonuç:

Fakir Baykurt’un yaşamı, sanki Türk Eğitim Tarihinin bir bölümünün, kısa bir özetidir, denilebilir.

Emine Alimen

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..