Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '11

 
Kategori
Deneme
 

Kaybolmuş uygarlıklar, ilkel dönemler ve gelecekteki medeniyet

Kaybolmuş uygarlıklar, ilkel dönemler ve gelecekteki medeniyet
 

teknoloji


Yeryüzünde daha önce var olmuş uygarlıklar içinde, büyük bir ihtimalle şu anda içinde bulunduğumuz uygarlığın çok daha ilerisinde olanlar vardı. Haddi aşmış kavimlerin başına gelen felaketler neticesinde bunlar yeryüzünden silinirken bazı etkilerini yeni başlayan uygarlıklara taşıyorlardı. Zamanımızda bazen yarı insan yarı hayvan benzeri doğumların görülmesi, kaybolmuş uygarlıkların insan genleri üzerinde sınırları aşan oynamalar sonucu yaratık türü varlıkların oluşması ve bu varlıkların genlerinin zaman zaman baskın gelmesi sonucudur muhtemelen. Yaşanılan felaketler sonrası hayatta kalan insanlar ilkel yaşantılar sürmüşler, uygarlığı yeniden oluşturma yolunda işe ilk baştan başlamışlardır. Felaket sonraları manzara; radyasyon ve genetik oynamalar neticesinde bilinci örselenmiş, zeka seviyeleri etkilenmiş, ilkel düzeyde algıya sahip insanlarla dolu bir çevre olabilir. Bazılarında atalarının genlerinden aktarılan ileri teknoloji devrine ait bilgiler genlerinde kayıtlıydı. Bazı genler çok daha fazla deforme olurken, bazı genler ise daha az etkilenerek taşınmış olabilir yeni ilkel dönemlere. Daha ileri seviyede genlere sahip olanlar yeni kurulan toplulukların bilgeleri sayılıyordu. Birtakım geçmiş ve geleceğe dair bilgiler verebilmeleri zaten genlerinde kayıtlı bilgilerden kaynaklanıyor fakat halk bunlara olağanüstü güçler, falcılık, büyücülük, tanrı vasıfları yüklüyordu. Kimisi bu güçlerini kullanarak toplum üstünde egemenlik kuruyordu. Yeme, içme, barınma ihtiyaçlarını karşılamak için tekrar akıllarını zorluyorlar, atalarından miras kalmış bilinçaltı hafızalarını kullanmaya çalışıyorlardı. Yani kendileri keşif yapan değildi, bilgiler; ataları zamanına ait yüksek teknolojinin kendilerine genler yoluyla fısıldanmasıydı adeta. Daha önce yok olmuş bu ileri teknoloji devri dediğimiz topluluklarda farklı olan yalnızca bilim ve teknoloji değildi elbette. Nano teknolojinin müthiş sıçraması ile yaşam kalitesi de değişmiş, yeni düzene göre yasalar koymak gerekmişti. Örneğin, bir gözlüğün çerçevesinde bile taşınabilen, yeryüzündeki bütün bilgileri barındırabilen minik bilgisayarlar ile aynı zamanda kişilerin her saniyesi kaydediliyor, özel hayat kavramında ve yaşantısında değişiklikleri zorunlu kılıyordu. Bir başka örnek verecek olursak; bu teknoloji sayesinde bir hafta hiç uyumadan yaşayabilen ve hiç performansından bir şey kaybetmeyen askerler, arıza yaptığında kendini yeniden üretebilen makineler olabiliyordu. Belki de bütün hastalıkların çaresi bulunmuştu… Hayallerimizin ürünü dediğimiz romanlar, çizgi filmler, keşfi yapılmadan önce çizilebilmiş haritalar, teknoloji ve bilimdeki sıçramalar bize atalarımızdan aktarılmış gen hafızalarından başka ne olabilir? Mitolojilerin oluşumu da kendilerinden önceki çağlara ait bilgilerin ilkel bir hayat tarzı içindeyken yorumlanmasından başka bir şey değildi. Yarı insan yarı hayvan varlıkları hatırlıyorlar, resimlerini duvarlara kazıyorlar, ancak olağan üstü anlamlar yükleyip, geçmişlerindeki teknolojinin ürünü canlılar olduğunu düşünemiyorlardı. Elinde sadece avlanmaya yarayan bazı aletleri olan ve ancak bunları yapabilen düzeydeki bir topluluğun bunları keşfedebilmesi, doğru yorumlayabilmesi mümkün değildi. Felaketler yeryüzünün her tarafında aynı şiddetle olmadığından, topluluklar felaketten etkilendiği oranda uygarlık düzeylerindeydi. 

Yeryüzünün her tarafında hikâyesi aynı olan, ortak kabul görmüş efsaneler vardır. Yalnızca isim ve ufak tefek ayrıntı değişiklikleri görürüz bunlarda. Mutlak yaratıcıyı keşfedebilme yetisi Allah tarafından insan genlerine yaradılış başlangıcında konduğundan, insan; içindeki keşif yolunda sapmalara gidebilmiş, kendinden önceki uygarlıklara ait olan bilgilerin bilinç altı etkisiyle insansı tanrılar var etmiştir düşüncesinde. Geçmişinden gününe daha fazla bilgi aktarabilen genlere sahip kişilere tanrısal vasıflar yüklemiştir. “Örneğin Mısır tanrılarındanOsiris’in tahta geçtikten sonra ilk yaptığı işlerden biri , ilkel bir hayat süren Mısır’lıları uygarlaştırmak olmuştur. Osiris onlara ilk tarım araçlarını yapmayı, toprağı işlemeyi , buğdayı ve üzümü yetiştirmeyi , ekmek , şarap ve bira yapmayı öğretmiştir. Ayrıca ilkel Mısır’lılara ilk defa tapınak inşa etmeyi ve tanrılara tapmayı öğreten ve dini törenleri düzenleyen de Osiris’tir. Hatta ikili flütü de ilk Osiris yapmıştır.” (1) Tanrılar; felaket öncesi geçmişlerinden, günlerine taşıyabildikleri gen hafızalarının büyüklüğü oranında, maharetleri oranında değerleri ve kutsallıkları artan insanlardı. Kendilerinin toplumdaki diğer insanlardan farkını görebiliyorlar ve bunu olağanüstü güçler olarak yorumluyorlardı. Oysa kaybolmuş medeniyetlerde yaşayan insanlara en yakın gen özellikleri taşıyan ve bulundukları topluma göre daha ileri bir seviye gösteren günümüz alelade insanlarından farklı değildi bu tanrılar. Zamanımızda usta bir marangoz, o zaman için bir tanrıydı mesela. Efsanelerde günümüz anlayış ve yaşantılarından çok farklı örneklere rastlarız. Örneğin, kaldığı yere süzülen bir ışıktan hamile kalabilen bir bayan… Dünya’nın hemen her yöresinde bu efsane var, yalnızca kahramanların isimleri değişik. Nasıl oluyor da insanlık böyle bir ortak hafızaya sahip olabiliyor ve bundan mitolojiler doğuyor? Çünkü hafıza gerçekten ortaktır, dolayısı ile yalnızca yöresel isimler farkı oluşuyor. Kaybolmuş uygarlıklarda gerçekten uygulanabilen doğum türleri, ilkel toplumlarda tanrısal bir özelliğe bürünmüştür anlam verilemediği için. Yeryüzünde çok önceki uygarlıklarda doğumlar nasıl oluyordu acaba? Aile ve çocuklar diye kavramları var mıydı? Yoksa nesiller laboratuarlarda mı üretiliyordu? Belki bu isteğe bağlıydı ve aile kavramı, yaşantı şekli varsa bile çocuk sahibi olmak isteyen ebeveynler ışınlar altına yatıyordu. Hiç birbirine dokunmadan ışınlar altında beyin gücü ile temas kurabilen ve hücrelerin çoğalıp kopyalanmasıyla hem de çok kısa süreler içinde doğumlar yapabilen, yeryüzünden silinmiş en eski atalarımızı hatırlıyor gibiyim sanki. Bizden bir önceki atalarımız da hatırlıyordu ki bu hafızalarında kayıtlı olan olaylardan efsaneler oluşturdular. Efsaneler gerçek değil diyemiyoruz, yorumlar ilkel devirlerin şartlarında yapıldığı için hatalı olmuştur ve her mitolojiye bir ya da birçok tanrı sığdırılmıştır. Efsanelerde anlatılan olaylar aynı zamanda bizim ileri teknolojiye geçtiğimizde neleri göreceğimize ipuçları da veriyor ve biz ilimdeki bu gelişmeleri gözlemlerken efsaneleri zamanla daha doğru yorumlayacağız. Hiç uyumadan performansı yüksek kalabilen süper askerler, düz duvarlarda yürüyebilen süper adamlar, Bütün roman ve çizgi kahramanları gerçek olacak, efsanelerdeki hatalı yorumlamalar düzelecek, zamanla taşlar yerine oturacak. Durumu Kuran açısından incelediğimizde ne kadar çok seslilik görüyoruz. Bu zamanda ilkel devrin uzantılarında yaşıyoruz hâlâ, kullandığımız teknoloji ile yeryüzünde daha önce yok olmuş uygarlıkların seviyelerine gelinemedi henüz. Kuran açıklamaları için neden her yüz yılda bir müçtehit gönderildiğine de, buna neden ihtiyaç olduğuna da bir cevap oluyor bu durum. Çünkü Kuran en üst teknolojinin, şu an aklımızın alamayacağı yaşantı türleri zamanlarının ötelerine bir yolculuk yaptırıyor bize. İnsanlığın bulduğu her keşif, her buluş ve kavuştuğu her teknoloji Kuran’a hizmet etmektedir. Varılacak son noktaya zamanda bir yolculuktur Kuran. Zamanın ilerlemesi diye bir şey yoktur, insanlık tekâmül göstermektedir. Bundan 2-3 yüz yıl sonra gelecek müçtehitler örneğin kurban hakkında hükümlerini verirlerken muhtemelen o devirlerde ete ihtiyaç duyacak kimse olmayacağından, beslenme alışkanlıkları değişiklik göstereceğinden, günümüzden çok farklı kararlar alabilecekler. Hologram hayvanların kurban edilmesi konuları konuşulacak belki de. Belki insan ve hayvanların bir yerden başka bir yere gidişi anında ışık hızıyla hem bedenen hem ruhen olacak. Ve yine belki de yeryüzüne gönderilen ilk kurbanlık koç hologram bir koçtu, gökyüzünden gönderildiğini bildiğimiz bu ilk kurbanlık hakkında yeterince bilgimiz var mı? İlerlemiş teknoloji devirlerinde tüketim için büyük meblağlar ödemeye gerek kalmayacak, büyük meblağlar bilgi için ödenecek. Örneğin, kulağına yerleştirdiği bir mini bilgisayar ile bütün meyve nektarlarını sanal olarak üretip kokusunu aldıran, tadını aldıran ve doygunluk hissi uyandıran, yani buluşlarında beş duyuya hizmet eden bir bilim adamı dünyanın en varlıklı insanı olabilecek. Bunu internet ya da günümüzden daha hızlı bir sistem ile insanlara çok uygun fiyatlara sunabilecek, belki de yönetimler bilgiyi bilim adamından satın alıp, halka ücretsiz sunabilecek. Hayat şu an aklımızın almayacağı kadar farklı olacak ve yeryüzünde şimdi mevcut olan bütün yasalar hükümsüz bir tarih bilgileri olacak okutulacak. Tıpkı zamanımızda eski tarihi devirlere ait kanunları okuduğumuz gibi. Gelecekte hükmü olmayacak yasalar içinde yaşıyoruz bu devirde. Bizden çok sonraki kuşaklar hemen hepsini çok ilkel bulacaklar, benim bizden bir önceki atalarımıza ilkel seviyelerdeydiler demem gibi. 

Azgınlıklarından dolayı yeryüzünden silinmiş kavimlere benzemezlerse, Kuran’a bağlı kaldıkları sürece, müçtehitlerine uyduklarında; ne düşünürlerse yanı başlarında hemen üretebilecekler, nereye isterlerse anında yolculuk yapabilecekler, hangi meyveyi istiyorlarsa bilgisayarlarında bir tık ötede gerekirse ağaçlarını üretip meyvelerinden yiyebilecekler. Her şeyin en leziz ve katışıksız olanını üretebilecekler ve gerçek tatlarına varabilecekler, kısaca bilimin son noktasına yaklaşıp teknolojinin tüm imkanlarını kullanabilecekler. Bütün bu ilerlemeler oldukça hepsinin Kuran’da en ince detaylarına kadar yazılı olduğunu görecekler. Çünkü yine tekrarlıyorum, insanlığın bulduğu her keşif, her buluş ve kavuştuğu her teknoloji Kuran’a hizmet etmektedir. 

Varılacak son noktaya zamanda bir yolculuktur Kuran. Zamanın ilerlemesi diye bir şey yoktur, insanlık tekâmül göstermektedir. Bu yazıda bilimsel ispatlar yapabilen doneler yoktur, farklı bir açıdan yorum yapma diyebiliriz ama yazdığım bu yazı bilimsel bir kaynak olarak kullanılamaz elbette. 

Selamlarla Müjgân Akyüz/MAJ 

(1) İnternetten, kaynağı belirsiz Mısır tanrıları hakkında bilgi  

 
Toplam blog
: 52
: 410
Kayıt tarihi
: 08.04.10
 
 

Samsun doğumlu, Öğretmen Lisesi mezuniyetinden sonra mimarlık fakültesine devam ve bitiriş. Uzun sür..