Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '13

 
Kategori
Güncel
 

Kefen ile siyaset

Kefen ile siyaset
 

Başbakan’ın dün Ankara’ya gelişi sırasındaki karşılamalarda yaptığı konuşmaları bugün medyanın kaleminden okuma olanağı elde ettik. Bu konuşmalarda en çok dikkat çeken vurgulardan birisi de “yola kefenimizi giyerek çıktık” ifadesi oldu. Geçmişte de “idamlık gömlek” den bahseden Başbakan’ın bu sözlerinde anlayabildiğimiz ise 9. Başbakan Adnan Menderes’in hazin ölümüne yapılan göndermedir. Başbakan kendi kaderi ile mirasçısı olduğuna inandığı Adnan Menderes ve sonrasında da Turgut Özal’ın kaderleri arasında bir paralellik kurmaktadır. Son yaşanan olaylarda kendisinden daha yumuşak bir tavır beklenirken çok yüksek dozdan verdiği tepkinin gerisinde de tarihin bu dönemlerini büyük bir özdeşleşme halinde sahiplenme duygusu ile birlikte kendi varlığına yönelik algıladığı tehdit yatmaktadır kanımca. Peki geçmişi bu denli yoğun sahiplenme duygusu ile bugünün sorunlarına yorum getirme refleksi anlaşılır bir durum mudur?  Aslına bakılırsa bir cevap aramaya çalışırken ortaya çıkan bu yazı, Kuğulu Park’ı ziyaretim ve oradaki gençlik heyecanı ve bayram havasının sonrasında iktidar gücünün sürüklediği kalabalıklara hitaben verilen sert mesajlar ve akşamındaki polis müdahalesinin zirveye taşıdığı duygusal altüst oluşun bir yansıması değil kesinlikle.

Bu olsa olsa ellili yaşı sürmenin ve geçmişte benzeri yaşananlara olan tanıklığın verdiği bir  soğukkanlılık arayışının bir sonucu.  Bu durum epey “gel-git” lere de yol açmıyor değil elbet. Bir tarafta Gezi Parkı ve Kuğulu Park’ta gencecik insanların dünyayı değiştirme heyecanına olan yakınlığım, diğer tarafta ise hafızamın bana tekrar tekrar okuttukları ile güçlenen ötekini anlama isteği. İşte beni bu sarkacın bu kez diğer tarafına çeken ise öğlen dolaştığım kitapçıda karıştırdığım “Bitmeyen Hasret” adlı kitap oldu. Yassıada tutukluluğu döneminde Berin Menderes’in Adnan Menderes’e yazdığı mektupların Nazlı Ilıcak tarafından derlendiği kitabın sayfalarını tekrar tekrar karıştırdığımda o yıllarda toplumun vicdanında derin yaralar açan bu olayı, eşin kaleminden bir kez daha anımsadım.  En etkileyici kısımlarından birisine dair şu alıntıyı yapmak istiyorum:  “Yılbaşında, sanık ailelerinin tümüne görüş izni çıktı. Ama, ana-oğul Menderes'lere "Kasım ayında bir araya geldiniz" diye müsaade verilmedi. Ricalar geri çevrildi; gözyaşları ceberrut rejimi yumuşatmaya kâfi gelmedi. O sırada, zaten, Menderes'in iki avukatı Talat Asal ve Burhan Apaydın da tutuklandı. Taleplerinin geri çevrilmesini Berrin Hanım şöyle anlatıyor mektubunda: "Ne olurdu bizim de görüşmemize izin verselerdi? Ne olurdu yeni yıla girerken kimseyi mahsun bırakmasalardı? Ne kadar müteessir olduk. Aydıncığımla ağlaştık." … Yılbaşı görüş izni çıkmamıştı ama, şubat ayında ailelerin son grubu olan 15. grupla adaya gideceklerine dair müjde almışlardı. 7 Şubat'ta (1961) İstanbul'a geldiler. Son 24 saat bir türlü geçmek bilmiyordu. Berin Hanım, "Allah isterse yarın seni göreceğiz, kucaklaşacağız. Aydınımla İstanbul'dayım, sana daha yakınım. Senin teneffüs ettiğin havayı ben de teneffüs ediyorum" diye yazıyordu. Ama, maalesef bu görüşme gerçekleşmedi. Aydın'la annesi Berrin Hanım, Yassıada'ya giden vapura bindiler. Sonra, "Kasım ayında görüştünüz. Tekrar görüşemezseniz" gerekçesiyle vapurdan indirildiler.  "Dün duçar olduğumuz muameleden ne kadar perişan olduk; hâlâ kendimize gelemedik. Sana bir saat sonra kavuşacağımız memnuniyeti içinde yerimizde duramazken, vapurdan çıkarılmamız ne büyük şok oldu bize. Aydın'ın teessürünü anlatacak kelime bulamıyorum."  sabah

Belki beş yıl önce bende aynı duyguları uyandırmayacak olan bu hatırlayış, bir toplumda ayrılık tohumlarının ne denli köklü atılabileceğinin bir delili olarak göründü o anda. Tıpkı Deniz’lerin katlinin yılar boyu yüreklerde açmaya devam ettiği derin iz gibi. Tıpkı Kerbelâ olayının bugünlere hiç eksilmeden taşınan kanlı acısı gibi. O zaman, Başbakan’ın temsil ettiği siyasi akımın özellikle son yıllarda mutlak iktidarında geçen ve bir Ankara’lı olarak yakından tanık olduğum on yılın şekillendirdiği insanı tanımaya biraz yaklaştım sanırım. Başbakan kendisine muhalif her girişimi, derinden özdeşleştiği Adnan Menderes’in katlinden hareketle kendi varlığına ve düşünce dünyasına karşı ağır bir tehdit olarak algılıyor, belki zaman zaman da bu algıyı siyaset adına abartmaktan kendini alamıyor.

Şimdi başlangıçtaki soruya geri dönersek, Başbakan’ın siyasi kariyerinin beslendiğini tahmin edebileceğimiz ve kaynağına dair yukarıda bir örneği verilen bu derin duygularla, bugünün dünyasına yön verme siyaseti belki bir an için meşru olarak görülebilir. Ancak tarihin bize öğrettiği, duyguların yoğun yaşandığı ve zaman zaman aklıselimin önüne geçtiği bu topraklarda, kutuplaşmanın ve ayrışmanın her köpürüşünün bedelinin hep birlikte çok ağır ödendiğidir. Bunu önlemek için atılacak en küçük bir adım için dahi hiçbir zaman çok geç olmayacaktır düşüncesindeyim.

Not: Adnan Menderes'in eşine mektupları ise Nuriye Akman tarafından " Elli Kelime / Adnan Menderes'ten Berin Menderes'e Yassıda Mektupları " adı ile kitaplaştırılmış.

 
Toplam blog
: 129
: 1104
Kayıt tarihi
: 12.06.06
 
 

Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F mezunuyum. Yüksek Lisans diplomalarımı G.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü'nd..