Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '12

 
Kategori
İnançlar
 

Kendilerini Allah dışında sahte ilahlara vakfedenler

Kendilerini Allah dışında sahte ilahlara vakfedenler
 

Toplumun batıl değerlerini kıstas alanların birden fazla İlahı, birden fazla amacı ve sayısız kuralı vardır. Söz konusu batıl değerler doğru, iyi, sevgi ve saygı yerine çıkarcılığı, bencilliği, sevgisizliği ve merhametsizliği telkin ederler.

Kiminin yaşam amacı, para ve güç sahibi olmak, toplumda iyi bir yer edinmektir. Çoğunluğun ortak amacı ise belli bir yaşa gelindiğinde "iyi bir eş" bulup, "mutlu bir yuva kurmak"tır. Bu saydıklarım inanan insanların da yaşamında bulunan unsurlardır. Ancak samimi mümin için bunların hiçbiri Allah’ın rızasını kazanmaktan daha önemli değildir. Onun için bu saydıklarım amaç değil araçtır.

Toplumda, çocuğu hayatın amacı ve anlamı haline getirmek oldukça yaygındır. Anne-babaların büyük çoğunluğu çocukları için yaşadıklarını, kendilerini ona iyi bir gelecek hazırlamaya adadıklarını söylerler. Oysa yaşam amacı Allah'a kulluk olan insanın çocuğuna bakması da, ancak Allah rızası için yapılan bir ibadettir. Hayat ancak Allah'a adanır.

İnsanın fıtratı Allah’a iman, Allah'ı tanıma ve O’nu hüküm koyucu olarak kabul etmeye yatkındır. İnsan aczi nedeniyle Rabb’inin nimetlerine ve O’na bağlanmaya muhtaçtır.

Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler. (Rum Suresi, 30) ayetinde buyrulduğu gibi insanların çoğunluğu sorumluluklarından yüz çevirir ve Allah’a kulluk bilinci taşımaz.

İnsan, hayatının amacı, dünya hayatı, imtihan, ölüm ve ahiret konularında derin düşünmeli, hikmetlerini kavramaya çalışmalıdır. Bu soruların cevapları ise Allah`ın insanlığa mesajı olan Kur`an`dadır. Kur`an kapalı kapıları açan anahtardır. İnsan, kafasındaki tüm soru işaretlerini Kur`an`la giderebilir; hatalarını görüp, yaşamının temelini Allah`ın hoşnutluğu temeli üzerine kurabilir. Fıtratına en uygun yaşam şekli budur. Kur`an`ın İlahi ışığının aydınlattığı yola uyması, "İşte bu (Kur`an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O`nun yalnızca bir tek İlah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ)dır. " (İbrahim Suresi, 52) ayetiyle bildirildiği gibi, insanın aklını ve kavrama gücünü geliştirir.

Nefsinin arzularına tutsak olmayan iman sahibi insan, inkarcıların hiç bilmedikleri bazı gerçekleri yine Kur’an'dan öğrenir. Rabb’ini tanır, O’nun sonsuz gücünü takdir eder ve hayatını Allah'a teslim eder. Allah'a tevekkül eder; çünkü O, ona yeter.

Kur’an’la haber verilen gerçekleri kavrayan müminin, öğrenimi ya da işi ne olursa olsun, yaşamındaki asıl mesleği mümin olmaktır.

Mümin, olayların Allah'ın kontrolünde ve O’nun sonsuz öncede takdir ettiği kader dahilinde işlediğini bilir. "Hayatın bir çatışma/mücadele yeri" olduğunu düşünenlerin aksine rızkını Allah’tan umut eder. Fiili dua anlamında çalışır, çabalar. Ama “ekmeğini taştan çıkarmak” gerekmediğinin bilincinde olduğundan endişe duymaz, rahattır. Çünkü ekmeği aslanın ağzında değil, Rabb’inin Katındadır.

Allah’a teslimiyeti yaşamayanlar, sürekli sıkıntılı ve huzursuz bir ruh hali içindedirler. “Gemisini kurtaran kaptan” mantığı gereği bencil, küçük hesaplar peşinde, çıkarcı kişilerdir. Arkadaşlıkları, sevgileri yalnızca çıkarları içindir. Özveride bulunmaz, sadakat ve vefayı yaşamak bir yana haberleri bile yoktur. Karşı taraftan beklentileri doğrultusunda duydukları sevgi azalır ya da artar.

Allah’ın bahşettiği nimetlere şükretmez, tatminsizlik yaşar; hep daha fazlasını, daha güzelini isterler. Başkalarının zenginliği, güzelliği onlara huzursuzluk verir; kıskanç ve hasettirler.

Allah, insanın gururunu ezecek birçok şey yaratmışken, bu kimseler acizliklerini düşünmezler. İnsan, sabah yatağından kalktığı andan itibaren onlarca acizliğine tanık olur. Sürekli bakım ister insan; bedenine bakmadığında perişan olur. Ancak buna rağmen etkilenmez bu kişiler, enaniyetleri kırılmaz.

Bu kişilerdeki büyüklük hissi, bu enaniyet, büyük bir mucizedir. Allah'a karşı büyüklenir, O'ndan yardım dilemez, böylece acizlikten kurtulacaklarını zannederler. Allah’tan değil, insanlardan yardım umarlar. Ancak karşılarındaki kişiler de aciz ve bencildirler. Dolayısıyla beklentilerine cevap alamaz, bunalımlara girerler.

Bağışlayıcı olamazlar. Karşılarındaki kişiyle yaşadıkları ufak bir anlaşmazlık kıvılcımı yangına dönüşür. Sabırlı da olamadıkları için “bardak taşar” ve sık sık kavgalar yaşarlar.

Yaşadıkları dünyada güçlülerin haklı ve galip olduğunu düşünür. “Yutulan küçük balık” olmamak adına sert, katı ve hoşgörüsüz karakter edinirler.

Samimi imanı yaşamayan, Allah’tan ve ayetlerinden yüz çevirmiş insanların hemen hepsinin karakteri birbirine benzer ve bu özellikleri taşır.

İnsanda önemli olan imanî derinlik ve vicdanın diri olmasıdır. Hayatını Allah’a vakfeden, yüksek vicdanlı, dindar, Allah’a gönülden bağlı insanların birlikte olmaları ve sayılarının artması önemlidir. Bu, diğer insanları da çok olumlu etkiler.

'Gönülden katıksız bağlılar' olarak, O'na yönelin ve O'ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın. (Rum Suresi, 31)

 

 
Toplam blog
: 727
: 972
Kayıt tarihi
: 09.02.10
 
 

Ekonomi okudum. 5 yıldır haber siteleri, portal ve dergilerde yayınlanan yazılarımı ve inandıklar..