- Kategori
- Anılar
Kendi gitti facebook'u kaldı
-Bu yazı öldüğü halde facebook adresi silinmeyenler için yazıldı-
(Ölüyorsun da bütün gülümsemelerini ekranda bırakıyorsun. Beğenilerin, yorumların,
albümlerin, oynadığın oyunlar, paylaşımlarının nicesi...Hep bize kaldı. Seslenişin,
tartışmaların, kahkahaların, deklanşörün sesi gibi duyuldu sustu. "Sesi kapat" dendi, tam
ekran bir boşluk kapladı dört bir yanı. Bir facebook adresin kaldı geride. Acı ve sessizlik sindi
sayfana. Söyle seni kim aldı? Yine mi o; Dünya. )
-Dünya..!
Tut elinden yaşanmışlıkların, biraz yavaşla, artık sana yetişemiyor dizlerim, izlerim siliniyor.
Şimdi kıvranıyorum takvim yığınları arasında. Saatimin tiktak'ları beynimi eziyor her gece.
Her doğan gün dün'ümü öldürüyor. Yarınlarından ekle zamanıma biraz. Senin ömrün
benimkinden de kısa mı yoksa?
Bir günün 24 saat, yetmiyor mu ne? Zaman sığınmakla geçiyor akrebin gölgesine.
Üzerinde emeklerken kalkıp yürüyenler, bastonlarıyla kayıp düşüyor yere acıyla.
Dün ile günü bir harf mi ayırmalı satırlarda? Ya şimdi'ne ne demeli?
Geçmiş kadar uzun, gelecek kadar müphem değil, ama sudan daha akışkan bir "şu an"la
kesiliyor nefesimiz.
Kısacık gülümsemen, ağlatman sonsuza kadar. Seni terk etmeli, ey cefâkâr!
Belki dönüşü daha yavaş gezegenler vardır. Belki yaş kavramı değişir, süre uzar belki.
Seni bırakıp gitmeli. Lakin ne yapsam nereye gitsem...Bilmiyorum.
Her geçen gün alıveriyorsun koynuna birilerini. Ben daha ne zamana kadar tepeleyeceğim
yüzünü kimbilir.
Hangi yalnızlık sana sarılmak kadar koyu ve karanlık? Hangi son başlangıcıyla aynı söyle!
Bütün güzelliklerle süslü tenin nasıl bir acıya örtüdür? Sende gezenler, sevenler, ağlayanlar,
gülenler; sayısız ses ve yüzler sende ... Nasıl bir şahitsin sen, hem katil hem maktul? Nasıl
bir şehirsin, bir yandan boşalıp bir yandan dolan? Bütün orantılar sende kurulur, ama
hesapları bozan da bir kalemin var. Sattıkça gövdendekileri, birbirini, kendini paralayan
insanların; yaşamaktan başka gayesi olmayan mağlup hayvanların; insana hizmette kusur
etmese de genetikle idam edilen bitkilerin var. Bütün zenginlikler sende. Ama aldıkça
alıyorsun, ne çok fakirsin. Yalnızsın. Yanına başka bir gezegen yaklaşsa kıyamet
koparıyorsun. Hizmet etmesi için kendine râm etmişsin bir kül yığınını, "uydu" demişsin
uymasa da.
Paramparça serencamı, delikli kefeniyle, tahtakurtlarına mekân tabutlara sığar mı sanırsın
senin gibi nicesi... Her insan bir "sen" eder. Bütün fizik kanunlarınla, matematiğinle gel.
Sendeki bütün elementler saklı her bende. Senin mayanla yaratıldım aynı ruhun pâreleriyiz.
Ruhun özü benim payıma, sözü sana düştü. "Düş"tü diyeceksin bütün mutluluklarıma,
onlar da bir gün gülmüştü, biliyorum. Günahlarım ve sevaplarımla yürüyorum, bak
yüzümde yine o bildiğin ifade.. Anladıkça seni ağlıyor, ağladıkça anlıyorum. Beni senin kadar
kimse ümitle beklemedi. Çağırdığın vakit gelirim, sarılırım sana elbet. Bırak şimdilik
ümitle yayılsın nanelerim, açsın saksımda sardunyalar... Dostlarımla kahveler içeyim,
kaçacak yerim yok, emin ol vaktinde geleceğim.