Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '07

 
Kategori
Eğitim
 

Kavun acısı ne ki!...

Prof. Dr. Emrullah Güney Dicle üniversitesi Öğretim Üyesi/DİYARBAKIR

Eğitimci denetmenlerin anılarını okumayı niçin seviyorum? Sanıyorum, bunun yanıtı babamın 1940’larda Gezici başöğretmen olarak Niğde Vilayeti köylerindeki çalışmalarında gizli. Şükrü Güney (1913-1991) Pazarören köy Eğitmenleri kursunda öğretmenlikten sonra, başarılı bulunmuş olmalı ki, yetiştirdiği eğitmenleri denetlemekle görevlendirilmiş. Bu iş 1955’lere dek sürmüş. O zaman Arapsun, Niğde vilayetinin kazası. Adı sonradan Gülşehir olan bu ilçenin köyleri Kızılırmak’ın iki geçesindedir.

Süvari Başmuallim Şükrü Bey, Kızılırmak boylarında efsane gibi anlatılırmış. Anılardaki varsıllık, insan ilişkilerinde aksayan yönler, devlet adamlarıyla halkın arasındaki sorunlar… Başarılı eğitmenler… Az da olsa aylık almak için çalışıyor görünen eğitmenler. Yüzyılın yarısına doğru kendini göstermeye başlayan Muallim Mektebi mezunu öğretmenlerle Köy Enstitüsü mezunu öğretmenler arasındaki çekişmeler...

Uzun kış gecelerinde, babam bir olanak bulur, anılarını anlatırdı. Konuk eksik olmazdı evimizde. Ramazan’da bir ay boyunca, anacığım tek başına sofra düzerdi. Niğde’nin Dikilitaş (Gavur Enehil) köyünden, Suvermez’den köylüler, ırmak boylarından eğitmenler, muhtarlar, tanıdık tanımadık birçok insan, kimisi ailecek “Bir müşkülüm var, Şükrü Bey halleder, ” umuduyla Nevşehir’deki adli, askeri, sağlık, tapu, okul gibi işleriyle ilgili olarak Pazar günü öğleden sonra evimize gelirler; pazartesi sabah aşını yedikten sonra 4, 5 km kuzeydeki Nevşehir’e yürüyerek giderlerdi. Çocukları mapusaneye düşmüş olanlar vardı konukların içinde. Süklüm püklüm, ürkek… Acılı… Bir yardım umarlardı. Avutucu sözlerin dışında ne verebilirdik? Belki, bir savunman tutulmasına yardımcı olmak…

Ben o konuklardan çok şey öğrenmişimdir. Şimdi söyleşi diyoruz; yarenlik… Askerlik anıları, mapusane anıları… 1970’lere dek köylerde İstiklal Harbi gazileri vardı. Belli ki, anlatacak şeyleri hala vardı da dinleyecek kişi yoktu çevrelerinde. Ben, dinlemeye istekli olunca, coşkuyla anlatırlardı. Babamın ta Aksaray köylerinden Ağaçlı, Hıcıp gibi yerlerden de tanıdıkları gelirdi. Zordu konuk ağırlamak. Anam yorulurdu. Fakat, benim için hava hoştu. Dinlerdim ve onlar evimizden ayrılınca da sarı defterime yazardım duyduklarımı. Ne var ki, Kızılırmak boylarının Süvari Başmuallimi Şükrü Güney’in yarenliklerinde anlattığı gibi kaldı. Ben bazılarını kaydettim; yazılarımda kullandım, fakat kendisi kaleme almadı, kitaplaştırmadı. Ve yazık oldu onca anıya. Kim bilir, nasıl öyküler, öykümsü anılar vardı belleğinde?

Elimde bir kitap… Kavun Acısı Ne ki! Yazarı Şemseddin Koçak... 2002’de Adana’da yayınlanmış. Çukurova Üniversitesi Basımevinde… Koçak Öğretmen Hatay toprağından, Yayladağ’dan… Ali Yüce’nin köyüne yakın… Diyarbakır’a atandığında İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden bir yetkili ile ziyaretime gelmişti. Sık sık, koşullar elverdiğince buluşup yarenlik ettik.

Sonra aynı Fakültede görev yaptık birlikte. Hakkari’ye bir gezi düzenlenmişti; birlikte katıldık ve Çukurca’ya dek gittik. Irak sınırının izlerine doğru da 200 metre kadar ilerledik. Kavun Acısı Ne ki’de Koçak, İlköğretim Müfettişi olarak yaşadıklarını “eğitim sorunlarıyla birlikte” ortaya koyma amacındadır. Kitabın arka kapağında büyük eğitbilimcimiz Cavit Binbaşıoğlu’nun tanıtıcı yazısı bulunuyor. Ayrıca, önsöz de Binbaşıoğlu öğretmenin… “İlköğretim Müfettişlerinin ne zor koşullar altında görev yapmakta olduklarının, çektikleri sıkıntıların neler olduğunun bilincine varılacaktır.”

Kitapta Diyarbakır ve Adana illerinde yaşadığı ve tanık olduğu olayları dile getiriyor Koçak. Kitabın 12 bölümü, yazarın ders verdiği öğrencilerin kaleminden çıkmış yazılar. Çukurova Üniversitesi öğrencileri içlerinden geldiği gibi duygularını, düşüncelerini yazıya dökmüşler. Bu, belki bir ilk… Ne mutlu ki, Koçak öğretmenim, öğrencisinin özgüven duygusunu pekiştiriyor. Öğretmen adaylarının yazmaları gerektiğini vurguluyor ve onların içinden en güzel parçaları alıp kitabına koyuyor… Biz de bunları okuyup öğreniyoruz. Kendi anıları, öğrencilerinin anıları… Genç kızlar, delikanlılar… Yaşadıkları olaylar… Coşkular, korkuları, istekleri, beklentileri... Acı, tatlı, düşündürücü, vurucu… Bir gerçek ortaya çıkmakta: Koçak iyi bir gözlemci… İzlenimlerini belki yaptığı yolculuklarda not almamış, fakat oturup yazarken bunları bütün ayrıntılarıyla anımsıyor… 146 sayfalık kitabın içinde neler yok? Diyarbakır, Urfa, Adana’da kaleme alınmış öykümsü anılar, öykümsü eğitsel değerde izlenimler, gözlemler…

Gönül ister ki, Koçak öğretmenimin kitabını tüm Eğitim Fakültesi öğrencileri okusunlar… Eğitimbilim dersi veren öğretim görevlileri, üniversite öğretmenleri önce kendileri okusunlar ve sonra da öğrencilerine önersinler. Başka türlü olmaz. Günde bir bölüm okuya okuya, tadına vara vara, zaman zaman üzüntüden kahrola kahrola… Unutulmaz öyküler, her zaman anımsanacak yazılar… Gönlüne sağlık Koçak öğretmenim… Ellerine sağlık…

Diyarbakır’ı, Karakaya Barajını, İncirlik’teki Amerikan okulunu, Egeli Öğretmeni… Selvi Öğretmeni sen yazmasaydın biz nasıl tanıyacaktık? Ellerine sağlık!... "Fırat kenarına kurdum kazanı/Ben severim okuyanı yazanı" diyor bir türkümüz… Öğretmeniyle, denetmeniyle, aydınıyla, halkıyla okuyalım, yazalım… Başka türlü karanlıklardan çıkma olanağı yok…

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..