Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '10

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Kemer 6

Kemer 6
 

Kemeraltı'na her gittiğimde, hayatın sıradanlığı içinde, mekânların da sıradan olduğunu düşünüp, bakıp ama görmeden geçerdim.
Son okuduğunuz roman, hocanıza aitse -Hidayet Karakuş / Şeytan Minareleri- ve romanda Sivas Katliamı ile birlikte İzmir Kemeraltı tüm ayrıntılarıyla anlatılıyorsa, romanın etkisinden sanırım; girişte soldaki çınar ağacının fotoğrafını çekerek girdim bugün Kemeraltı’na.

Kemeraltı büyük, canlı bir anakonda demiş Sn. Karakuş romanında.
Bütün hanlarından, otellerinden bahsetmiş. Ki hep dikkatimi çeken, her önünden geçtiğimde baktığım, Şükran Oteli’dir. Bugün onu bu haliyle bakımsız, harap, görmek hoş değil ama… Amanın sonunu tahmin ediyorsunuzdur sanırım.

Kemeraltı’nın içinde, geniş avlulu çarşılar var. Abacıoğlu Hanı, Piyalepaşaoğlu Hanı, Arap Hanı, Kızlarağası Hanı…
Kızlarağası Hanı en sevdiğim han. Antikacıları, halıcıları, takıcıları ve çayhaneleri ile oranın çekim gücüne dayanamıyorum.

Abacıoğlu Hanı restore edilip, sergi salonu yapılmış.

Han duvarları; taştandır, taştan…


Resim sergisi vardı ve güzeldi. Öyle yorgundum ki; -öncesinde bin kilometre yürüdüyseniz elbette yorgun olursunuz, - o yüzden bu resimlerin hangi sanatçıya ait olduğunu söyleyemeyeceğim, üzgünüm.

Tavsiye: İzmir’de oturuyorsanız, bu güzel resimleri görmeye gidebilirsiniz.

Abacıoğlu Hanı restore edilmiş edilmesine de; kardeşim her iş mi yarım olacak! Eleştiri getirmekten bıktım artık. Yerdeki tahtalar leş gibiydi. Zamanın tortusu üzerinde olduğundan; rutubetli, havasız ve ekşi bi kokusu vardı. İnanın bir an önce çıkmak istedim güneşe ve kalabalığa.

Kalabalık ki, ne kalabalık…

Sadece insanlar mı? balkonlara tenteciler, sünnet kıyafeti satıcıları, kına gecesi kıyafeti satan dükkânlar, gelinlikçiler, kolonyacılar, nikah şekercileri, enfiyeciler, ayakkabıcılar, çorapçılar, hangi birinin fotoğrafını çeksem şaşırdım.

Fotoğraf çekerken, insanların kişiliklerini de anlıyorsunuz. Bazıları çaktırmadan poz veriyor, bazıları tam çekerken özellikle, önünüzden geçiyor –pisss kabaaa- bazıları “ne çekiyonn film mi yapcannn?” diyor. Ben de “evettt bildinizzz, alın verin ekonomiye can verin, kısa filminizi yapıp, facebookta paylaşcam. Paylaşmayı çok severim. Her paylaşımda çoğalırız abiler…” dedim. Tabii derim…

Genelde Kestane Pazarı’nın oradan, slalom yaparak yürürüm. Bugünse Kemeraltı’nın ana caddesinden yürüdüm.Tekstil sanayi “çılgın Türkleri” unutmamış. “hop dedik karşında Türk var, çılgın Türkler” v.b sloganlı tişörtler üretmiş müteşebbislerimiz.

Ben çıldırmamış bi vatandaş olarak gülümseyerek, sadece fotoğrafını çektim.

Kızlarağası’nın arka kapısının karşısında yeni bi balıkçı açılmış. İspanyol şarkıları eşliğinde, midye, kalamar ki, -gözlerin parlamasına sebep olan, cana can katan ikili- ve diğer balıklar missss gibi kokular eşliğinde servis ediliyordu. Bu nefis kokulara can dayanır mı? Cevap veriyorum: dayanmaz. Oturduk, elimiz mahkûm. Oturmamak günah. Ben günah işlemekten korkan, sevap işlemeye meyilli bi insan olduğumdan, hemen mideye gönderdik. İyi etmişiz. Yaradı hakikaten de…

Bana “ya fiyatı, ya fiyatı, paylaşımcı blogger” derseniz, bende “çok uygun çok uygun, gelip burayı ziyaret edin, ” deyip sevaba girmenizi öneririm.
Kemeraltı’ndan çıktıktan sonra ne yapılır? Tabii ki kitapçıya uğranıp, bi kitap kapılır. Aceleyle eve gelinir.
Çay demlenir…
Daha ne yapılacaktı ki?

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..