Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kendi tuzumdan vermem, kocamınkine de karışmam...

Kendi tuzumdan vermem, kocamınkine de karışmam...
 

Geçmiş zamanlarda bir karı koca yaşarmış, o zamanlarda tuz elde etmek şimdiki gibi kolay değilmiş ve tuz ocağından kazılarak çıkarılırmış. Bu işi koca yerine getirirmiş. O köyde yaşayanların tuzu bittikçe gelip bu aileden isterlermiş. Evin hanımı komşuyu boş çevirmek olmaz diyerek istedikleri kadar tuz verirmiş. Bir gün kocası bakmış ki böyle olmuyor, tuz çıkarmaya hanımını da götürmüş ve tuz çuvallarını sırtlanıp gelmişler köye. Komşular tuz istemeye alışmış ya yine gelmiş birisi. Ancak tuz getirmenin zorluğunu anlayan evin hanımı “kendi tuzumdan vermem, kocamınkine de karışmam”demiş.

İnsanı bağımlı hale getiren çok çeşitli unsurlar olmasına karşın, bunların içinde yer almayan çok önemli bir bağımlılık daha var ki zehir ve zararın en etkili olanı, üretmeden yaşamak...

Bağımlılık, bir nesneye, kişiye ya da bir varlığa duyulan önlenemez istek; veya bir başka iradenin tahakkümü altına girme durumu olarak tanımlanır. Bağımlılık kavramının anlamı, psikoloji ve siyaset alanlarında farklıdır.

Siyasi literatürde; Bir ulusun, diğer bir ulusa ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel alanlarda tabi olması durumudur. Genellikle gelişmiş, zengin ve güçlü ülkeler, daha zayıf olan ülkeleri gerek teknolojik, gerekse de ekonomik gelişmişlik seviyelerini kullanarak kendilerine bağımlı hale getirmektedirler.

Psikolojide; bireylerin, kendilerinin ruhsal ve bedensel sağlığına ya da sosyal yaşamına zarar vermesine karşın, belirli bir eylemi yinelemeye yönelik önüne geçilemez bir istek duymaları halidir. (Kaynak: Wikipedia)

Üretmeden yaşamak, tembelliktir ve tembelliği seçenler, çalışan başka birine bağımlıhale gelir, bu durum da elbette bedel ödemeyi gerektirir. Sistemin çalışması şöyle olur. Dostluk ve arkadaşlık maskesiyle dönen bir çark yaratılır. Yani ödenen bedele karşılık dost ve arkadaşlar edinirsiniz. Oysa karşılık beklemeksizin yapılan fedakarlık dışında dostluk ve arkadaşlıgın değerini karşılayacak bir bedelyoktur.  Işte çelişki burada başlar, bağımlılığa karşılık fedakarlık beklentisi içinde olanlar, maskeli baloda yaşamaya devam eder. Maskeyi çıkarmayı başaranlar kralın çıplak olduğunu görüp arkadaşlığın bittiğine keyiflenir, çıkaramayanlar ise neden böyle oluyor diye kederlenirken, yeni arkadaşlar edinmeyi de ihmal etmezler.

Bu durum, parası biten uyuşturucu bağımlısının madde bulmak için herşeyi yapması gibidir. Bağımlılıklar arasında hiç bir fark yoktur.Hep bir açlık ve boşluk vardır, o boşluğun doldurulması için maddenin bulunması gerekir. Boşluğu dolduracak şey bir türlü bulunamaz.Yenilen yemek doyurmaz, hiçbir şeyden tad alınmaz, eksik olan birşey vardır, yedikçe yiyesi gelir, boşluğu doldurmak için her ne verilirse verilsin almaya başlar, böylece küpü dolduracağını zanneder, kilo alır, para alır, çark çalıştıkça yeni bağımlılıklar yaratılır ve böylece hayatın devamlılığı sürer.

Üretmeden yaşamayı seçenler bedel ödemeye ve paraya bağımlıdır, her konu parayla başlar, parayla biter ve ne kadar çok varlık sahibi olunsa da yeterli para, gıda, varlık hiçbir zaman yeterli değildir. Sonuçta ödeyecek bedel kalmaz ve her adımda “ben şunu yapmıştım, bunu da yapmıştım” diye kendi yaptıklarını gözünde büyütmeye ve “en azından hoşgörü” diyerekkendince minik beklentileri başlar. Ben’le konuşmaya başlarlar, temsil ettikleri düzeye göre bazen biz dedikleri de olur, örneğin “biz olmasak aç kalırdınız” gibi. Hatta dünyanın kendilerinin etrafında döndüğünü zannederler ve gidişatın kendilerine göre ayarlanmasını isterler. Ancak zekaları farklı çalışan bencillerin kendilerini haklı çıkaracak binbir çeşit yanıtları vardır. Emek verip üretmeyenler, bedelin ne olduğunu bilemez, idrak edemezler, doğal olarak.

Şeylere, eşyalara, maddelere, onu üretenin emeğine karşılık bedel ödenir. Bir şeyi tercih ederek satın almakve insan iliskilerini aynı kefeye koymak mümkün değil elbette. Şeyler ve insanlar arasındaki fark duygulardır, düşüncelerdir ve sınırları yoktur. Duyguların söze ihtiyaç yoktur yani karşındakinin amacının ne olduğunu hissedersin.

Hissetmek ve zannetmenin belirtilerini ayırt etmek zor değil. Yürekle hissedilir, göğsünün sol tarafında kalbinin olduğu bir yerlerde bir ılıklık olur veya burnunun direği sızlar.  Zannetmek’te ise böyle bir şey olmaz,  düşünce okuma yeteneğine sahip olduğunu sanırsın veya şöyle ya da böyle olmuştur şeklinde kafanda bir yargıya sahipsindir, yani önyargılarla hareket edilir. Zannetmek, öğrenmenin ve soru sormanın düşmanıdır.

Beyin sürekli çalışır, öğrenmek için, düşünceleri yerine getirmek için. Tercih etme yeteneğine sahip olan insanın yaşam şeklini belirlemek beynini neyle beslediğine kalmış. Tembelliği seçenlerin beyin çalışma yontemi kendileri dahil çevreye, dünyaya zehir ve zarar veriyor...

Çıkış noktasını degistirmeyenlerin varacağı yer aynı noktadır. Üretim yapanla, üretmeyen bir olur mu? Işıklar içinde olsun annemin lafıdır, boş oturmaktansa bedava çalışmak iyidir.

Sevgiyle,

 
Toplam blog
: 23
: 587
Kayıt tarihi
: 24.10.07
 
 

Müdahale edilmediği sürece barış ve denge içinde sürüp giden doğa hayranı ve doğal yaşam sevdalıs..