Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '12

 
Kategori
Anılar
 

Kendi gitti facebook'u kaldı

Kendi gitti facebook'u kaldı
 

-Bu yazı öldüğü halde facebook adresi silinmeyenler için yazıldı-

(Ölüyorsun da bütün gülümsemelerini ekranda bırakıyorsun. Beğenilerin, yorumların,

albümlerin, oynadığın oyunlar, paylaşımlarının nicesi...Hep bize kaldı. Seslenişin,

tartışmaların, kahkahaların, deklanşörün sesi gibi duyuldu sustu. "Sesi kapat" dendi, tam

ekran bir boşluk kapladı dört bir yanı. Bir facebook adresin kaldı geride. Acı ve sessizlik sindi

sayfana. Söyle seni kim aldı? Yine mi o; Dünya. )

-Dünya..!

Tut elinden yaşanmışlıkların, biraz yavaşla, artık sana yetişemiyor dizlerim, izlerim siliniyor.

Şimdi kıvranıyorum takvim yığınları arasında. Saatimin tiktak'ları beynimi eziyor her gece.

Her doğan gün dün'ümü öldürüyor. Yarınlarından ekle zamanıma biraz. Senin ömrün

benimkinden de kısa mı yoksa?

Bir günün 24 saat, yetmiyor mu ne? Zaman sığınmakla geçiyor akrebin gölgesine.

Üzerinde emeklerken kalkıp yürüyenler, bastonlarıyla kayıp düşüyor yere acıyla.

Dün ile günü bir harf mi ayırmalı satırlarda? Ya şimdi'ne ne demeli?

Geçmiş kadar uzun, gelecek kadar müphem değil, ama sudan daha akışkan bir "şu an"la

kesiliyor nefesimiz.

Kısacık gülümsemen, ağlatman sonsuza kadar. Seni terk etmeli, ey cefâkâr!

Belki dönüşü daha yavaş gezegenler vardır. Belki yaş kavramı değişir, süre uzar belki.

Seni bırakıp gitmeli. Lakin ne yapsam nereye gitsem...Bilmiyorum.

Her geçen gün alıveriyorsun koynuna birilerini. Ben daha ne zamana kadar tepeleyeceğim

yüzünü kimbilir.

Hangi yalnızlık sana sarılmak kadar koyu ve karanlık? Hangi son başlangıcıyla aynı söyle!

Bütün güzelliklerle süslü tenin nasıl bir acıya örtüdür? Sende gezenler, sevenler, ağlayanlar,

gülenler; sayısız ses ve yüzler sende ... Nasıl bir şahitsin sen, hem katil hem maktul? Nasıl

bir şehirsin, bir yandan boşalıp bir yandan dolan? Bütün orantılar sende kurulur, ama

hesapları bozan da bir kalemin var. Sattıkça gövdendekileri, birbirini, kendini paralayan

insanların; yaşamaktan başka gayesi olmayan mağlup hayvanların; insana hizmette kusur

etmese de genetikle idam edilen bitkilerin var. Bütün zenginlikler sende. Ama aldıkça

alıyorsun, ne çok fakirsin. Yalnızsın. Yanına başka bir gezegen yaklaşsa kıyamet

koparıyorsun. Hizmet etmesi için kendine râm etmişsin bir kül yığınını, "uydu" demişsin

uymasa da.

Paramparça serencamı, delikli kefeniyle, tahtakurtlarına mekân tabutlara sığar mı sanırsın

senin gibi nicesi... Her insan bir "sen" eder. Bütün fizik kanunlarınla, matematiğinle gel.

Sendeki bütün elementler saklı her bende. Senin mayanla yaratıldım aynı ruhun pâreleriyiz.

Ruhun özü benim payıma, sözü sana düştü. "Düş"tü diyeceksin bütün mutluluklarıma,

onlar da bir gün gülmüştü, biliyorum. Günahlarım ve sevaplarımla yürüyorum, bak

yüzümde yine o bildiğin ifade.. Anladıkça seni ağlıyor, ağladıkça anlıyorum. Beni senin kadar

kimse ümitle beklemedi. Çağırdığın vakit gelirim, sarılırım sana elbet. Bırak şimdilik

ümitle yayılsın nanelerim, açsın saksımda sardunyalar... Dostlarımla kahveler içeyim,

kaçacak yerim yok, emin ol vaktinde geleceğim.

 
Toplam blog
: 32
: 347
Kayıt tarihi
: 11.09.08
 
 

1984 Kayseri doğumluyum. Adana merkez okullarından birinde görev yapmaktayım. Branş öğretmeniyim...