Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Eylül '13

 
Kategori
Futbol
 

Kazandığımız kadar seviyoruz futbolu

Sonrasında futbol konuşulamayan bir derbi daha.

Bizi ileri taşımasını beklerken olduğumuz yerden de geriye götüren yeni bir büyük maç.

Gelin peşinen anlaşalım. Bizim futbolumuz da derbimiz de bu: kavga, küfür, keşmekeş.

Kazandığımız kadar seviyoruz futbolu, kaybettiysek batsın bu dünya.

***

Başlamadan söyleyeyim, olayların “komplo” olduğu iddiası var. Bu iddia doğru dahi olsa sahaya inen binlerce Beşiktaşlının yaptıklarına bir mazeret olmaz. Çünkü kural belli sahaya girmeyeceksin!

Maç içerisinde Twitter’dan “BJK’nın ilk puan kaybına vereceği tepki, onun kaderini belirleyecek” diye yazdım ve bunu yazarken Beşiktaş adına endişem il kayıpta, taraftarın homurdanabileceği ve Bilic’in çeşitli mazeretler öne sürebileceğiydi; bu kadarını asla aklıma getirmemiştim.

Son söyleyeceğimi ilk ifade edeyim; Beşiktaş, daha doğrusu Beşiktaş taraftarı, kendisi için umut dolu bir sezonu, daha başında bitirdi. Dün o sahaya girenler, Almeida’nın hakkını, Fernandes’in emeklerini, Muhammed’in umutlarını çaldı. En çok da Bilic’e ayıp ettiler. O düzgün adama, o kendilerine tek tek mektup yazan beyefendiye. Önder Hoca’nın uykusuz gecelerini heba ettiler. Ve bunları başkası değil kendileri yaptılar.

Şimdi yaptıklarına bakarak övünebilirler zira rakip futbolcuları korkutma, maçı tatil ettirme emellerine ulaştı, başarılı oldular.

Bu ülkedeki en büyük sorun enerjinin yanlış yere harcanması. Ateşin ortasındaki akrep misali kendimizi sokuyoruz her defasında. Velhasıl kimse bizim kendimize ettiğimiz kötülüğü bize etmiyor. En büyük suçlu biziz.

Bugün Beşiktaş’ın sahası on maç kapansa, seyirci sezon boyu maçlara alınmasa ne fark eder? Bakışımız “ama Melo ortamı gerdi” oldukça ilk maçta yine basarız o sahayı.

Melo ortamı gerdiyse cezasını da gördü. Rakibine çift dalan futbolcuyu sahada linç etmek futbolun hangi uygulamasında, hangi ülkede var? Ayrıca maçta üstün olan taraf Beşiktaş olsaydı da o futboldan nasibini alamayanlar bir kızılderili ordusu gibi sahaya girecek miydi?

Şimdi o kocaman stadı hınca hınç doldurmanın, ortamı bayram yerine çevirmenin, “derbifest”in, bayrakların falan ne anlamı kaldı? Demek ki hepsinin içi boşmuş veya sadece tek bir şeyle doluymuş: kazanma hırsı. O soluk alıp verirken burun çatlatan, o gözlerin fal taşı gibi açılmasını sağlayan, aklı, mantığı, idraki ve her türlü insani duyguyu körelten kazanma hırsı!

Yanlış yetişiyoruz, yanlış yetiştiriyoruz ve olayları sümen altı ettikçe yangının büyüdüğünü göremiyoruz. Spor yapmadan sporsever olunmayacağını ya bilmiyor ya da kabul etmiyoruz. Futbolu spor değil din olarak görüyoruz. Ateşli olmamızdan şikayet edeceğimize bununla övünüyoruz.

Bunu söyleyerek sizin de tedirgin ettiğim için özür dilerim ama bir an için dün o statta Galatasaray taraftarı olduğunu düşünün!

Hani bir keresinde sahaya girenler “davetiye dağıtıyorduk” demişti ya, aslında doğru. Fakat düğüne değil sonraki maçlarda aynı olayların farklı statlarda yaşanmasına dağıtılıyor o davetiyeler. Bizde de davete icabet sünnettir. Dolayısıyla başlar kuma gömüldükçe o davetlere zevkle icabet edilecek, Türk Futbolu’nun ayağa kalkmasına izin verilmeyecek, bizim bir uzak doğu ülkesi gibi futbol için Avrupa liglerine mahkum oluşumuz artarak devam edecektir.

Allah hepimize akıl, mantık ve muhakeme gücü versin!

chan.nizamoglu@gmail.com

Twitter: _acn_

 
Toplam blog
: 788
: 1417
Kayıt tarihi
: 11.11.07
 
 

Çoğu çocuk gibi ben de futbolcu olmak istedim, olmadı. Bu oyundan kopmamak adına üniversite yılla..