Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '13

 
Kategori
Siyaset
 

Kavgada taraf olmak

Kavgada taraf olmak
 

Zamanın birinde Kaf dağının öte yamacında, yalnızca Anka Kuşu’nun değil yeryüzünde bulunan tüm canlıların rahatça gezip dolaşabildikleri bir ülkede son derece adaletli bir hükümdar yaşarmış.

Kulağa ne kadar da hoş geliyor. Mişli geçmiş zaman da olsa, öykü de olsa gerçekten insanın saatlerce dinleyesi geliyor.

Yolsuzsam yolumu bulmak için elimden geleni yaparım. Yolumu bulmak için göstermiş olduğum çabalar ne kadar tenkit edilirse edilsin vazgeçmem asla. Hele bir de yolumu bulup iyiden iyiye köşeleri dönmüşsem demeyin keyfime.

U dönüşünün yasak olduğu yerden dönme gereksinimi duyarsan cezasına da katlanacaksın demektir.

Peki, kullanmakta olduğun taşıt birkaç vagondan oluşan uzunca bir tren ise? Mantık dışı bir betimleme mi oldu? Bilmem. Mantığın nerede arandığına bağlı.

*****

En kötü hükümet hükümetsizlikten iyidir. Devlet ile hükümet kavga ediyorlarsa? Derin devlet derinlerden çıkıp kükremeye başladığında. Hükümet mi devleti, devlet mi hükümeti döver şimdi? Mahalle dışından taraftar toplamak ne derece erkekçe? Tamam, da zaten kimsenin mertlik, yiğitlik diye bir derdi yoktu ki. En usta yolsuz rekabetinde unvan tartışması çıkmıştı. “En çırak ben çalarım, yok ben daha kalfayım. Hah hah asıl ben usta oldum. Olur mu? Ben uluslar arası yolsuzum”.

*****

Kargaşaların son bulmasını, sokakların huzura kavuşmasını, asayişin berkemal olmasını kimler ister? Kuşkusuz evin gerçek sahipleri.

Gezi Olayları ile başlayan ve son yolsuzluklar ile tırmanan sokak hareketlerinde asıl sorumlularının halk olmadığı anlaşılmıştır. Hikmet yoksunluğu ile hüküm yapılamaz. Siyasi ayak oyunları ile de ülke yönetilemez. İçi zaten boş olduğu en başından bilinen tabela İslamcılığı ile buraya kadar gelinebildi. Geç bile kalındı.

Siyasi bir iktidar ile devlet organlarının karşılıklı çatıştıkları bir ortamda asıl kaybedecek olanın ülke vatandaşlarının olacağı göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. Şu ana kadar AKP hükümeti ile kendi beslemiş olduğu canavarlarının T.C.’ne verdikleri ve de vermekte oldukları zararlar apaçık ortadadır.

Bununla birlikte devlet erkleri de şunu çok açık anlamalıdırlar ki, devlet; yasama, yürütme ve de yargı ile birlikte tüm Anayasal kurumların tamamıdır. Beş yıllık koltuk için çıkar ilişkileri ve de uşaklıktan uzak durulmalıdır. Devletin tarafı anayasa ve yasalardır. Hükümetler değil. Görev ve de konumunun bilincinde olunmalıdır.

Hükümet yetkileri, siyasi parti organları, devlet erkleri, STK lar ve de vatandaşlar; her birimiz aklımızı başımıza toplamalıyız. Üstelik bir an önce. Sokaklar, ekonomi, dış gündemler ve de siyaset iyiden iyiye ısındı. Hiçbir bünye bu kadar harareti kaldıramaz.

Kavgada taraf olmayıp olayı yatıştırmaya çalışan asıl dayağı yiyen kişidir. Dayak yemeyen kavganın zevkine varamaz. Yaşayan bilir. Göz göre göze dayağı yiyen taraf olmak hele bir de masumsa oh oh deme keyfine.

Evet, şimdi dayak yeme zamanı. Meydanda o kadar horoz hâkimiyet mücadelesine tutuşmuşken hakem ve de hekim olmak gerek diye düşünüyorum.

Hiç kimsenin havlu atmaya niyeti yok. Dalaşmaları sonlandıracak taraflara itidal çağrısı yapacak bir hakem. Hikmeti ile isabetli öngörüleri ile doğru olan yönü işaret edecek ve de becerileri ile yaraları saracak bir hekime ihtiyaç vardır. Üstelik çok acil.

Gelelim alternatifli çözüm önerilerimize;

1. AKP hükümeti bir an önce barış ortamını sağlamadır. Bunun yolu sokaklarda haklı hak arayışında bulunmakta olan vatandaş ile güvenlik güçlerini ve partilileri karşı karşıya getirmek değildir elbette ki.

2. İşlediği suçu kabullenmek erdemli bir kişilikte gösterir kendini. Olgunluk, Kemalat yöneticiler için eşsiz yetilerdir. Pişkinlikte ısrarın ise bir süre sonra hayran kitlesinin azalmasına neden olması kaçınılmazdır.

3. Mülk sahibi değil kiracı konumunda olan hükümetler kira sözleşmelerini uzatma girişimleri adına hukuk dışı eylem, söz ve girişimlerden uzak durmalıdırlar. Geldikleri gibi gitmeyi bilmedirler.

4. Siyasi tabloda en güçlü iktidar adayı olarak görülmekte olan CHP, Sayın Kılıçdaroğlu’nun dürüst ilkeli bir devlet adamı olma niteliklerini iyi değerlendirmelidir. Sn. Kılıçdaroğlu da halk gerçeğinin devletten önde geldiğini kavramalı ve algı hazinesi bu konu ile biraz daha genişletilmelidir.

A:)

T.C. halkı CHP’nin ilk kurulduğu yıllardaki halk değildir. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurmuş olduğu ülke konjonktürü ile günümüz şartları da bir değildir. Atatürk bugün yaşıyor olsaydı çağın gerisinde mi kalırdı? Elbette ki, hayır. Tam aksine, uygarlığın gereklerini yaşatmak için gayret etmekle kalmaz önümüzdeki yüzyılın planlarını da şimdiden hazırlamış olurdu.

B:)

CHP, vatandaşın başta inanç değerleri olmak üzere her türlü yaşam koşullarının teminatı olduğunu seçmene iyi anlatmalıdır. Bu olguyu öncelikle kendisi içselleştirmeli ve de samimi olmalıdır. İnanmadığınızı konuşmak hitabet gücünüz ne derece kuvvetli olursa olsun mutlaka sırıtacaktır. Tıpkı, Sn. Mustafa Sarıgül’de olduğu gibi. İnanç çerçeveli sözcüklerden oluşan toplumsal vaazları bana hiç de inandırıcı gelmiyor.

 C :)

Türbanlı milletvekili konusundaki CHP siyaseti tam bir fiyasko. AKP beş diyorsa siz yirmi beş diyeceksiniz. Nerede kaldı sizin ‘Peygamber Soyundanım’ çıkışınız. Dün dür bugün bugündür mü oldu? Olmadı, Sn. Kılıçdaroğlu. Benim kalbi hassasiyetim CHP Genel Başkanı’nın içten olduğu yönündedir. Ancak, yalnız bırakıldığı açıkça ortadır. Genel Başkanının yalnız bırakıldığı bir parti kadrosuna seçmen nasıl güvenecek? Söyler misiniz lütfen?

D :)

CHP alt tabanı ile birlikte şuna karar vermelidir. Militarist bir ideoloji partisi mi? Yoksa ülkenin tamamını kapsayan donanımlı bir parti mi? Şayet sadece Alevi vatandaşlarımızın desteklediği ve 1919 yılı Kuvayi Milliye benzeri bir yapılanma ise %10’u aşıp İktidar Partisi yancısı bir muhalefet hareketi olmaya hiç gerek yok.  Neden mi? %1 oy alıp da bu anlayışı gayet güzel uygulayan, yaşayan partiler var. İsim de vereyim; Bağımsız Türkiye Partisi ve İşçi Partisi. Bu partilerin gençlik ve kadın kolları faaliyetleri bile iktidar partisinin organlarında olmayan hareketliliğe sahip. Seçim barajı altında kalacaklarını bile bile çalışmalarından hiç ödün vermezler. Adları siyasi partidir ancak, söylemleri ve de eylemleri son derece ilmi ve de ufuk çizgisinin ötesinde pozitif öneriler içermektedir. Genel Başkanları ile yeni kayıt yaptırmış üyeleri arasında nokta virgül uçurumunu bulamazsınız.

E :)

CHP için son önerim şu olacaktır. AKP’nin siyasi manevralarından, Sn. Kılıçdaroğlu’nun da dürüst devlet adamı kimliğinden partinize kazanımlar sağlayınız. Ne kadar kızarsanız kızın AKP’nin siyaseti sizlerden çok daha iyi bildiği aldığı oy oranı ve Gülen hareketine rağmen yapılan anketlerdeki neticeler ile açıkça ortadır. Kişisel çıkarları bir kenara bırakıp parti olmanızın zamanı gelmedi mi? Unutmadan şunu da hatırlatayım; sakın ola ki Cumhurbaşkanı ile siyasi polemiklere girmeyiniz. Cumhurbaşkanlığı seçimi için şimdiden adayınızı netleştirin ancak, kendinizi Sn. Cumhurbaşkanı ile kavga eder bir zeminde bulmayın. Bazı CHP’liler için siyaset anaokulunda mı başlamalı?

****

Yerel seçimler, C.B.’ğı seçimi ve Genel seçimler olmak üzere, üç büyük seçimin ülke gündemini epey meşgul edeceği aşikâr. Çok da zaman yok. Çok çalışmalısınız çok.

 
Toplam blog
: 635
: 614
Kayıt tarihi
: 07.09.13
 
 

Şiiri, yazmayı seviyorum..hepsi bu kadar.. ..