Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '08

 
Kategori
Güncel
 

Kelle-paça...

Kelle-paça...
 

Övünmek gibi olmasın ama <ı>(Kayseri’li olduğum için :) değil tabi) 81 vilayetimizin tamamını gördüm. Türkiye’deki tüm ana arter yolların hepsini ve diğer yolların da hemen hepsine yakınını kullandım.

Sözün özü, Türkiye’de görmediğim yer yok sayılır.

Şimdi bana deseler ki <ı>“Sana bir haftalık tatil ikramiyesi çıktı, nereye gitmek istersin” diye, ben gider Van Gölünün kenarında Edremit’e otururum.

Akşam, Nemrut dağı ile Süphan dağının arasından gün batımını seyretmek bir başka keyif verir.

Ayrıca; Anatolia (Aklımda yanlış kalmamıştır umarım) lokantasının bahçesinde, bir taraftan Van gölünü ve batan günü seyrederken, parmaklarınız yana yana kaburga yemenin ve arada bir de parmakları yalamanın da bir başka keyfi var…

Zigana geçidinden geçtikten sonra Trabzon’a doğru inerken, özellikle Hamsiköy’de, doğayı seyre dalarken sütlaç yemenin keyfi!...

Eskilere doğru şöyle gidiyorum da, Mersin’de Kemal’in lokantasındaki lagos balığının tadına doyum olur mu? Ne kemal kaldı, ne lokantası. Ama Lagos balığı yine mersinde lezzet alarak yenir.

Gaziantep’te İmam Çağdaş’ın lokantasına hiç uğrayanınız var mı?

Urfa’da oturuyorsunuz sokak üstündeki lokantanın alçak taburesinin üzerine. Alıyorsun önüne doğrama tahtasını, söylüyorsun çöp şiş ciğerinizi. Bir taraftan ciğerinizi, beklerken, diğer taraftan kendinize bir güzel yeşillerden, kuru soğanlardan, sarımsaklardan dürümünüzün içene öteberi hazırlıyorsunuz. Ciğerin tadı bir tarafa, orada oturup beklemesi, beklerken de kendi kendinize yaptığınız hazırlık bir başkadır.

Cizre’de Nuh Peygamberin mezarının oralardaki lokantada yiyeceğiniz köfte… Ya da perde pilavı…

Veya…

Gitmişiniz Bağdat’a… Tabi o bir zamanlar Bağdat’ın Bağdat olduğu günlerde. Oturmuşsunuz Dicle nehrinin kenarında, özel olarak pişen <ı>mezguf balığının tadı…

Tahran’da Gülistan lokantasının kademeli, gül ile bezeli bahçesinde, ağzınıza götürürken nefesinizden eriyecek şiş kebabınız veya ora deyişi ile “Tike kebabı”nın tadı…

Taşkent’de Mirzalim Bey’in bağ evindeki tandırda pişmiş güveci elinizle yerken…

Güzelliklerin yanında başka şeyler de var tabi…

Örneğin, Bankok’da yüzen şehirden, eğer tedbirli davrandınız da getirdiğiniz barbunya pilakisini otelinizde yemek için geçen zamana kadar karnınız aç dönebilirsiniz.

İtalya’da bana göre ya pizza, ya piliç kızartma, o da olmadı ancak makarana yiyebilirsiniz. Uzun gitmedinizse, tamam, ama uzun gittinizse bıkarsınız.

Dışarıda doymak için çok çaba sarf edersiniz ama kendi ülkenizin her yerinde bir lezzet vardır. Her yörenin kendine özgü damak tadı ile ortaya çıkardığı yemek türü vardır.

Mesela…

Bu yazımı Kahramanmaraş da oturan veya Kahramanmaraş’lı biri okursa bilecektir.

Uzunoluk Caddesinden yukarı doğru çıkacaksınız. Sütçü imam çeşmesini de geçtikten sonra sağa döneceksiniz. Hemen döner dönmez sağ tarafta bir lokanta… Eğer bugün kapanmadıysa tabi… Hemen her saat açıktır…

Gireceksiniz içeri ve <ı>“Bana bir paça çorbası” diyeceksiniz.

Şöyle bol sarımsaklı ve sumak ekşisi eklenmiş…

Arkasından bir kâse daha…

Öyle bir kâse ile tadına varamazsınız.

Sonra bir de <ı>“Kelle” isteyin. Ama bir <ı>“Bütün” olsun…

Siz <ı>“Kelle”yi, yani <ı>“Baş”ı afiyetle yiyiniz. Size tarif ettiğim bu <ı>“Kelle-paça” lokantası halen duruyor mu bilemem. Burada yediğiniz kele-paçanın lezzetini bir başka yerde kolay kolay bulamazsınız.

Hem en rahat kelle-paça yiyeceğiniz bir yerdir burası. Buraya <ı>“Baş” takımı gelmez. Onlar için lüks sayılmaz. Ama sizin için çok rahat yerdir, istediğiniz gibi yersiniz. İsterseniz <ı>“Baş” gibi yersiniz, isterseniz <ı>“Ayak takımı” gibi…

Yani…

<ı>“Ayak takımı”nın en rahat <ı>“Baş” ya da bir başka deyişle <ı>“Kelle” yiyeceği bir lokantadır.

Şimdi bana "Nereden çıktı kelle-paça" muhabbeti diye sormaya hakkınız var mı?

Bana göre yok da, yine de merakınızı gidermek babından...

Sadece aklıma düşürdüler "Ayak-baş-takım" filan derken...

24 NİSAN 2008

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..