Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '14

 
Kategori
Öykü
 

Kayıp mezar

Kayıp mezar
 

KAYIP MEZAR


Ahmet’in o günkü üzüntüsü sonsuzdu. Babasını kaybetmişti. İşyerinde çalışırken durum kendisine bildirilmiş ve evlerine doğru fırlamıştı.

Ertesi gün Kaleiçi Camisi’nde kılınan cenaze namazından sonra babasını taşıyan tabut Kahramanlar Caddesinden eller üzerinde Adalızade mezarlığına götürüldü. Kuşadası’nda cenazeler genelde eller üzerinde taşınarak kabristana bırakılırdı.

Adalızade Mezarlığı, Ada’nın çok eski bir mezarlığı idi. Şehrin içerisinde ve hemen yol üzerinde bulunan kabristan, adını Osmanlı zamanında büyük bir zat olan Adalızade Mustafa Efendi’den alıyordu.

Ahmet pek mezarlıklara uğramaz, fazla üzüntü ve sıkıntıya gelemezdi. Ancak o gün kalabalık eşliğinde babasına son görevini yapmalıydı ve hocanın duaları eşliğinde babasını toprağa verdiler.

Kabristana çok fazla gelmediği için o günü, mezar taşlarını, yüksek ağaçları, cenazeye katılan kalabalığı hayâl meyal hatırlıyordu. Babasının başucuna bir tahta parçası dikmişler, toprağına su vermişler, kabir aralardan geçip oradan uzaklaşmışlardı.

Aradan yıllar geçti. Ahmet bir emekçi idi. Geçimini sürdürmek için çok çalışmak zorundaydı. Eline çok para geçmediği için babasının mezarını da yaptıramamıştı. Ancak son aylarda işyerinden aldığı aylık biraz artmış, elinde bir miktar para birikmişti. Ve babasının mezarını yaptırmak istedi.

Bir tatil gününde mezarlığa dalıp keşif yapmaya çalıştı. Uzun süre gelmediği için babasının mezarının yerini tam olarak kestiremiyordu. Kabirlerin arasından geçti. Babasının yattığı yer olarak tahmin ettiği bölgede dolaşırken henüz yapılmamış bir mezara rastladı. Burası olmalıydı. Emin olmak istiyordu. Tereddütlü olmasına rağmen bu yapılmış mezarın babasının yeri olduğunu düşündü. Mezarlık içerisinde oraya yakın yerleri de döndü dolaştı. Tekrar yapılmamış mezarın olduğu yere geldi. Kendi kendine “Burası olmalı” dedi.

Ertesi gün mezar yapımına başlanıldı. Usta iki gün içerisinde işini bitirdi. Sıra ismini belirten mezar taşını koydurmaya gelmişti. Onu da tamamladıktan sonra içi rahatlayacaktı.

Fakat birkaç gün sonra çalıştığı yere daha evvel hiç tanımadığı bir insan geldi ve kendisiyle görüşmek istediğini söyledi.

 

-         Ahmet, bir mezar yaptırmışsın kabristanda.

-         Evet, babamın mezarı.

-         Orası babanın mezarı değil!

-         Değil mi? Kimin mezarı?

-         Benim babamın mezarı.

-         Allah Allah, emin misiniz?

-         Evet, oraya onu daha yeni gömdük.

Beraber mezarlığa gittiler. Durum vahimdi. Adam şaka yapmıyordu.

 

-Peki şimdi ne olacak?

-Sen kendi babanın mezarını bulacaksın, benimkini yaptırmışsın, ben de senin babanın kabrini yaptıracağım…

 

Ahmet, o gün akşama kadar mezarlıkta dolaştı. O günü hatırlayan bir iki kişiyle

görüşmesi lâzımdı. Mahalleli amcalardan birisi “gömüldüğü yer çatalı olan bir ağacın dibi idi.” dedi. Gerçekten kendisi de böyle bir şeyi anımsamaya başladı. Kabristanda çatal ağaç var mı diye aramaya koyuldu. Sonunda çatal ağacı buldu.

Orada şimdi babasının mezar taşının bulunduğu bir kabir var. Yine de altında babasının yatıp yatmadığını tam olarak bilemiyor. Fakat nasıl olsa Adalızade Kabristanı’nda yattığından emin.

Güzel bir kabristan Adalızade Mezarlığı. Işıklı, havadar, yemyeşil… Tek tesellisi bu.

Ve babası bu güzel kabristanın dışında başka bir mezarlıkta yatıyor olamaz.

 
Toplam blog
: 137
: 158
Kayıt tarihi
: 09.03.14
 
 

1958 yılında Söke'de doğdum. Esnaf çocuğu olarak ilk, orta ve lise eğitimimi Aydın ili Söke ilçes..