Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Gülüm Çamlısoy

http://blog.milliyet.com.tr/

04 Mart '20

 
Kategori
Deneme
 

Kelimeler ve Oğuz Atay

Anlamsızlığa anlam yükleyen beyhude arayışın yörüngesindeki istirhamı ve söz öbekleri cahilce bir c/esaret ile biçimleniyor. Irkı var ya da yok sözcüklerin lakin katıksız rahmeti ile özet geçtiğim hayatın sıradanlığı mevcut sözcüklerin can çekiştiği boşlukta bir hayat öpücüğü ile de kalemin kerameti.

 

Tonlaması akla aykırı ve kimliğin darbeleri ne de olsa sarnıçta saklı gölgeler ve bağnaz bir yargıyı mimleyip de ayın döngüsüne sığınan binlerce yıldız gibi.

 

Bir yüklemse irdeleyen ve kuş bakışı bir özlem ne de olsa öznenin gizemine vakıf tüm emir kipleri artık dolaylarında tümlecin esrarlı bir sessizlik de mevzu bahis yine de öngörülen sayısız yeis ile kucaklaşıyor evren ve solan güne satırlar bahşediyor yüce Yaratan.

 

Bir bir de kırpıyoruz her ayrıntıyı ve hâsıl olan o coşku elbette çoğalan rahmet ve ismi olmayan kahramanlar ç/ağlayan gökte konaklayan yorgun tayfası bilinmezin.

 

Nehrin akışına ket vuran belki de soytarı bir sitemde biçimlenen azamet gibi ve irkilip de günün doğumuna bir rivayet yükleyen mağara adamlarından günümüze uzanan o kuşak çatışması ve işte yolculuğun da başladığı o merkezde buluşan ve bütünleşen yetiler ve de tanımsızlık, sözcük ırkında nesil farkı olarak addedilen çağrışım bir frekansı tutmayan yürek dalgaları.

 

Gözün de alametifarikası ayrıcalıklı iken tümden gelen çağrı en ufak ağrı eşiğinde giyiniyoruz cümleleri ve endamlı sözcükler aşka buyur eden bir dokunulmazlık ile rücu ediyorlar günün kırıntılarını ve de kalıntılarını süpüren yürek işçisi vasfıyla ömrü ve duyguları ören yazar azığa alıp da dününü atıl yüreklerin bakir sunumunda bir bir nüksediyor şiiri körükleyen duyguların da hakkını verip.

 

Bir övünç kimi zaman.

 

Belki de ayrık otu yalnızlığın mabedinde dolduruşa gelen şair gözünü sakınmadan açığa alıyor tüm haris gölgeleri ve sevginin hutbesinde tapınıyor rahmete aşkın kızağında kayıyor bazen sağanağın aymazlığında sürükleniyor ve bedeli ne olursa olsun sevmekten ve yazmaktan asla vazgeçmiyor.

 

Bir öğreti işte kelamın cebelleştiği zulüm ve nice önyargı ne de olsa obsesif düşler birer gerçeğe denk düşüyor ve tüm psiko-sosyal ayraçlar hükmediyor hayata ve zamana üstelik maması akışkan üstelik aşkı doğurgan ve izdihamı da yürek burkan.

 

Bir beyit kadar kısa belki de şairin özne olduğu o çağrı ve yeniden derliyor ömrü yeniden denklere yerleştiriyor içindeki parçaları ve bir martaval sonlanıp bir ihtişam biçimleniyor ne de olsa kürediği duyguların varlığına binaen yaşayıp seviyor ve kümülatif dilekçeleri yakıp da kızışan ortama huzur getiriyor sevginin gücünde birleşen sayısız insan üstelik bihaber bunca rahmetin uzantısında yeni bir hayata dokunmaksa anlam olmanın heyecanı…

 

Adlandırılamayan ne varsa: düne ait ve yarını ören.

 

Bir anda hâsıl olan coşku kimi zaman tetiklenen yalnızlık ve örüntüsü yalnızlık olarak addedilse de çoğalan bir ikram ve sayaç deli gibi atıyor ve hizaya geliyor insanlık en çok da insanlıktan çıkan arayışın muadili iken öznesi saklı eylemler tuzağa düşen bir cinnet belki de cennet yolunda atağa geçen yüreğin de ifşa ettiği tümden gelen bir hezeyan bazen kürediğimiz bazense küstüğümüz genelde bağışıklık kazanıp bağdaş kurduğumuz minval.

 

Soytarı imler tefekkürde ve insanlık hidayet yolunda…

 

Elemin ön görüsü olurken bu arayış şairin çığlığı nüksediyor gecenin kirli bedeninde dokunan her dize arınıyor ve arıtıyor de hem yalnızlığını güncelliyor şair hem de tevekküle doymadığı yolculuğuna ivme kazandırıyor elbette arayışın her anında bir arınma seremonisi adeta çığlıkları şiirin.

 

Göğün tentesinde kuluçkaya yatan dizeler ve ön görüsü illa ki aşk olan o serzeniş ne de olsa şairin sökük cüppesinde solan mevsim gibi ışıyan günün de rahmetine vakıf bir coşku.

 

Kümelenen her köşe başında şafağı atan dolunay bile bir pekiştireç kadar hizaya getirdiği evreni de kutsuyor kendince ve kuram dışı bir illetmişçesine günü kürüyor hazan ve hüznü içiyor zaman üstelik mekânsız bir yolculuğun da son durağına gelene kadar saklı tutuyor niyazını ve içten içe eriyen yorgun deyişler nihayetinde tepe noktaya ulaşıyor.

 

Elbette şair ölürken son hıçkırığına sığdırdığı şu cümleler gibi akıyor çatısı evrenin:

 

‘’Bir kenara ittiler beni; işimiz acele, seni bekleyemeyiz dediler. Ve ben bu kötü hayatı sanki doğmadan önce de yaşamıştım; kendime yakıştırdığım yaşantıları doğmadan önce okumuştum.’’

 

Ve binlerce kelime Oğuz Atay’a rahmet okurken bilmek de kelimelerin ırkı, dili ve cinsiyeti olmadan hayatımıza da nasıl bir ışık tuttuğunu asla yadsıyamazken:

 

‘’Kelimeler, bizi gerçeklerden uzaklaştıran küçük tuzaklardı.’’

 

İyi ki de düştük bu sayısız tuzağa ve de hamt ettik ne de olsa ruhun uzlaştığı bir sunumdu kelimelere ve sevgiye sığınıp da alt ettiğimiz nice zorluk ve elde olmadan içine düştüğümüz bu devasa aşk…

 

 

 
Toplam blog
: 216
: 117
Kayıt tarihi
: 22.08.13
 
 

Yazmaya gönülden sevdalı, kendini her daim geliştirmeye çalışan, öğrenci ruhlu biriyim. Mesleğim ..