Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '10

 
Kategori
Edebiyat
 

Kayıp Sembol (Lost Symbol). Dan Brown (Da Vinci Şifresi yazarı) Şapkadan kuş çıkarmış!

Kayıp Sembol (Lost Symbol). Dan Brown (Da Vinci Şifresi yazarı) Şapkadan kuş çıkarmış!
 

Dan Brown’un Lost Symbol (Kayıp Sembol)’ü Da Vinci Şifresinden kaç versiyon yüksek? Böyle bir soru geldi mi aklınıza? Bana aynı serinin devamı gibi geldi. Versiyon aynı, sadece makyajlanmış :)

***

Bir solukta okudum. Heyecanlı ve sürükleyici romanları tabir etmek için kullandığımız bir ifade şekli. “Bir soluk” miktarı kişiden kişiye değişen ancak olabildiğince hızlı geçen bir süreyi tanımlıyor. Benim için kitaptan kitaba değişmekle birlikte bu süre 5-7 gündür. Malum çalışan insanlarız…

Uzun zamandır bu deyimi kullanmamıştım. Şimdi Lost Symbol (Kayıp Sembol) için rahatlıkla kullanabilirim. Gerçekten de bir solukta okudum… Zaman zaman soluğum kesildi bile diyebilirim. Ancak bu kitabın tamamen mükemmel olduğu anlamına gelmiyor. Her eserde olduğu gibi Lost Symbol (Kayıp Sembol)de de kimi aksaklıklar olmuş.

***

Dan Brown, Da Vinci Code (Şifresi) romanıyla bir anda sükse yapmış ve çok satanlarda başa oturmuştu. Alışılagelen kurgulardan oldukça farklı; esrarengiz; sırlarla dolu olduğu kadar aksiyon ve macera da barındıran roman elimizden düşmeyen eserler arasına girivermişti.

Da Vinci Şifresi kitabından sonra aslında ilk yazdığı ancak Da Vinci Şifresinin gazı ile satılan Melekler ve Şeytanlar; ardından Digital Kale ve son olarak İhanet Noktası aynı şekilde “soluk soluğa” okunan kitaplar arasında yerini almıştı.

***

İyi eserler veren her eser sahibinden olduğu gibi Dan Brown’dan da beklentiler yüksek idi. Yeni kitabı merakla bekleniyordu ki raflarda yerini alır almaz binlerce hayranı tarafından bir çırpıda tüketiliverdi.

Naçizane hayranlarından biri de bendeniz. Hemencecik kitabı aldım , derhal okumaya başladım. Eş-dost-akraba ziyaretleri arasında dahi bir köşede romanımı okumaya gayret ettim :)

***

Edebiyatçı değilim, kitap eleştirmeni hiç değilim. Sıradan bir vatandaş olarak fikirlerimi beyan etmekten öte yaptığım bir şey değildir bu. Ola ki bir fikir veririz, eksiğimizi gideririz, merak duygusu uyandırıp okuma miktarını arttırırız gibisinden gayeleri sıralamaya bile hacet yok. O yüzden kitap eleştirisinde neler yazılır neler yazılmaz bilmiyorum. Daha ziyade sonunu söylememeye gayret edeceğim :)

Eseri az önce de ifade ettiğim gibi bir solukta okudum. Bir süredir roman okumamıştım son okuduğum roman Elif Şafak’ın AŞK isimli romanı idi. Hatta onunla ilgili bir yazı yazmayı da düşünmüştüm, elim ermedi. Nasip Kayıp Sembole imiş. (Bu arada hala lafa girmedim, piii ayıp ayıp)

***

Roman bildik Dan Brown gizem örgüsüyle başlıyor. Önce yavaş yavaş olayın safhaları veriliyor, bu arada merak etmemiz icap eden gizemli sembollerden lafa giriliyor. Aynı zamanda bir macera romanını aratmayan hızda ve kurguda olaylar cereyan ediyor. Karakterleri yavaş yavaş tanımaya kafanızda iyice bellemeye başlıyor, olayın içine yavaşça gömülüyorsunuz.

Bir müddet sonra karakterler (mesela Robert Langdon) komşunuz veya mahallenizdeki ağabey-abla kıvamına geliyor. Zaten sinemaya aktarılan filmlerinde bu rolu Tom Hanks oynadığından doğrudan karakteriniz hazır oluyor. Diğerlerini canlandırmak da size düşüyor.

Kurgu mükemmel işlenmiş ki Dan Brown’un klasiği haline gelmiş bir durum. Zaten romanın yazarını bilmeden size okutsalar %1500 yazarı tahmin edersiniz. Bu hem iyi hem de kötü bir şey. İyi olması şu ki yazarı iyi tanıyor ve eserini biliyorsunuz. Kötü yanı ise bir süre sonra bu tip bir eser “kabak tadı” verebilir.

***

Bir de eleştirdiğim kısımlarına gelelim ve yazıyı bitirelim. Esasında normal bir vatandaş gözümle eleştirecek çok şey bulamam. Edebiyatçı değilim, edebi anlamda bir muhalefet yapabilecek durumda da değilim zaten. Beğenmediğim birkaç ufak şey var…

Daha önceki romanlarında sıkça gizemleri, sembolleri, sırları kullanan yazar yine aynı tarzda ve üslupta devam ediyor. Artık çözüm yollarını ve gidişatını kestirebiliyorsunuz. Bu sürükleyicilik açısından da negatif etki oluşturuyor.

Eserin son 30 sayfasına varana değin heyecanlı; soluk-soluğa; sürükleyici ne kelime resmen sürüm sürüm süründürücü raddede hızla akıp giden olaylar bir anda –gereksiz yere– frenleniyor (bence). Son ana kadar nefesiniz kesilirken birden durağanlaşan üslup sıkıcı oluyor. Olayların hızının kesildiği anda romanın The End demesini beklerdim. Olayın sonunu biraz sürüncemede bırakmış gibi geldi bana :)

Aynı şekilde heyecanla sürüp giden maceraların neticesinde ulaşılan nokta da hayal kırıklığı yaratabilir. Ben de yarattı. Daha ekzantrik; daha cafcaflı; daha beklenmedik; daha sıra dışı; daha gizemli bir son bekliyordum. Açıkçası son sayfalarında sıkılarak bitse de başka kitaba geçsem diye düşündüm.

Hani bir laf vardır. Attığın taş ürküttüğün kurbağaya deysin. Bunun gibi sayfalarca örülmüş o kurgu ve heyecan fırtınası yeteri kadar kurbağa ürkütmedi bende. Ya da şöyle anlatayım. Hani uzun yola çıkarsınız. Otobanda saatlerce 120 km hızla gidersiniz de, yol üzerinde bir şehir içine girince 50-60 km hıza düşersiniz; bu da size gitmiyormuş hissi uyandırır ya. Aynı buna benzer bir şey oldu bende işte. Bilmem anlatabildim mi?

Saydığım olumsuzluklar kitabı okumamak için bahane olamaz. Kesinlikle tavsiye ederim. En azından o heyecanı yaşamanız için… Bir kusur ettimse affola, saygılarımla. Sağlıcakla kalınız.

Murat HACIOĞLU

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..