Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '10

 
Kategori
Felsefe
 

Kazak Abdal

Kazak Abdal
 

Her Abdal, ayrı dünya, ayrı "yaşam felsefesi"dir. Ortak paydaları, insana saygı ve sosyal adalettir.


Kazak Abdal üstadımızın Romanya Türklerinden olduğu ve 17. Yy. da yaşadığı sanılmaktadır..
Bir adının da Ahmet olarak bilinir.
Bizim Deliormanlılar, üstadın "kenarı taşlı mendilinin" hala “Demir Baba” dergâhında olduğunu söylerler.
Kendisi çok yer gezmiş dolaşmış ve son durak olarak “Denizli'deki Dergâhında” kalmıştır.

Üstadımızın CW’si oldukça kalabalıktır.
Ama kartvizitinde kısaca;

“Benim pirim, Haci Bektas Veli'dir
Pirim piri, Sâh-i Merdân Ali'dir
Seyit Ali Sultan, Kızıl Deli'dir”.
. yazar.

Üstadın bu ifadesinden Rumeli’de “Seyyit Ali Sultan Ocağı”ndan (Kızıldeli’li olduğunu anlıyoruz.).
Abdal üstatlarımızın tarihi misyonudur, Rumeli’nin Türk’leştirilmesi.
Bu yüzden “dil’de, gönülde eğrilik olmaz” der, örnek yaşar, örnek söylerler..
Bu abimizin yöntemi, daha sonraları kendisini izleyen bir diğer büyük abimizce:

“Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir,
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir”

Şeklinde özetlenmiş olup, ustamız doğası gereği sert söyler.
Enseye tokat gibi patlar hicvetmeleri… hatta gerektiğinde alay da eder.
Haddini bilmeyenlere, haddini bildirmek de lafını esirgemez..
Hele hele "sonradan görmeliğin verdiği açlık ve iştah ile saldıranlara"
Hiç tahammül etmez....

“Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermeğe dervişan beğenmez”

Nezaketten bihaber "kenar dilberi", hem kel hem fodul olduğuna bakmaz
Bir de "nazenin" havalarında tafraya başlarsa, tutabilene aşk olsun bu Abimizi...
Olduğundan farklı görünme abuklukları çıldırtır kendisini.

“Aslında neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkâre
Bedestene gelir de, kaftan beğenmez”

Merttir üstadımız, açık sözlüdür, yiğittir.
Çaresizliğin verdiği sahte olgunluğa sığınıp, yalandan;
Ölen köre badem gözlüydü, ölen kele sırma saçlıydı demez.
Yeteneksizlerin, kahraman olmak için, ölmekten başka seçeneklerinin olmadığını çok iyi bilir.
Bu nedenle ölmekle evliya olunmayacağını,
İtin ölüsünün de it olduğunu söylemekten geri durmaz…

“Münkir münafığın soyu
Yıktı harap etti köyü
Mezarına bir tas suyu
Dökenin de avradını”
(eee yalamalar, dalkavuklar, şakşakçıların sizin de işiniz zor yaww..)

Son dönem ustalarımızdan Mahsuni’de kendisinin yolundadır.
Toplum zararlılarını paylamak için..
O’da düşer, bunları kunnayanlardan,
Abimizin ihmal ettiği karşı cinsiyetin peşine..
“Kazak Abdal Gibi” deyişinde, açar ağzını umar gözünü ve der diyeceğini…

“Bir avuç pis kabadayı
Nerden almış böyle payı
Fikirlere prangayı
Vuranın da babasını”.
(işte bu yaww... bıktık pozitif ayırımcılıktan)

Kızgındır da Kazak Abdal ustamız.
Kim.., kim..diye Fazla sormaya gelmez…
Lafın ne dediğini bir kenara bırakıp da
Sadece kimin söylediğine kilitlenenleri hiç affetmez…

“Kazak Abdal söz söyledi
Cümle halkı dahleyledi
Sorarlarsa kim söyledi
Soranın da avradını”…

İmanı gürdür, zalimin, zulmün, arkasında durmaz
Yobazlara, softalara, bağnazlara nezaket sunmaz
Paylaşır lokmasın, açlar dururken, tokluk ona uymaz.
Ezoteriktir söylemleri, arif olmayan duymaz ...

“Mümin olan, lokmasını yedirir
Her sözleri, rumuz ile bildirir”
(cahiller yormasın kendini)

Eski büyük ağabeylerimizden olan Kazak Abdal;

“Arifler anlar bizi, hangi sırdanız”
Felsefesiyle söyler diyeceğini…

Dolaylı söylemeyi bilmez, kıvırmak ise hiç işine gelmez.
Yok "face book"da yayınlayayım, yok "twitter"da tellal edeyim uymaz,
Hatta magazin gazetecilerini davet edeyim, sonra "aaa siz de mi burdasınız" diyeyim durumları bozar abimizi.
Üstelik oturup; "bir wikileaks'ciğim bile yok... tut ki medyaya küstüm" diye de sızlanmaz..
Bu yüzdendir “kiralık yalamaları” aracı koymaması..
Bodoslamadan dalar mevzuya, hem de rütükmüş mütükmüş iplemeden…
Ha… kalaylaması mı…
Nezaketsizliğinden değil, hak edenin anlayacağı dil bu olduğundandır..

Köpeksiz köy bulup da değneksiz dolaşanlara,
Sahipsiz harman bulup da arpa dişleyenlere
Vatandaşın gözüne baka baka günah işleyenlere
Sonradan görme olup, götürmeyi iş edinenlere
Ve dahi onların şakşakçılarına… döşenir… döşenir...

“Eşeği saldım çayıra, otlaya karnın doyura…
Gördüğü düşü hayra, yoranın da avradını…”
(anladınız siz onu, üstelik gördüğünüz düş değil amma... duvarda ses var adamlarda ses yok)

NOT: Niye yazdım bunları, ya da Nedim Kardeşim niye yaz dedi bu Büyüklerimizi.
“Işık taşıyan ellerin değil, taşınan ışığın ölümsüz olduğunu” göstermek için.
Bedenleri toz olsa da dedikleri tozlanmaz bu Ustalarımızın…
Şüphesiz söylediklerinde keramet var ki bu güne ulaşmış deyişleri...
Ancak… azıcık da lafın sahibini tanımak, vefadandır…
Akasyalar diyarında ışıklar içinde yatsınlar.

 
Toplam blog
: 193
: 1045
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Bilecik doğumluyum. Emekli Eğitimciyim. Ankara'da ve yazları Kuşadası'nda yaşıyorum Günlük uğraşl..