Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '09

 
Kategori
Güncel
 

Kemal Sunal’ın Alevi olduğunu bilsek, bundan ne gibi bir zararımız olurdu

Kemal Sunal’ın Alevi olduğunu bilsek, bundan ne gibi bir zararımız olurdu
 

Artık sürdürülemeyeceği anlaşılan bir düzenin elindeki son koz, değişimin felaket getireceği korkusunun yayılmasıdır.

Değişim her zaman bir risktir ve yeni kurulacak dengeden kimin karlı, kimin zararlı çıkacağını bilemezsiniz. Değişim öyle bir korku yaratabilir ki, hali hazırda durumundan memnun olmayan bile, değişimin kapıya dayandığı an, alışkanlıklarının değişecek olmasından ya da durumunun daha da kötüleşecek olma olasılığından korkar ve geri adım atabilir. O an, tam bir psikolojik denge anıdır ve eski düzenin, statüko kanadının “o an”a dair özel taktikleri vardır.

Bugün, bir blog yazısı aracılığı ile okuduğum Yılmaz Özdil’in yazısı, tam da o kıvamda bir yazıydı. Yazı, insanları mutlu, mesut günlerini terk etmemeye davet ediyor ve gelecekten korkmalarını salık veriyor.

Yazıdan kısa bir pasaj aktaralım;

“Ya bugün?
“Siz kardeş mardeş değilsiniz, kapışın, birbirinizin gırtlağına çökün”
diyenleri alkışlıyoruz artık.
*
İnek Şaban mesela...
Mezhebi neydi acaba?
*
Alevi miydi, Sünni miydi Ayhan Işık? Kürt müydü, Çerkez miydi dersin Sadri Alışık? “Şakayla karışık” sormuyorum bunları... Kaçımız biliyordu “hepimiz”in yüreğini sızlatan Sami Hazinses’in aslında
Ermeni kökenli olduğunu?
Hiç merak eden olur muydu?” Yılmaz Özdil, 22.Kasım 2009/ Hürriyet

Yazının tümünü de okusanız çok farklı bir söylem yok. Özeti şu; Biz bu topraklarda, bugüne kadar kardeş kardeş yaşarken ve kimse kimsenin milliyetini, dinini ve mezhebini merak etmezken, bugün ne oldu da bu etnik ve inanç ayrımının pençesine düştük?

Sayın Özdil her zamanki gibi, hoş bir göz boyama ya da el çabukluğu becerisi gösteriyor.

Birkaç soru geldi aklıma yazıyı okuyunca. Blogumuzdaki Özdilseverlerden bazıları bu sorularımı ona iletirler belki de…

En çok şunu merak ettim; Sahi biz neden Kemal Sunal’ın alevi olduğunu bilmiyorduk? Aliye Rona’nın, Ayhan Işık’ın, Kenan Pars’ın, Nubar Terziyan’ın, Vahi Öz’ün, Sami Hazinses’in Ermeni, Adile ve Selim Naşit’in Rum olduğundan haberimiz yoktu?

Kemal Sunal evinin kapısında, "bu evde bir kızılbaş oturuyor" mealinde kırmızı çarpı işareti görmek istemediği için, Aleviliğini gün yüzüne çıkarmak istememiş olabilir mi?

Ya da diğer Ermeni kökenli sinema sanatçılarımız, derin devletin provokasyon listesinin başında yer almamak için, etnik kökenlerin göz önünde olmasını istememiş olabilirler mi?

Kemal Sunal’ın ün kazanmaya başladığı ve Türk sinemasında öne çıktığı yıllarda, bu ülkede Maraş ve Çorum katliamlarının yaşanmış olması, onun bu kimliği gizlemesine gerekçe olmasın sakın.

Ya da ülkenin azınlık gruplarına mensup sinema sanatçıları, her an tekrarlanabilecek 6-7 Eylül olaylarından, Varlık Vergisi uygulamalarından çekindikleri için, Türk’ten daha Türk gibi görünmek zorunda kalmış olmasınlar?

Sahi, biz Kemal Sunal’ın Alevi olduğunu bilsek, bundan ne gibi bir zararımız olurdu? Aksine Alevilere ön yargılı milyonlarca Sünni en azından Kemal Sunal sayesinde Aleviler hakkında sahip oldukları bilgilerin neredeyse tamamının yanlış olduğunu fark etmez miydi? Kemal Sunal Alevi kimliğini ifade edebilse, sahip olduğu pozisyonu Alevilerin ve Sünnilerin birbirini anlayabilmesi için kullansa kötü mü olurdu? Bugün Arif Sağ'ın, Sabahat Akkiraz'ın Alevi inancına sahip, İbrahim Tatlıses'in, Rojin'in Kürt kökenli, Hayko Cepkin'in Ermeni kökenli olduğunu bilmek, bizlerde bir rahatsızlık yaratır mı? Ya da yurtdışındaki Türk sanatçıların, örneğin Fatih Akın'ın Türk kimliği ile ön plana çıkmasında bir mahzur var mı?

Aynı şey, diğer azınlıklara mensup sinema sanatçıları içinde söz konusu olmaz mıydı? Belki o zaman, toplumumuza yerleştirilmeye çalışılan o Ermeni ve Rum düşmanlığı bir nebze bertaraf edilmez miydi? “Ermeni dölü” küfrünü ederken insanların aklına, Ayhan Işık, ve Aliye Rona gelse, bu sayede ağzından çıkan o kelimelerden utansa, bu sanatın birleştirileceğine bir örnek olmaz mıydı?

Biliyoruz ki, bu ülkede insanların, etnik kimliklerini, inanç farklılıklarını gizlemelerinin sebebi, insanlar arasında düşmanlık yaratan kimliklerinden sıyrılıp, toplumun önünde sadece insan sıfatı ile sahne alma isteği değildi. Bahsi geçen sanatçıların neredeyse hemen hemen hepsi o olgunluğa ve bilince sahip insanlardı muhakkak. Ama ne yazık ki, bizim onların kimlikleri hakkında bilgi sahibi olmamamızın sebebi, onların bu kimliklerini gizlemek zorunda kalmış olmalarıdır. Ki sırf bu sebep bile, onların kimliklerinin üstünün örtülmesini olumlu değil, olumsuz bir noktaya taşır.

Etnik kimlikler ve inançlar, insanlar arasında ayrım yaratma potansiyeli taşıyan değerler olduğu kadar, aynı zamanda beraberinde ciddi kültürel zenginlikler taşıyan unsurlardır. Bu kimliklerin, kültürel öğe olmanın dışına taşıp, siyasetin alanına girmesi ne kadar tehlikeli ise, siyasetin bu kimlikleri ezip geçmesi de bir o kadar tehlikelidir. Her iki adımda faşizmin sınırlarına girer.

Bahsi geçen sanatçılarımızın kimlikleri hakkında yeterince bilgimizin olmaması ne yazık ki, ikinci tür faşizm sınıfına girmektedir. Yani devletin ve siyasetin bu kimlikleri ezip geçmesinin.

Bu nedenle sayın Özdil’in derdi, sanatçıların insan sıfatlarının, etnik ve dini kimliklerinin önüne geçmesi değil. O bu ülkenin tek tipleştirici, tüm farklılıkları budayıcı yapısının ortadan kalkmasından rahatsız. O herkesin birbirini Türk ve (Sünni) Müslüman bildiği ve toplumsal zenginliklerin budandığı, çorak bir Türkiye’den taraf.

Bunun için Yeşilçam nostaljisine sığınıp, bu toprakların yeniden zenginliklerini fark ettiği bir kulvara girmesine engel olmaya çalışıyor. Statükonun sözcüsü olmak, bunu gerektiriyor.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..