Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '10

 
Kategori
Öykü
 

Kedi

Kedi
 

“Beni yazsana” dedi, ”Bir masal anlat, parfüm olayım ben, bir sürü değişik kokuların karışımı olan bir parfüm olarak anlat beni”. Masalcı düşündü, bir kedi neden parfüm olmak istesin ki?

Uzak bir şehirde karşılaşmıştı kediyle masalcı. Sessiz, uysal bir kediydi. Ve iriydi. Kocamandı. Yemyeşil gözleri vardı ama bu gözler bir kedinin gözlerinden çok küçük, masum bir çocuğun gözlerine benziyorlardı. Kucağına alıp sevmişti kediyi, halbuki kedileri sevmezdi. Kedi gözlüleri de sevmezdi. Ne zamandan beri ve neden böyle olduğunu çok net hatırlardı. Ama bir kediyle arkadaşlık edecekseniz, bunu seçen kedi olurdu. Ve bu kediyle de kural değişmemişti, kendisi seçmişti masalcıyla arkadaş olmayı. Zamanla kedi kedi gibi davranmayı bıraktı, masalcı da kediye gerçek bir arkadaş gibi bağlandı ve onu tanımaya başladı çünkü kedi konuşmaya ve ona hikayesini anlatmaya karar verdi.

Sokaklarda gezerek geçiriyordu vaktini kedi. Kendisini pek çok insana kabul ettirmişti. Pek çok eve misafir olmuştu. Ona değişik değişik yemekler sunulmuş, binbir çeşit yatakta uyumuş, bir sürü değişik insana ait el okşamıştı başını. İnsanlarla fazla haşır neşir olduğundan mıdır bilinmez, insanların dünyasına ait hissetmeye başlamıştı kendini.

En sevdiği şeylerden biriydi parfümler. O kadar çok sevdiği için parfüm olmak istiyordu zaten masalda belli ki. Neden seviyordu parfümleri acaba bu kadar? Bir de saatleri… Bir kedinin saatle ne işi olabilirdi ki?

Rutin bir hayatı vardı kedinin. Sabahları erkenden kalkar, gününü planlardı. Bugün nerelerde dolaşsam da geceyi geçirecek bir ev bulsam diye düşünürdü. Sonra da düşündüklerini hayata geçirir, geceleri nadiren sokakta kalırdı. Sosyal bir kediydi çünkü. Yaşadığı şehirdeki diğer bütün kediler onu severler ve ona imrenirlerdi. Sahipli ev kedileri bile bu başıboş kedinin maceralarını izler, dinler ve özenirlerdi. Adeta bir marka haline gelmişti bu kedi o küçük şehrin diğer kedileri arasında. Sıcak bir evi, sevgi dolu bir sahibi olan kediler onun hayatını renkli ve heyecanlı bulurlardı. Sadece masalcı onun bu kadar iyi huylu bir kediyken, kendini kucaktan kucağa bırakmasına anlam veremezdi. Bazen biri çıkar onu sever evine alırdı ama kedicik önüne serilen her şeyi bırakıp en fazla birkaç gün içerisinde kendini yeniden sokaklara atardı. Bazen de onu evine alan kişi evden çıkar çıkmaz gizlice çatıdan, bacadan kaçar, başkalarına miyavlar, başkalarıyla oynar sonra yine çıktığı gibi gizlice girerdi eve, sanki hiç çıkmamış, sadakatle evin sahibini beklemiş gibi.

Sık sık da masalcının yanına gider, ona girip çıktığı evleri, yediği yemekleri anlatırdı. Hayatı böyle oyunlarla geçip giderdi kedinin. Bu rutin içerisinde de parfümlere ve saatlere neden merak sardığını anlaması lazımdı masalcının kediyi anlamak için.

Bir parfüm olarak anlatılmak istiyordu kedi. Bunu bizim masalcıdan istemesinin sebebi masalcının kokuları ve kediyi iyi tanıyor olmasıydı. Sayısız insan geçmişti hayatından kedinin. Sayısız parfüm koklamıştı elbette. Hiçbiri aklında kalmamıştı halbuki. . Onu seven eller arasından hiçbirini ayrı yere koymamıştı. O parfümler o an için güzel gelse de kokular unutulup gitmişti yeni bir el uzandığında ona. Belki de bunun için parfüm olmak istiyordu kedi. Kendi karışıklığını, içinde pek çok kokular barındıran bir parfüm gibi birilerinin onun içindekileri bilmesini istiyordu belki. Kendi koklayıp unuttuğu kokular gibi olmak istemiyordu. Birisi ya da birileri belki de herkes, onun kokusunu sevip başka hiçbir kokuyla karıştırmasın istiyordu. Öyle bir parfüm olacaktı ki kendi masalında, bugüne kadar hissetmediği bir şeyi hissedecekti, birisi ya da birileri belki de herkes için “özel” ve “eşsiz” olmayı… Evet, kedinin derdi bu olmalıydı. Bir yandan kendisi koklayıp unutamayacağı kokuyu ararken, bir yandan da kendi güzelliklerini görüp sevecek ve ona evini açacak ve bir daha terk etmeyeceği insanı arıyordu kedicik.

Saatlere olan tutkusunu ise anlamak daha zordu. Zaman bir kedi için ne ifade edebilirdi ki? Bazen kaldığı evlerde büyük saatler olurdu. Geceleri saatlerin tik-tak’larını duyardı kedi. Sayardı tik-takları. Kaç tik-tak sonra o evde olmayacağını düşünürdü. Bazen tik-taklar geçmek bilmezdi, bir an önce gitmek isterdi. Kaç tik-tak boyunca sokaklarda dolaşacaktı? Kaç tik-tak sonra yeni bir evde olacaktı? O evde kaç tik-tak geçirecekti? Tik-tak hesapları biraz zor gelmeye başlamıştı artık. Bu yüzden kediciğin bir saate ihtiyacı vardı. O büyük saatleri yanında taşıyamazdı, o bir kediydi, koluna da takamazdı saati. Tik-taklar hiç durmuyordu. Kaç tik-tak sabredebiliyordu birisinin yanında? Kaç tik-tak geçmesi gerekiyordu unutması için kokladığı parfümünü ona kapısını açanın? O bir kediydi ve bilmiyordu, tik-taklarla hesap edilemeyecek kadar uzun zamanları heba ediyordu aslında.

Masalcı düşündü, o kadar çok istiyorsa kedi dostu, yazacaktı istediği masalı. Ama onun istediği gibi kırmayacaktı masalın sonunda parfüm şişesini. Kırılması gerekmiyordu kokusunun fark edilmesi için…

 
Toplam blog
: 18
: 292
Kayıt tarihi
: 22.01.10
 
 

Bir varmış, bir yokmuş. Herşey bir varmış, birden yok olmasın diye yazı olmuş. Dünyada o kadar az..