Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '20

 
Kategori
Siyaset
 

Kenan Evren’in Kurbanlığı (2)

Kenan Evren’in "noterler kapalı olduğu için kesilemeyen kurbanlığı"nın hikayesinden sonra, sıra kurbanlığın yolunun neden notere düştüğüne gelmiştir.

* * *

CHP’nin 6 ok'u, Kenan Evren’in Kurbanlığı...

6 Ok ile ilgili hikayeyi CHP’nin web sitesinden aktarıyoruz :

“1927 yılında 'Cumhuriyetçilik', 'Halkçılık', 'Milliyetçilik' ve 'Laiklik' CHP’nin dört temel ilkesi olarak benimsenmiştir. 1935 yılında 'Devletçilik' ve 'Devrimcilik' ilkeleri de eklenerek, Partinin ilkeleri altıya çıkarılmıştır. Partinin amblemi olan 6 Ok, bu ilkeleri simgelemektedir." (1)

...

Yazı dizisinin ilk bölümünde yazılanları hatırlarsak :

- 1924 Anayasası, Madde 2 : "Türkiye Devletinin dini, Din-i İslâm'dır."

- 1928 yılında yapılan bir değişiklikle, Türkiye Devleti’nin resmî dili Türkçedir ve “Din-i İslâm” ibaresi kaldırılmıştır.

- 1937 yılı 5 Şubat'ında yapılan diğer bir değişiklikle : “Türkiye Devleti cümhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır. Resmî dili Türkçedir. Makarrı (başkenti) Ankara şehridir.” (2)

...

Bunlarla ilgili, bizde hemen hemen hiç tartışılmayan noktalar vardır.

Örneğin :

“...Nedense, 'bir partinin sembolü olan bu ilkeler, niçin bütün ülke için bağlayıcılığı olan anayasaya girer ?' diye kimse soru sormamaktadır...” (3)

Neticede Laiklik ilkesi 1937'de Anayasanın bir maddesi haline gelmiştir.

Gelmesine gelmiştir de, 10 yıl gibi kısa bir süre sonunda (1947’de) başta CHP’liler olmak üzere, (keyfi) Laiklik ilkesinin uygulamasına tüm yurtta şikayetler başlamıştır.

Peki CHP’liler şikayet için neden 1947 Yılını, 7.Kurultayı beklediler ?

...

1946 yılına kadar (1923-1946) Tek Parti yönetiminin keyfini süren CHP’liler, iç ve dış şartların zorlaması sonucu 1946’da çok partili siyasal yaşama geçmek zorunda kalırlar.

Ülkede Çok Partili Siyasal yaşama geçilir de, Muhalefet Partileri sesini yükseltmez mi ? Elbette yükseltir.

CHP, zoraki bir şekilde çok partili siyasal hayata geçecektir; ancak bir serbest seçimle iktidara gelmesi mümkün değildir. Bunun için CHP’liler her yolu deneyeceklerdir.

Örnek :

“Açık oy, gizli tasnif (sayım)".

Yani oylar, CHP’li yöneticilerin ve jandarmanın önünde açıkça herkesin görebileceği şekilde kullanılacak; sayım ise gizli (kapalı kapılar arkasında) yapılacaktır.

...

- Ya hu, olur mu öyle şey ?

Bektaşi’nin abdest almadan namaz kıldığı görenler, Bektaşi’ye sorarlar :

- “Baba erenler, abdestsiz namaz kılınır mı ?”

Bektaşi cevap verir : “Ben kıldım oldu!”

...

“Ben yaptım oldu!” anlayışı ile, 5 Haziran 1946’da yapılan seçimde: CHP 403 ve Demokrat Parti 54 milletvekili çıkaracaktır.

Bu sonuçlarla ilgili şiddetli tartışmalar yaşanır ve bu tartışmalar, gelecek (1950) seçiminde (seçim) usullerini değiştirecektir.

14 Mayıs 1950 milletvekili seçimleri : (bugün olduğu gibi) "Gizli oy, Açık Tasnif (sayım)" usulüne göre adli denetim altında yapıldı. Demokrat Parti ezici bir çoğunlukla, 487 milletvekilliğinin 408'ini kazandı.

...

Tek Partili (keyfi) Devlet Yönetim anlayışına / uygulamasına bir de örnek verelim :

" 'Darbe Yapalım Cumhurbaşkanım'

(1950 seçimlerindeki) Sonuçlardan rahatsız olan komutanlar, İnönü'ye 'Cumhurbaşkanı isterse 'seçimlere komünistler hile karıştırdı' deyip, sonuçlara müdahale edelim' mesajını yolladılar." (4)

* * *

Bu açıklamalardan sonra, sözü artık (1947 Kurultayındaki) CHP Milletvekillerine ve Delegelerine bırakalım.

CHP - 7.Kurultayı, 2 Aralık 1947.

Kayseri Delegesi (Şükrü Nayman) : “...Savaştan sonra, ABD ve Avrupa radyolarında dini konferanslar verilir ve kiliseler dolup taşarken, Türkiye’de 'iftar sofraları yerine, içki masaları, sabahlara kadar kadınlı erkekli briç ve poker partileri yapmanın yenilik olarak kabul ediyoruz ve övünüyoruz..." (Kurultay Tutanağı, sy.451).

Maraş Delegesi (Dr. Emin Karpuzoğlu) : "...Gaye ve hedefimiz CHP'yi yaşatmaktır... Fakat... eski zihniyetin ve geleneğin mütehakkim savcılarının, CHP'yi sırtlayarak kurtarıcı rolünü oynamak isteyen fena itiyat (alışkanlık) ve zihniyet müdafilerinin (savunucularının) yürüdükleri yolların heyelan halinde olduğunu görmelerini ve sezmelerini gönül isterdi... Belki burada haykıracaklardır : 'irtica hortluyor, vatan tehlikede, rejim gidiyor' diyeceklerdir. Fakat bunlar tamamen yalan, yaygara ve uydurmadır... Asıl irtica (edenler), bizi beşbin yıl evvelki güneş dinine ve ikibin sene evvelki İsa'nın havarilerinin hurafe ve safsatalarına götürmek isteyenlerdir" (Kurultay Tutanağı, sy.453).

Milletvekili Sinan Tekelioğlu : "...Bugün memleketimizde kumar almış yürümüş, içki almış yürümüş, ahlâk tamamen tefessüh etmiştir (bozulmuştur). Dinsiz bir milletin memleketinde hiç bir korku kalmaz, yaşayabilmesi için bir mefhumdan korkusu olmalıdır. Varlığının devamı için bu mefhum lazımdır. Anaya, babaya, büyüğe itaat kalmadı, kimse kimseyi tanımıyor; ‘Allah nedir ?’ deyince, Allah’ın ne olduğunu bilmiyor, tanımıyor.” (Kurultay Tutanağı, sy.451)

* * *

CHP döneminde Diyanet İşleri Başkanlığında görev yapan Ahmet Hamdi Akseki (*), hazırladığı din raporunda bakınız nasıl feryat etmiştir :

“…Aradan uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen, Millî Eğitim Bakanlığının 430 no.lu kanunla taahhüt eylediği vazifeyi yapmamış, yapamamış ve Diyanet İşleri Başkanlığını yakinen ilgilendiren dinî vazifelerde istihdam edilecek hiçbir eleman vermemiş olması ve Başkanlığın da bugüne kadar din adamları yetiştirecek mesleki bir müesseseye sahip bulunmaması yüzünden, bugün memleketin birçok yerinde hakiki ve münevver bir din adamı bulmak şöyle dursun, camilerde mihraba geçerek, halka namaz kıldıracak, minbere çıkıp hutbe okuyacak bir imam ve hatip bile bulunmamaktadır…

…Yirmi altı seneden beri çocuklarımız hakiki bir din ve ahlak terbiyesinden mahrum olarak içi bomboş ve herhangi menfi (olumsuz) bir tesiri kabule müsait bir hâlde yetişmektedir…

Çocuklarımıza gerek mekteplerde ve gerek başka vasıta ile 26 seneden beri din ve ahlak aleyhinde söylenebilecek ne varsa hepsi söylenmiş, telkin edilmiş ve kıpkızıl bir dinsiz olmaları için her şey yapılmıştır. Bugünkü gençler komünist olmamışlarsa, bunu ailelerindeki kuvvetli din terbiyesine borçluyuz…” (5)

* * *

İki bölümde yazılanlar toparlanırsa :

- Kenan Evren damadına : "Oğlum, Kurban Bayramı yaklaşıyor. Bir imam bul, kendisine vekalet ver, kurbanımızı kesiversin" der. Ertesi akşam damadına sorar : "Ne oldu oğlum, kurban işini hallettin mi ?" Cevap, Kenan Evren’i şok eder : "Hayır baba. Bugün cumartesi, noterler kapalı, imama vekalet veremedim" der. Ülkece bu noktaya nasıl geldiğimizi okuyanlara bırakıyoruz.

- Laik anlayışta Din ve Devlet, birbirlerinin alanına müdahale etmezler. Din ve Siyaset, birbirinden tamamen bağımsız ve özerktir.

– Devlet, herhangi bir dinî tercihte bulunmaz, dini ve inancı kontrol altında da tutmaz. 

– Laik bir Devlette, Dini temsil eden kurumlar, inananlarına sorumluluk ve kişilik (ahlâk) kazandırır.

– Devlet, Eğitim ve Öğretim müfredatında, (öğrencileri-kişileri) kendi inançları dışındaki bir anlayışa - yola yönlendirmez.

...

Fransız Anlayışında Laiklik :

"Laik Sistemini kopyaladığımız Fransa'da, toplam 60.080 kamu okulu vardır. Katolik okul sayısı ise 9.097’dir. Toplam okul sayısı 69.175’dir. Kamu okullarında toplam 10.115.000 öğrenci vardır. Katolik okullarında ise 2.011.000 öğrenci vardır. Bunların toplamı ise 12.126.000’dir. Buna göre öğrencilerin (%83) devlet okullarında, (%17) ise Katolik okullarında okumaktadır. Yine ülke genelinde yaklaşık 250 çeşit dinî temele dayalı dernek ve merkezin gönüllü olarak Katolik okulların öğretim faaliyetlerine destek verdikleri söylenmektedir." (6)

...

Türkiye Anlayışında Laiklik :

"3 Mart 1924’de çıkarılan yasa gereği medreseler kapatılmıştır... 1926-1927’de sadece İstanbul ve Kütahya’da birer okul kalmış, 1929-1930 öğretim yılında ise tamamen kapanmıştır... 1926’da bir kısım din görevliliği kadroları kaldırılmış... 1927’de Şûrâ-yı Devlet’in aldığı bir kararla din görevliliği 'me’murîn' (memurlar) sınıfından sayılmayıp, bu karar uyarınca bütün elemanlar görevden uzaklaştırılmış, dolayısıyla İmam-Hatip Mektebi mezunları için din görevliliği cazip olmaktan çıkmış, bu görev tamamen fahrî olarak yürütülmeye başlanmıştır. 1927’de ortaokulların, 1929-1931 yılları arasında ilkokullar ile öğretmen okullarının programlarından din bilgisi derslerinin çıkarılması ve 1933’te İstanbul Dârülfünunu İlâhiyat Fakültesi’nin kapatılmasıyla, Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu’nun âmir hükmüne rağmen, tarihinde ilk defa ülkede örgün din eğitim ve öğretimi tamamen kaldırılmıştır." (7)

* * *

Sonsöz : İngiliz tarihçi Arnold Joseph Toynbee bakınız ne demektedir :

-"Başka bir medeniyetten teknik ögeler alan bir halk, o başka kültürü tamamen kabul etmeye mecbur olur. Çünkü o teknik öğeler, bir 'dünya görüşü' içindedirler". (8)

 

... 

www.canmehmet.com

...

AÇIKLAMA VE KAYNAKLAR :

(*) 1939’da Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı ve 1947-1951 döneminde de Diyanet İşleri Başkanlığı yapmıştır.

(1) https://www.chp.org.tr/haberler/chp-tarihi   

(2) https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/onceki-anayasalar/1924-anayasasi/

(3) https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/vehbi-**kara/chp-ilkeleri-ve-alti-ok-nedir-31912.html (Vehbi Kara, 13 Nisan 2020)

(4) https://www.yenisafak.com/secim-1950

(5) Diyanet İşleri Başkanı'nın Raporu için bkz : https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=2813

(6) AVRUPA BİRLİĞİ SÜRECİNDE DİNİ KURUMLAR (Milletlerarası Tartışmalı ilmî Toplantı). Prof. Dr. Ali ÖZEK.  İslâmî İlimler Araştırma Vakfı Başkanı. 

17-19 Kasım 2006/ İstanbul

(7) Daha kapsamlı bilgi için bkz :  https://islamansiklopedisi.org.tr/imam-hatip-lisesi

(8) KEMALİZM'İN DRAMI. Vedat Nedim Tör. (Nisan 1983, Çağdaş Yayınları).

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..