Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '21

 
Kategori
Psikoloji
 

Kazayaklarım olmadan

Arabanın dikiz aynasına baktığım zaman artık gözlerimin içine değil de gözlerimin kenarlarındaki çizgilerin sayısına odaklandığım yaşlarımdayım bildiniz.

Botox, dolgu ve bilumum 'genç görünme' gayesine yönelik debelenmeler çağında yaşadığımızın farkındayım ama o artistik hareketler kameranın önündekilere bir de kanımca sosyal medyanın görünen yüzünde boy gösterenlere lazım. Ben görünmeyen kısmıyla, kendimle başbaşa kaldığımda önemsediklerimle ilgiliyim.

Kazayaklarım kaç yıldır var bilmiyorum ama var. Öncesi nasıldı, hatırlamıyorum bile. Estetik kaygılar bir yana kazayaklarıma baktığım zaman o çizgiler beni sanki kendi yaşam hikayeme götürüyor. İçine ne üzüntülerimi, ne sevinçlerimi sığdırdığım, kızımın doğumu gibi mucizevi anlarımı yüklediğim mini birer sd kart her biri benim için...Yıllar önce beni botox yaptırma konusunda ikna etmeye çalışan doktor bir arkadaşım buna benzer duygularımı aktardığımda bana 'bunlar züğürt tesellisi' demişti. Ben de yoksa 'kedi uzanamadığı ciğere mi mundar' diyor kaygııyla, bu konuşmadan 1 sene sonra kendimi ikna edip aynı doktora botox yaptırmaya gitmiştim. Keza etrafımda botox yaptırmayan çok az yaşıtım kalmıştı.

İlk, tek ve son botox deneyimimde hiç abartmadan söylemek istiyorum, aynaya baktığımda tanımadığım biriyle karşılaşıyordum. Güzellik anlamında değil, yabancılık anlamında tanımadığım biriydi O. Ben gülüyordum, ki kahkaha atınca ağız dolusu gülmeyi severim. Ben gülünce, sadece ağzım gülmez, burnum, gözlerim, alnım ve tüm mimiklerim adeta karnaval havasında hareket eder. Ama botoxlu alnım sayesinde 4 ay kadar şöyle oldu. Ben kahkaha attığımı sandım, ağzım buna uyun sağladı kısmen.Ama yüzümdeki diğer tüm detaylar felç olmuş gibi hareketsizdi. Güldüğümü sanıyordum yani:) Yüzümde hiçbir duygu gerçek ifadesini bulamıyordu. 4 ayın sonunda yaz aşkı gibi veda ettim, botox macerama. Kazayaklarım da o 4 aylık zaman diliminde kaybolmuştu. Aynada gözlerim o kazayaklarını arar olmuştu. Hani cep telefonuyla çocuğunun doğumdan itibaren tüm fotoğraflarını çekip de yedekleme yapmayan adam misali. Ama o telefon bozulduktan sonra yetkili servisin 'efendim format atmamız lazım' dedikten sonra aynı adamın 'ne yaniii içindeki her şeyi mi kaybedeceğim?' dedikten sonraki gülcemali gibi...

Kazayaklarım olmadan yaşayamayacağımı bana belleten o 4 aylık dönemde, inanır mısınız, kazayaklarım çıkmadan önceki yıllardaki gibi de hissetmedim. Yani 20 'li yaşlarım ve 30'lu yaşlarımın belki ilk birkaç yılında yoktu bu mini sd kartlarım. Onlar vücudumun en görünen yerlerine yerleşmeden önceki hayatım hep eğlence odaklıydı. Serde gazetecilik de vardı. Sivilcelerim de yeni iyileşmişti sanırım. Gergin ve taptaze bir cilt, bakanın sadece 'genç' diyebileceği. Yaşanmışlıklar öyle azdı ki o yıllarda, sd kartlarımın da içleri boş olduğundan kendilerini yüzeye çıkarma ve görünür olma ihtiyacı yoktu. 

Sonraaa aradan yıllar geçti. Gazetecilik sayfasını benim için zor bir karar da olsa kapattım. Sevmediğim bir işyerinde sevmediğim insanlarla sevmediğim bir işe katlandım. Sonra işyerimde yönetici, evimde anne oldum. Sevdiğim insanları kaybettim. Sevmediklerime daha çok katlanmak zorunda kaldım. Bazı hayallerim zaman aşımına uğradı, bazılarının ben üstünü çizdim. Adına hayat denen büyün bu keşmekeş içinde çok ağladım, çok da güldüm. Yaşadıklarıma bin isyan ettiysem, onun iki katı da minnet duydum, şükrettim. Bugün gerye dönüp baktığımda, ne borçlu ne de alacaklı hissetmediğim bir hikaye görüyorum kendime ait. Ne wayyy dedirtecek kadar sürprizli ne de buru kıvıracak kadar sefil bir hayattı benimkisi. Alanın razı olduğu, kabullendiği, tevekkülle yaklaştığı bir yaşam, hepsi bu. Sıradan bir insanın yaşamında olması gereken tüm duyguları yaşadım diye düşünüyorum. İşte bu sd kartların içinin de  bu duygularla dolu olduğunu düşünüyorum. 

Kazayaklarımın içinde neler yaşadığım, kaç ayakkabı aldığım, hangi ülkelere gittiğim, kaç para kazandığım, kaç insanın bana kazık attığı, kaç defa yalan söylediğim, kaç çocuğum olduğu, kaç evim, kaç yazlığım, kaç altınım olduğu yok. Sadece ömrümde yaşadığım duygularım var. Onları 30'lu yaşlarımın başından beri biriktiyorum ve ömrümün son gününe kadar da biriktireceğim. Yüzümün her iki yanındaki kazayağı çizgilerimi farkedenler, istiyorum ki, onları gördüklerinde madden değil ama manen ne denli zengin olduğumu anlayabilsinler. Ve istiyorum ki, yüzüme her bakana görünmesinler, sadece samimiyetle yanımda durmasına izin verdiklerime görünsünler. Sihir gibi...

 
Toplam blog
: 17
: 98
Kayıt tarihi
: 22.12.14
 
 

1995 yılından bu yana yerel ve ulusal medyada çeşitli pozisyonlarda çalıştı, 1997 yılında kendi t..