Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Kaynana sendromu

Hititler döneminde kil tablet üzerine yazılmış bir mektupta; savaştaki kocasına, kaynana zulmünü anlatıyor kadın. Binlerce yıldan günümüze değişen bir şey yokmu, yada nedir kaynana meselesi.

Ne zaman bir gelin konuşsa kaç yıllık olursa olsun genelde yakınır kaynanadan saçımı süpürge ettim yaranamadım diye. Ne zaman bir kaynana konuşsa yakınır gelininden nankör bir tas su bile vermedi bana diye.

Aslında kadınlar arası bir savaş bu. Her oğlu olan kadın potansiyel kaynana adayıdır. Neden ama hem gelin hem kaynana olan kadınlar geçinemez. Gerçeten kaynana zulümmü eder, yada gelin takmazmı kaynanayı.

Uzak yada yakın hiç farketmiyor sorun. Bir telefon yada bir anlık görüşme, hatta adını anılması bile sorun olmaya yetiyor.

Yıllar önce bir tren yolculuğunda üç kaynana, iki gelin ve ben aynı kompartımana düştük. Konu kadınlar arasında ben potansiyel dinleyici. Her üç kadın gelinlerinin, saygısız, iş yapmayan, söz dinlemeyen gelinleri olduğu konusunda hemfikirdiler. Kendileri gelinleri için en iyisini yapmışlardı yinede yaranamamışlardı haspalara.

Gelinlerden kıdemli olanı ah çektikten sonra; sizin gibi kaynanam olsun ayaklarını yıkar suyunu içerim dedi. Ben ne yaptımsa yaranamadım. Diğer kadın sadece sessizlikle anlatıyordu içinin ezikliğini.

Kaynanalar ise ah kızım senin gibi gelinimiz olsa ... Konu bu mihvalde saatlerce devam etmişti. Görünüşleri ve konuşmalarından eğitim düzeyleri ve sosyo ekonmik düzeyleri düşüklüğünü tespit etmiştim.

Bense içim den sizin gelinler bu kızlar gibidir, kaynanalarda bu kaynanalar gibi diye geçirdim.

Sonraları üniversite hayatını yarıda bırakıp evlenen bir arkadaşım, kayana meselesinden dolayı boşandı. (her iki eş de ailelerine karşı koyarak evlenmişlerdi.)

Bir ara bir kaç ailenin bir arada olduğu bir ortamda konu yine kaynana sorunuydu. konuşulanlardan erkeklerin hep annelerini tuttukları yönünden ortak görüş vardı. kaynanaların kendilerini anlamadığını, hata eziyet etmek amaçlı bazı işler yaptıklarını anlattılar. Erkekler ise eşlerinin konuyu abarttığı noktasında fikir birliği oluşmuştu. (Grup üniversite mezunu orta sınıf)

Genlerine kadar işlemiş olan bu konuda çok basit bir mantık vardı. kabullenme asla, anlama, anlayış gösterme ve sonuna kadar savaş. Taki bir taraf pes edinceye kadar. Oysa pes eden pek olmuyordu bu savaşta.

Kadınların acaba biz erkekler üzerinde yegane otorite kurabilme arayışı mı diye düşünürüm çoğu zaman. Anne oğlu üzerindeki doğal otoriteyi yitirmemeye, hayat arkadaşlarımız yani gelinlerde aşk ile kurdukları otoriteyi paylaşmak mı istemiyorlardı. Belkide sorunun düğüm noktası budur. Oysa hayatı paylaşabiirsek hep birlikte belkide daha mutlu bir yaşam sürme şansımız olur.

Çözüm belkide ön yargıları yıkmakta, karşındakinin niyetini sorgulamadan kabullenmekte ve empati yapmaktan geçiyordu. Saygılı olmaktı belkide karşılıklı yaşamlara. Kocalarımızı/oğullarımızı mal gibi paylaşma derdine düşmemekti. Her insanın yüreğindki anne ve eşine olan sevginin her ikisinede yetebilecğini bilmekten geçiyordur çözüm. "Ön yargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zordur"

Lütfen yeniden bakın kaynananıza/gelininize ondan çok güzellikler bulacaksınız. Sevgiyle/saygıyla bakın sorunların bittiğini göreceksiniz. Karşılıklı aşklarınızı konuşun belkde en güzelinden yaşayacaksınız birlikte hayatın kimbilir.

Tüm kadınlara ön yargısız ve sevgi dolu bir hayat dilerim.

 
Toplam blog
: 144
: 2687
Kayıt tarihi
: 01.07.06
 
 

Ziraat mühendisi ve iktisatçıyım. yatırım danışmanlığı ve kişisel gelişim konularında  Simurg Con..