Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '07

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Kaz dağından büyük sorunlar

Sayın okurlar hasretle yazılarımı beklediğiniz dönemde yine bir çok olay gerçekleşti. Kesin olarak köşe yazarlarına gıpta ediyorum, hiç bir zaman kaynak / iş yaratma arayışı içinde değiller. Yazacak konu alabildiğine çok, yazmaları gereken makale haftada 7 / 8 belki 10. Onun dışında istediğin kadar oku, araştır, gez, yazdığını/yazamadığını kitap yap. Basan çıkmasa bile arşivde dursun, belki gerekir bir gün. Olağanüstü zevkli bir meslek. Neyse yine tutulduğum kıskançlık krizini geçelim.

Bugünkü Milliyet gazetesinde Sorgun' da kesilen 500 bin çam ağacı yazılıyor. Günlerdir gündemimizi meşgul eden olaylardan biri Kaz dağı. Ama tüm bunlar asıl sorunumuz değil. Asıl sorunumuz perakendeci yaklaşıma sahip olan bizler, bizlerin seçtiği siyasiler ve onların atadığı ve yine bizim içimizden çıkan teknokratlar, bürokratlar. Biz çevre konusunda da diğer her konuda olduğu gibi kurumsal, uzun vadeli, analitik ve toplumsal düşünce sisteminden yoksunuz. Bizim için bugün Kaz dağlarının, Sorgun' un önemi yok, dün de Allianoi' nin, Hasankeyf' in, Fırtına deresinin olmadığı gibi. Bizim için doğal ve kültürel mirasımızda her şey gibi paraya tedavül edilebilir varlıklardır. Başkaca hiçbir önemleri yoktur. Bize göre Kaz dağının kazılması gerekirse kazarız, golf sahası gerekiyor ise Sorgun' u keseriz. Olay sadece evet sadece bu kadar basittir. Çevreci olmak, önce doğadan yana (doğadan yana olmak aslında kendimizden yana olmaktır da) olmak bir azınlığın sorunudur, düşünce biçimidir. Bizim değil.

Bizlerin önce düşünce mantalitesinin toptan değişmesi gerekir. Doğanın ve kültürel mirasımızın başlı başına bir varlık olduğunu anlamak, kabul etmek zorundayız. Bu varlıklar başkaca bir değerle (varlıkla) değiştirilemezler. Olduğu gibi olmak zorundadırlar. Bir başka deyişle Kazdağında kesilen her ağaç yerine şu kadar ağaç dikmek çözüm değildir. Dikebiliyorsak eğer kesmeden dikmeliyiz. Benim bilebildiğim kadarı ile eğer orman varlığı kabul edilirse -ki edilmez- kavak ağacının büyüme süresi 20 yıldır. Bir çamın erişkin hale gelmesi 60 yıldır. Unutmayın kestiğiniz her gerçek çam hiç değilse 60 yıllıktır. (Bu arada unutmayın yine bildiğim kadarı ile çam nispeten hızlı büyüyen ve endemik olmayan bir türdür. Ya da en azından genel olarak çam endemik değildir.) Bir başka deyişle diktiğimizi iddia ettiğimiz çamı, ben yaştakileri (49) bırakın, çocuklarımızın yetişmiş olarak görmesi olası değildir. Şimdi Allah aşkına kesilen yerine yenisini dikiyoruz savı teselli olabilir mi? Sayın okurlar barajın ömrü vardır ve biter ama Allianoi hep yaşar, bulunur ise maden rezervi bellidir ve bir gün biter. Ama dağlar hep yaşarlar. Beydağlarında (Çığlıkara) 1000 (doğru okuyorsunuz bin) yaşında sedir ormanları var. Bunların azımsanmayacak bir bölümünün 1960' lara kadar tren yolu traversi olarak kesildiğini biliyormusunuz? Şu anda tek bir bekçinin koruduğunu ve yakınında bir mermer ocağının faaliyete geçtiğini ya da geçeceğini biliyormusunuz? Bunların yazan dergilerin ör:Atlas kaç bin tane sattığını biliyormuyuz? İşte biz buyuz. Kaz dağları, Beydağları hep aynı. Düşünün o kesilen sedir ağaçlarını bir daha hangimizin görme şansı var? Bin yıldan bahsediyoruz sayın okurlar. Ayrıca her yere ağaç da dikilmez. Örneğin doğal bozkır adı üstünde doğal bozkırdır. Orayı kafanıza göre ağaçlandırırsanız eğer, yine dengeyi bozarsınız.

Düşünse sistemimiz hangi yönde ise farketmez, önce doğayı korumak zorundayız. Eğer Allah' a gerçekten inanıyosak, eğer solcu olup gerçekten ulusalcıysak, eğer liberal kapitalist olup önce para/yatırım diyorsak, eğer -ve hatta faşistliğe varacak derecede de olabilir- milliyetçiysek, eğer gerçekten demokrat aydınsak, farkındamısınız biz ve doğal olarak o inandığımız değerler için önce bu topraklar bu halleri ile gerekli bize. Önce bize bir şekilde ulaşan bu doğal yapıyı bir takım gerekçelerle (ne yapalım nüfus artıyor yol gerekli, su gerekli) diye bozmamalıyız. Ama yine farkındamısınız, hepimizin uzlaştığı nokta doğanın bizim için rahatlıkla kullanılabilir değiştirilebilir bir şey olduğu. Evet aynen önemsiz bir şey olduğu. Ve eğer uzlaştığımız nokta bu ise sayın okurlar, bizim düşünce sistemimizin siyaset ve siyaset sosyolojisi literatüründe adı bile yok. Aslında vandalizm denilebilir ama demek istemiyorum.

Sayın okurlar bizim yapmamız gereken o anda göze batan bir sorun için kıyamet koparmaya çalışan bir azınlığa destek olmak değildir. Onu bile ne kadar yaptığımız da ayrı bir tartışma konusu. Toplumsal olarak nüfus nicelik nitelik planlaması yaparak doğayı bize uydurmaya değil bizi doğaya uydurmaya çalışmalıyız. Doğayla barış içinde yaşamak değil, yapabilirsek doğayı/tarihi bizle barıştırabilmektir önemli olan. Ona karşı o kadar suç işledik ki affeder mi bilmiyorum.

Nicelik / nitelik takıntım için bu pazar günkü Hürriyet gazetesinde sayın Şükrü Kızılot' un köşesinden bir alıntı yapacağım. Bence muhteşem bir örnek.

"HAYVANLAR bir gün kim daha çok çocuk doğurabilir diye çekişmeye başlarlar. Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar.

"Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun?" diye sorarlar aslana.

"Bir" diye yanıtlar dişi aslan.

"Fakat ben aslan doğururum..."

"NİTELİK, NİCELİKTEN ÖNEMLİDİR..."
 
Toplam blog
: 226
: 558
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

15 Nisan 1959 İstanbul doğumluyum. Marmara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi mezunuyum. Ancak ..