Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '11

 
Kategori
Anılar
 

Kedi doymaz, kedi...

Kedi doymaz, kedi...
 

Anlaşılan kedilerle köpekler kadar aç kalmadan insan yaşanan dramı anlamayacak sınırsız bencil olan


Bu akşam saat 21.00 civarı... Akşam yemeğime anca sıra geldi... Kartal'da, özellikle pilavı ve tantunisi ile ünlü bir mekana oturdum. Hem soluklanabilmek, hem de akşam yemeğimi afiyetle yemek için. Mekanın adı aklıma gelmediğinden, bu seferlik yazamıyorum. Hoş görür müsün beni güzel okuyucum? 

Oturduğum piknik tipi ahşap masa, dışarda olmasına rağmen, temiz ve bakımlı; Servis özenle hazırlanmış, çatal, bıçak kapalı ambalajıyla geldi masaya... 

Ben ajandamı açmış, günün notlarına son kez göz atarken, cep telefonumun mikrofonundan son bir iki konuşmamı yapıyorum... Derdim, günün hakkını verdiğimi düşünüp, günü huzurla kapatabilmek... 

O da ne?!! Siparişimi almaya gelen, sol omuz başı dövmeli, dolgun gögüsleri olan, balık etliden hallice, gözleri ışıldayan dalgalı, uzun saçlarını at kuyruğu yapmış, esmer bir hatun kişi, sesleniverdi kulağıma? 

- Hoş geldiniz! Ne yersiniz? Davranışlarından, beden dilinden, onunla ilgilenmemi istediği o kadar belliydi ki... Bense inadına umursamaz ve olabildiğine ilgisiz halimle, yavan, boşvermiş bir ses tonuyla tantuni + pilav + salata + kutu ayrandan oluşan siparişimi verdim kendisine... Ama zerre yüzüne bakmadan... 

Onu farketmediğimi sandığından, " Hey! Ben burdayım ahpap! Kör müsün? Beni görmedin mi? " der gibi bir kez daha üzerime eğildi... 

Ben de; 

Tamam gördüm seni! İşine bakabilirsin tatlım! diyen, kaçamak bir bakış fırlatım hatun kişiye... İlgi çektiğne memnun olan esmer hatun, gidip siparişimi getirdi. 

Tam yemeğime başladım ki, çok aç olduğu her halinden belli olan, yavrulukla ergenlik arası, kırçıllı, gri tonlarında tüyleri olan, orta büyüklükte, insana alışık bir kedi masamın başında gözlerime bakarak beni beklemeye başladı. 

Bu manzaralara çok alışık olduğumdan, ilk lokmayı kediye, ikincisiniyse ağzıma attım. 

Tam karşımda oturan 40 - 45 yaşında tombul abla hemen ortaya attı kendini: 

- Kedi doymaz, kedi... 

Ben umursamaz bir şekilde yemeğime ve kediyi de doyurmaya devam ettim. Umursamazlığımdan rahatsız olan tombul abla, tekrar: 

- Kedi doymaz, kedi... 

Benim yine istifimi bozmadığımı görünce hafiften bozulmaya başlayan tombul abla, benim de duyacağım bir ses tonuyla, yanındakine: 

- Kedi nankördür... Doyduğunu bilmez kedi... 

Hay seni kediler kovalasın emi!... 

- Hanımefendi! Benim bir şikayetim yok. Muhtemelen çok aç kalmış... Üç beş et parçası da o nasiplensin. Benim de yemeğim bereketlensin. 

Kadının arkadaşı olduğunu anladığım, mekan sahibi adam da, hem arkadaşına arka çıkmak, hem o an müşterisi olan bana yaranabilmek için üç beş kelime geveledi dudaklarının arasında: 

- Efendim! Siz bunları bilmezsiniz! Ben bunları artıklarla değil, temiz yiyeceklerle doyurduğum halde, her Allahın günü ( Bence söylediği adamın; püsküllü yalan!) bıkmaz, usanmaz, geri gelirler her seferinde... Pissssttt Nankör kedi! Pis kedi!... 

Halbuki, bu adam benim bu yaşıma kadar, gücümün yettiği kaç kediyi himaye ettiğimi bilse, tam tersi şekilde davranırdı heralde!... 

Hadi insanların sokak hayvanlarına ilgisi, şevkati, merhameti yok diyelim... Herkesin hayvanları sevmediğini de kabul edelim... Hayvan sevgisiyle büyütülmeyen ve hatta hayatı boyunca hayvanların horlandığını, horlanması gerektiğini gören insan, zerre umursamasın; kedilerle köpekleri... Hadi... Eyvallah! Anladık diyelim... 

Peki kendi rızamla, kendi lokmamı paylaşmamdan kediyle; niye rahatsız olur ki umursamaz insanoğlu? Sakın davranışım yüzünden suçluluk duymuş, vicdanı sızlamış olmasın? 

Bana yaranmak için yaptığı davranıştan ne derece rahatsız olduğumu anlamayan adam, konuşmaya devam ediyordu. Bakıyordum ona; ama ne dediğini dinlemeden ve duymadan... Boş boş... Öylesine... Bir an önce başımdan çekip gitsin diye... 

Kadın bozuk plak gibi, otomatiğe bağlamış kendini, makine düzeninde tekrar ediyordu ezberini: 

- Kedi doymaz, kedi... Nankördür kedi... Bilmez, bilmez, bilmez o ne yediğini... 

Masadan kalkarken ben, adam bana bakarak; ama kendi kendine; kadınsa kediye bakarak; ama duyuramadan sesini kimseye; hırltılar çıkarmaya devam etti: 

- Kedi doymaz, kedi... Nankördür kedi... 

Hiçbir şey söylemeden ne adma; ne kadına... Yürüdüm gittim kendi yoluma... 

 

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..