Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kavanozdan dışarıya bal varsa bal, zehir varsa zehir taşar

Kavanozdan dışarıya bal varsa bal, zehir varsa zehir taşar
 

Pazartesi günü gazetelerin birinci sayfalarında, Galatasaray'ın onuncu kez Şükrü Saraçoğlu'ndan boynu bükük dönmesini bile geride bırakacak önemli manşetlerle karşılaştık: "Belge kağıt parçası değil, gerçek."

Önemli olmak, her zaman sevindirici olmak anlamına gelmiyor. Bence tam tersine bu çok üzücü ve çok düşündürücü bir olaydı, hem de pek çok yönden…

*****

Hatırlanacağı üzere Taraf gazetesinin 12 Haziran 2009 tarihli sayısında “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı” başlıklı bir haber çıkmıştı.

Genelkurmay Harekât Başkanlığı 3. Destek Şube Müdürlüğü tarafından hazırlandığı iddia edilen planla, “İrticayla Mücadele”nin amaçlandığı belirtilmişti.

Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek imzasını taşıyan belge kamuoyunda hayli tartışılmış, belgenin düzmece veya fotokopi olduğu gibi iddialar gündeme getirilmişti.

Başbakan, “belgenin sahte olması halinde de, doğru olması halinde de durumun vahim” olduğunu dile getirirken, Genelkurmay’dan doğru dürüst bir ses çıkmamış, fakat buna karşılık adı geçen albayın soruşturmasının askerler tarafından yapılması gündeme gelmişti.

Birçoklarının kafasında soru işareti bırakan bu uygulamada ilginç bir gelişme oldu. Albay Çiçek verdiği ifadenin altına ne hikmetse farklı bir imza attı ve sözü edilen belgedeki imzanın kendisine ait olmadığı izlenimini vermeye çalıştı.

Aslında ortada biraz karışık bir durum olduğu kesindi. İmza mı sahteydi, belge mi?

Bu konular Türkiye için yıllardan beri “tabu” konumunda olduğundan dolayı, olayın üstüne fazla gidilemiyordu. Çünkü “orduyu yıpratmak” gibi bir başka tabu karşımıza çıkıveriyordu.

*****

Yıllardan beri devam eden birtakım garip olayların birbiriyle bağlantısı düşünüldüğünde, Ergenekon gibi bir yapılanmanın olabileceğini düşünenler, böyle bir planın da olabileceğine ihtimal verirlerken, Ergenekon’u hükümetin muhaliflerini susturmak için ortaya attığı bir düzmece olarak görenler, ordu gücünü de arkalarına alarak, yeni bir sahtekârlığın öne çıkarıldığını yazıp çiziyorlardı.

Fakat yapılan incelemeler sonunda albayın eskiden beri belgedeki imzayı kullandığı, tam tersine ifadedeki değişik imzayı -sanki bir suçluluk içgüdüsüyle,- kamuoyunu yanıltmak amacıyla attığı ortaya çıktı.

Kriminal laboratuvar bunu “kasıtlı değişiklik” diye yorumladı.

Böylece belgenin veya imzanın sahteliği tartışılırken, albayın yaptığı sahtekârlık gündeme geldi oturdu.

Aradan 14 gün geçtikten sonra Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ kameraların önüne geçti ve “Ordunun yıpratılmak istendiği” argümanını ön plana çıkararak, sözü edilen belge için “kağıt parçası” diyerek, savcılardan bunu hazırlayanların bulunmasını istediğini belirtti.

Muhalefet partisi lideri Deniz Baykal da, başbakana seslenerek “Hukuki yönden geçerliliği olan bir belge varsa ortaya koy, yoksa komploda sorumluluk üstlenme, çık milletten özür dile” diyordu.

Blog’daki birçok arkadaşımız bunun üzerine değişik yazılar yazdılar. Ben de yazmıştım. http://blog.milliyet.com.tr/Zarf_ve_Mazrufu__icindeki_muhtevasi_/Blog/?BlogNo=188354 Orada belgenin sahteliği veya gerçekliği konusunda Genelkurmay’ın neden bu kadar uzun süre beklediğini merak ettiğimi söylemiştim.

“Sonuçta vatandaş olarak benim bu konuda kesin bir bilgim yoktur, olamaz da… Ancak yetkililer bizi bu konuda inandırıcı bir şekilde bilgilendirebilir”, demiştim.

Ortaya çıkan yeni bilgelerden anlıyoruz ki, belge “maalesef” gerçekmiş!

Düşünmesi bile insanı çok rahatsız ediyor ama, o beklenen sürede belgenin yok edilmesi için bayağı bir çaba harcanmış. Bilgisayarlar defalarca temizlenmiş formatlanmış, kilo kilo evrak yakılmış, yok edilmiş. Tafsilatını gazelerde okumuş, televizyonda izlemişsinizdir.

Henüz yargı tarafından varılmış bir sonuç olmadığı için, bu olanlara hâlâ inanmak istemiyorum ama, ya doğruysa… O zaman askerin imajı, ordunun prestiji, Başbuğ’un inanırlığı, Baykal’ın güvenirliği ne olacak, merakla bekliyorum.

*****

Biliyorsunuz devlet memurları, haklarında herhangi şüpheli bir durum ortaya çıkarsa, soruşturma bitinceye kadar olayın selameti bakımından açığa alınırlar. Hükümet acaba böyle bir cesaret gösterebilecek mi? İktidar olduğunu ya da bilinen deyimle “muktedir” olduğunu ispatlayabilecek mi?

Yoksa tam tersine Genelkurmay Başkanlığı ve muhalefet liderleri, “bu bilgiyi kim sızdırmış, bu belgenin aslını kim bulmuş bakalım” edasıyla asıl suçu ve suçluyu bastırmaya mı çalışacak?

Biliyorsunuz Albay Çiçek, bu kağıt parçası meselesi yargı önünde tam olarak bir sonuca bağlanmadığı, dolayısıyla “şüphe” ortadan kalkmadığı halde, -30 Ağustos’ta görevden alınmasını bir yana bırakın,- yanlış hatırlamıyorsam daha üst düzeyde farklı bir göreve atanmıştı.

Geçen yıl bir yazımda “Zarf ve Mazruf” konusunu işlemeye çalışmıştım. http://blog.milliyet.com.tr/Zarf_ve_Mazrufu__icindeki_muhtevasi_/Blog/?BlogNo=117559 Kelimeler yeni kuşak okur yazarlara yabancı olduğu için pek ilgi çekmemişti.

Bir olayda işlenen fiil birinci derecede esastır. Sözgelimi ortada bir ölüm vakası varsa, bunun bıçakla, tabancayla, taşla, baltayla olması ikinci derecededir. Bu cinayeti ortaya çıkaranı, cinayeti işleyenden daha suçlu göstermek gibi bir mantık olabilir mi?

Son yıllarda bu tür komplo olaylarında farkındaysanız, eylemi yapanlardan çok, bunu basına sızdıranlar üzerinde yoğunlaşılıyor. Ne ilginç bir kamuflaj yöntemi değil mi?

*****.

Bir de aklıma şu takıldı.

Biliyorsunuz bu hükümet iktidara gelinceye kadar Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında sürekli olarak, ülke için birinci derecede tehlikenin “irtica” olduğu belirtiliyordu. 25 yılda 5000 küsur askerimizi şehit alan PKK terörü, nedense kurulun gündeminde birinci sıraya bir türlü çıkamamıştı.

Ordunun durumdan vazife çıkararak, cumhuriyeti koruma ve kollama görevi adı altında, tehlikeli gördüğü her şeye karşı mücadele etmesine, tedbir almasına, plan yapmasına bir itirazım yok.

Yok ama, hiç değilse -hadi uygulamasından vazgeçtim- bize bu kadar maddî manevî zarar veren, canımıza kasteden, malımızı yok eden, milli bütünlüğümüzü zedeleyip ülkeyi bölünme noktasına getiren terör örgütü için “PKK’yı bitirme planı” diye bir plan olsun yapılamaz mıydı?

İşte bunu bir türlü anlayabilmiş değilim.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..