Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '06

 
Kategori
Haber
 

Kenan Doğulu ileriyse vallahi de ben geriyim, geriii !!!

Kenan Doğulu ileriyse vallahi de ben geriyim, geriii !!!
 

Geçen gün bir çift tanıdım. Bebekleri doğduğu günden beri, evde İngilizce konuşuyorlarmış. Çocuk, ana dili olarak Türkçe yerine İngilizce öğrenecekmiş ve hayatı kurtulacakmış. Tabi ne terbiyem, ne ailemden aldığım görgü ve edep-erkan bilgim ne de medeni kaygılarım; bu garabet insanlara içimden geldiği ve hissettiğim gibi cevap vermeme müsaade etmedi. Keşke etseydi...

Son Almanya seyahatinde, eşimle birlikte Germanwings adlı bir Alman havayolu şirketiyle uçtuk. Uçağa girdiğimizde Almanca karşılandık, inerken Almanca uğurlandık. İstanbul ile Köln-Bonn arasında geçen yaklaşık üç saatlik zaman zarfında zorda kalmadıkça hiçbir kabin personeli bizimle İngilizce konuşmadı. Havaalanlarında öyle, şehirlerinde, mağazalarında, alış-veriş merkezlerinde, çarşılarında- pazarlarında aklınıza gelebilecek her yerde, pek çoğu gayet iyi bildiği halde ne İngilizce ne de bir başka yabancı dil konuşmazlar. Çünkü onlar Alman'dır ve Almanca konuşurlar.

Geçtiğimiz aylarda, Fransız Cumhurbaşkanı Chirac uluslararası bir toplantıya katıldı, Avrupa şehirlerinden birinde. Toplantı konuşmacılarından birisi de kendi devletinin bir bakanı ya da üst düzey bir bürokratı bir başka Fransız idi. Söz konusu bakan/üst düzey bürokrat konuşmasına başladı. Başladı ama Fransız Cumhurbaşkanı küçük dilini yutmak üzereydi. Çünkü kendi bakanı Fransızca değil İngilizce yapmaktaydı uluslararası toplantıdaki konuşmasını. Nasıl olabilirdi? Şerefli ve onurlu bir Fransız, nasıl olur da kendi diliyle değil İngiliz diliyle konuşurdu? Daha konuşma sırasında kendisine bir not gönderdi ve konuşmasına Fransızca devam etmesini istedi. Bakan, Cumhurbaşkanından gelen bu uyarıyı dikkate almayınca da tüm dünya medyasının ve kamuoyunun gözleri önünde Fransız Cumhurbaşkanı toplantıyı terk etti. Ne kadar gerici(?) bir davranış değil mi?

Bizim Başbakan'ın, belki de takdir ettiğim tek bir özelliği vardır. O da tüm uluslararası münasebetlerinde Türkçe'yi kullanır. Gerçi O, İngilizce bilmediğinden yapar bunu ama ister-istemez de dik ve bana göre şahsiyetli bir duruş sergilemiş olur, en azından dil konusunda.

Efendim dil çok önemlidir. Dil, milletler hayatının namusudur. Dilini kaybeden milletler tarih sahnesinden silinmeye mahkumdurlar. Bırakınız bu yabancı dil fetişizmini, İngilizce saplantısını. Kendi dilinizi bu kadar da hor görmeyiniz. Sizin bu hor gördüğünüz dil binlerce yıllık bir geçmişin akarsu yatağıdır. Bugün hala Romanya'nın Transilvanya bölgesinde yaşayan, Runik yani Göktürk dili ile yazan ve Macarca'nın bir lehçesi halini almış olan dilleri ile Sekel Türkleri, binlerce yıl öncesinin alfabesini kullanmaktadırlar. Bu kadar da köklü ve soyludur.

Sizin beğenmediğiniz bu dil, dünyanın en geniş coğrafyasına yayılmış olan üç-beş tane dünya lisanından birisidir. Çin sınırları içinde kalan ve Çin yönetiminin "Sincan Özerk Bölgesi" uydurma ismiyle anılan Doğu Türkistan Cumhuriyeti topraklarından başlayıp bütün bir Orta Asya'yı, Ortadoğu'yu, Kafkasları, Hazar Bölgesini, Kızıldeniz ve körfez bölgesini, Karadeniz'in kuzeyini, pek tabi ki Anadolu'muzu, Balkan topraklarını, bütün bir Akdeniz havzasını, Viyana-Arnavutluk-Adriyatik denilen coğrafyaları etkisi altına almış, bir kuşak dil hinterlandıdır. Bugün dahi Adriyatik kıyılarından doğuya doğru yola çıkan bir kişi, Çin'deki Doğu Türkistan topraklarına kadar biraz zorlanarak da olsa , her coğrafyada meramını anlatacak kadar lisan problemi çekmeden seyahat edebilir. Şüphesiz ki bölgelere göre ağzılar, lehçeler farklılık gösterir. Ama her biri öz be öz Türkçe'dir.

İnsanlarımız, bizler, çocuklarımız, her birimiz pek tabi ki yabancı lisanlar da bilmeli ve öğrenmeliyiz. Pek tabi bir lisan bir insan, iki lisan iki insandır. Ama dil öğrenmek demek, dil bilmenin faydalı ve gerekli olduğunu savunuyor olmak, yabancı dil fetişisti olmayı gerektirmez. İngilizce ile yatıp İngilizce ile kalkmak ise sizin bundan anladığınız; hiç kusura bakmayın efendiler ama ben kör cahil olmayı tercih ediyorum.

Kendi dilini hazmedip, kendi dilini özümseyemeyenlerin; bir yabancı dile gerektiği şekilde vakıf olabileceklerini de, ayrıca hiç ama hiç düşünemiyorum. Önceki yazılarımdan birinde de değindiğim gibi Simon Winchester'in, Türkiye'de Sabah Yayınları'ndan tercümesi çıkan, Dahi ve Deli adlı kitabını her birinize şiddetle tavsiye ediyorum. O İngiliz'lerin dillerine sahip çıkma çabaları, meşhur büyük sözlüklerini oluşturma gayretleri ve tabi ki emperyalist ve sömürgeci kültürlerinin de motor gücü ile dillerinin bugün geldiği nokta. Ve bunun karşısında Kenan Doğulu gibi büyük sanatçılarımızın ve emsali pek çok örneğin, bilinçsiz ve güdülen, absürd ve talihsiz yaklaşımları.

Yazık ki ne yazık. Vahim ki ne vahim.

Benim de beş yaşında bir oğlum var. Devam ettiği, özel kolejin ana okulunda, daha bu yaşta İngilizce öğrenmeye başladı. Ama bunun yanında, hatta bundan önce Arif Nihat şiirleri, Atilla İlhan mısraları, Dede Korkut hikayeleri, Hoca Nasreddin Fıkraları, Yunus deyişleri, Atatürk marşları, şarkıları da öğrendi. Hem de kendi öz, anasının sütü gibi helali olan, güzel diliyle. Daha dört yaşında "ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü" nü okuyor ezberden, "Atatürk ölmedi, yüreğimde yaşıyor" u söylüyordu gönülden. "Ar yu siliping, ar yu siliping, ding dang don" u değil.

Biraz daha büyüsün, ilk gönül verdiği kıza, Kaptanca ilan-ı aşk etmesini de öğreteceğim: "Ben sana mecburum bilemezsin, adını mıh gibi aklımda tutuyorum" demesini yani. Alıverebilmesini gönlünü, sevdiğinin. "Ay lav yu ay lav yu, du yu lav mi yes ay du" şaklabanlığını değil yani.

(İngilizce yazım ne kadar berbat değil mi, cehaletin gözü kör olsun ne yaparsınız? Kenan Doğulu kadar olamadık maalesef, anforçinitli yani, şışşş....)

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..