Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kefe...

Kefe...
 

sahi biz içimizde neyi besliyoruz?


Gaffur,

Çok olmadı mahalleye geleli nereden baksan altı ay falan oluyor... Mahallemizin tek marketi. Eski sahibini yakinen tanırdım. Adana'lıydı... Çok titizdi. Hiç "tek" durmazdı. Yani boş durmazdı. Elinde bez, gün boyu raftaki bütün meyva sularının, makarna paketlerinin, bisküvi paketlerinin, su şişelerinin... hatta karpuzların, kavunların bile tozlarını alırdı .. dükkanının önünü gün boyu elinde süpürge süpürür dururdu. Sonunda yoruldu. Ya da yoruldugunu hissetti.. birgün baktım ki camına bir kağıt asmış " devren kiralık dükkan" telefon numarası da marketin numarası... velhasıl çok durmadı o kağıt orada, satıldı...

Gidenin ardından üzülüyor insan marketçisi bile olsa. göz aşinalığı oluyor ve çok çabuk alışılıyor etraftaki insanların önce varlığına, sonra yokluğuna...Ve sonra gidenin yerine kimin gelecegi merakla bekleniyor. Bitişik daire boşaldıgı zaman da merakla beklemiştim yerine kim gelecek diye. "Şöyle hayırlı bir komşu gelse de biraz komşuluk yapsak" dedik kendi kendimize. Gidenin yüzü hiç gülmezdi, hiç konuşmazdı sağolsun...

Apartmanlarda yaşayan insanlar kim kime dum duma.. Kim hangi blokta hangi katta hangi dairede oturuyor bilinmiyor. Şehirlerde, apartmanlarda üst üste yaşayanlar birbirlerinden habersiz yaşayan insan yıgınları... merdivenlerde karşılaşıldıgında ya da kapının önünden geçerken komşusundan bir günaydını, bir "merhaba"yı esirgeyen bir duvar gibi geçip giden insan yıgınları... Bir çoğumuz ölmeden ruhlarını teslim etmiş durumda.

Dükkanı devir alan kişi Gaffur... soyadını bilmiyorum zaten hiç önemi de yok.. Sivas'tan gelmişler uzun zaman önce... evli, abisi fırın işletiyor ve günde iki kez ekmek getiriyor markete..

İnsan tanımlamaları çok değişik olabiliyor kişilerce..

Bir insanı tam olarak tanımadan önce onu tarif ederken, onun dış görünüşünü anlatarak... nasıl biri diye soruldugu zaman siz; "uzun boylu, esmerce, güzel temiz yüzlü bir çocuk.. çok da efendi bişey" diyebilirsiniz.... ya da bunun tam tersi olabilir.

Komşularımdan biri Gaffur'u bana tanımlarken " Sivas'tan gelmişler, kürt galiba... ya da onun gibi bişii... sanki önceki daha iyiydi ha?" demişti:)

Tuhaf bişey bu adam. yani Gaffur.

İçeri girdiğin an ayağa zıplayan ve ceketinin düğmelerini ilikleyen ve siz kapıdan çıkmadan asla yerine oturmayan bir adam. Tam bir numunelik.. "Bu devirde hala böyle "insan'lar varmış vay be! dedirten cinsten birşey. Saygılı, beyefendi, çalışkan.. konuşurken dikkatli, ölçülü.. her daim masasında gözüme çarpan şey okudugu kitapları.. her seferinde degişik bir kitap. Daha çok psikoloji kitapları okumayı seviyor. Sevdim bu Gaffur'u, iyi de anlaşıyoruz.

Karşıdan baktıgınızda herkesi kendinizce bir yerlere oturtabilirsiniz.. kendinizce tanımlayabilirsiniz.. kafanızda "şöyle görünüyor.. " diye önyargılarda bulunabilirsiniz.. ama o kişiyi tanımadan onun kişiliği hakkında tanımlarda önyargılarda bulunamazsınız...

Bir de insanları yaşadıgı şehirlere göre degerlendirenler var. Ya onlara ne demeli?

Gördüğün şu adam var ya işte o; Adanalı.. -anlatmaya başlar- " Bu Adana'lılar var ya bildiğin gibi degil.... ya da şu İstanbul'lular var ya; ya İzmir'liler?

Bunlar arap'mış...." Bu araplar var ya... beş para etmez..." ya da; "bu aleviler var ya...." diye başlayan cümleler kuramazsınız.. Mutlaka başına birşey gelmiştir onunla ilgili. Ya kazık yemiştir o kişiden, ya sevgilisini elinden almıştır, ya da bir arızasını görmüştür.. olmuştur birşey işte..

Herkesi aynı kefeye koyarak aynı şekilde degerlendirmek haksızlık olur. Beş parmagın beşi de bir degildir...Birinin yaptıgı hataların bedelini başkalarına yüklemek olur..

Her insan kendi şehrini kurar kendi içinde.. ve kendi şehrinde yaşar.. o şehri tanımadan, incelemeden hakkında yanlış yorumlarda bulunmak en büyük yanlıştır. O şehri gezmeden, tanımadan tanımlayamazsın.. yorumlarda bulunamazsın...

insanlar birbirlerine şüphe ve önyargı ile yaklaşmaya başladılar. Şartlar da bunu gerektiriyor aslında. İçimizde neyi beslediğimizi düşünmemiz gerekiyor artık. Savaşı mı, barışı mı? sevgiyi mi nefreti mi? ırkçılığı mı, insanlığı mı? kibiri, mi alçakgönüllüğü mü? Ve buna bir "son" vermemiz gerekiyor. Yoksa varılan yerden hiç hoşnut kalmayacagız...

Hayata ve insanlara farklı iki açıdan bakmakla ilgili bir hikaye;

Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri hayat, aşk ve evlilik üzerine konuşurken şunları söylüyor:
"İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş.
Kurtlardan biri; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibiri, kendine acımayı, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, üstünlük taslamayı ve benciliği temsil ediyor.

Diğeri ise; huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor."
Gençlerden biri "Hangi kurt kazanacak?" diye soruyor ve yaşlı adam kısaca cevap veriyor:
"Beslediğiniz."

Sahi biz içimizde neyi besliyoruz?

www.canlidostlar.com


 
Toplam blog
: 319
: 1390
Kayıt tarihi
: 29.10.06
 
 

"Ben; hiç yalnız kalmadım... Kalabalık bi ailede yere atılan yataklarda Yan yana, baş başa, el el..