Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Kasım '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Keçi Kalesi'nin sırrına Söke'nin Nissan'ları karıştı

Keçi Kalesi'nin sırrına Söke'nin Nissan'ları karıştı
 

Geçtiğimiz günlerde, günübirlik bir iş ziyareti için Aydın’ın Söke ilçesine gittim. İş halloldu bir şekilde ama daha önce defalarca seyahat ettiğim güzergah ve yerleşim birimlerinde dahi her tecrübede, farklı konular öğrenmeye, münferit özelliklere şahit olmaya alışık ve meyilli yüreğim yine boş durmadı.


Malum, İzmir’den Söke’ye iki farklı ana güzergahtan ulaşılır. Birincisi Gaziemir-Torbalı-Selçuk-Kuşadası üzerinden giden normal devlet karayoludur. Olağan durumlarda kesinlikle bu yolu otobana tercih ederim.


Bu platformda, tam on yedi ay önce yayınladığım, Milliyet Blog dostlarıyla ilk buluşan yazılarımdan biri olan “Beach Club’lar, Otoban’lar ve Beş Yıldızlı’lar”* başlıklı yazımda da belirttiğim üzere, oldum olası otoyollardan hazzetmemişimdir. Nedenlerimi merak edenler, söz konusu yazıma bakabilirler. Tekrara düşmüş olmayayım.


İkinci güzergah ise İzmir-Aydın otobanından seyrederek, Söke-Germencik ayrımından sapıp, ilçeye ulaşmaktır. Bu yol hem zaman olarak daha kısa süreli olduğu gibi hem de daha rahat bir ulaşım imkanı sağlar tabiatıyla.


Biz de iş temposu içerisinde zamana karşı yarıştığımız için ikinci alternatifi seçtik ve soluğu, ruhsuz otobanda aldık. Bana göre bu güzergahın iki rengi var. Biri, yakın zaman öncesine kadar, Türkiye’nin en uzun tüneli unvanına sahip olan, üç bin metrelik Selatin Tüneli; diğeri de, Söke’ye gidiş istikametinde, Tünele gelmeden hemen önce, sağ kol üzerinde bulunan Keçi Kalesi.


Efendim, yüksek bir tepe üzerinde kurulu bulunan, çok büyük sayılamayacak ama oraya nasıl inşa edilebildiği sorusunu hep zihinlerde sorduran bu, Keçi Kalesi ile ilgili birtakım açıklamalar ya da şehir efsaneleri mevcut. Bunlardan birini, bu son seyahatimde duydum:


Uzun yıllar önce, bu kale, düşman orduları tarafından kuşatma altına alınmış. Kale zaten küçük, o an içindeki askeri kuvvet de çok yetersizmiş. Düşmesi, düşman eline geçmesi an meselesi imiş. Kale kumandanı, sayıca kendilerinden kat be kat fazla olan karşı grubu püskürtmek için dahiyane bir plan hazırlamış. Ancak keçilerin dolaşabileceği kadar sarp olan tepedeki kalede beslenen tüm keçilerin boynuzlarına ikişer, üçer mum ya da kandil bağlatmış. Ve gecenin karanlığında, keçileri, düşmanın üzerine sürmüş. Gece karanlığında, çok kalabalık bir savunma hattı olduğunu zanneden düşman birlikleri ise bu karşı taarruz harekatına karşılık veremeyeceklerini düşünerek kuşatmayı kaldırmış ve geri çekilmiş.


Mantıklı mı, olabilir mi? Yorum sizin efendim. Ancak yoruma açık olmayacak kadar somut bir konu daha var ki oldukça enteresan. Bir sohbet esnasında aldığım bilgiye göre, meşhur otomotiv markası Nissan’ın, dünya ölçeğindeki en üst düzey yöneticisi Türkiye’ye gelir. Ve Türk iş ortaklarından, Nissan Türkiye Müdürlüğü’nden, gelir gelmez bir ricası, isteği olur: “<ı>Beni, Söke’ye götürün.”


Neden mi? Söke’de, Nissan bir efsane de ondan. Nüfusa göre araç satış ortalamalarında, Sökeliler için Nissan, Nissan için de Sökeliler velinimet. Acayip önemliler.


Söke şehir merkezine girdiğim andan, işimizi bitirip çıktığımız dakikalara kadar, yolda-sokakta araç takip ettim. Özellikle pick-up, kamyonet ya da arazi taşıtı sınıfında, hayret verici bir şekilde, nerdeyse başka markaya rastlayamadım.


Bu durumun nedenlerini araştırmak, Nissan Söke Bayiine gidip konuşmak isterdim ama buna ne zaman müsaade ederdi, ne de ortam. Ama içimde kaldı, özel olarak, bir gün oralara gidecek olursam, bu durumu araştırmaya çalışacağım.


Bu sırrı bilip de paylaşmak isteyen okur dostlar olursa kapımız ardına dek açık. Yok olmazsa beni beklemek durumundasınız maalesef efendim.


@“Beach Club’lar, Otoban’lar ve Beş Yıldızlı’lar”: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=1202

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..