Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '09

 
Kategori
Özel Günler
 

Kendime sayıklamalar

Kendime sayıklamalar
 

Çocuk! Pencerede hayatı seyre kalma.Daha hızlı geçer diyorlar bundan sonra, yetişemezsin hızına...



Dolar taşardı içi, bir şiirin yüzüne sırlı bir suya eğilir gibi baktığında. Oradan parça parça sözler, hayatının hiç hesaplanmamış zamanlarında gelip, apansız çakılırdı aklına.


Afili cümlelerden ziyade, satır aralarını büyütür, onları severdi içten içe.


“Bir çiçeğin yanından geçer gibi yaşamayı” (Ece Temelkuran) önemserdi. .Bir de “yaşamayı hak etmesini” (Çetin Altan)


Nasıl ve neden olduğunun önemi yoktu uzun küskünlüklerle kilitlenmiş günlerin. “Bir kahve içer miyiz” davetiyle son bulması vardı ya, yeter de artardı bile.


Gece başını yastığa koyduğunda dua mırıldanan nenesini, gün ağarmaya yüz tutarken kalkıp, güneşin doğuşuyla o duanın yakarmaya dönüşmesini duymuş, görmüştü çocuk gözleri ve o zamandan bilmişti ki; olmazdı inancın gösterişi. Tıpkı iyilik gibi.


Derdi ki; çıkarsızca bir incelik, güzellik, yardım severlik yapıp da, mahçup çocuklar gibi ortalarda görünmeyenler varsa, yaşamaktan umudu kesmemeli asla!


Baharın, ceplerinde limon yaprakları, iğde çiçekleri taşırdı.Bir de nicedir cüzdanında gezindiğini bilemediği eksiltili bir cümleyi taşımaktan buruşmuş küçük kağıtları...


Hüzünden damıtırdı sevinçleri, hep de başı gözü üstüneydi.


Sokaklardan biriktirdiği yüzleri, o yüzlere uzaktan bakıp hayat hikayeleri tahmin etmeyi severdi.


Şaşardı şiirin elini ayağını çektiği yaşamalara. Oysa bir mısracık duyarlılığının dahi çatlamış dudaklara değdirilen su misali iyi geleceğini düşünürdü insana.

Çocuk iyimserliğini beslemeli derdi. Olmaz ya, bir düştür işte savaş baltaları gömülse, barış çubukları tütse şu cânım memlekette, yeryüzünde.


Ne güzeldi bir türkünün avazına tutunup orada kalması.Dost sofrası, gülüşü, gözünü yaşıyla yıkaması.

Evlerin, yolların kenarından her mevsim hep aynı güzellikte boy veren çiçeklerin sayısız kere yanıbaşından geçmesini bilip de onların adını bilmemeyi marifet sayanlara içerlerdi.

İnsanların meraksızlığına da, irin misali biriktirilen kinlere de...

Antika bir ruhtu taşıdığı, eskilerini atmaya kıyamaz, yeniye de ayak uyduramazdı. Bu haylaz, bu yakalanmaz zamanda yitik diyarlara adressiz mektuplar yazardı.

Eylül gelip çattığında, varı yoğu elde tutulur anılarıydı, sererdi birer birer göz ucuna.

Eh, artık zamanıydı o pek de sevimli olmayan mısrayı mırıldanmanın.

Çok duyacaktı artık nasıl olsa: “Yaş 35 yolun yarısı eder!” (Cahit Sıtkı Tarancı)


Mazi geçit töreni yaparken gözünün önünden; geldik derdi, geldik işte ömrüm yine sana!


Bir uçurtma bayramı günler, nasıl da geçiyor hızla. Su gibi akar diyorlar bundan sonrası yetişemezsin hızına.


“Bir kıvamı var hayatın, tutturma çabasındasın.

Hâlâ “ağzında eriklerin aceleci tadı.” (Şükrü Erbaş)

Hâlâ yarımsın, hâlâ nedir ki anlamı hayatın diye sayıklamalardasın.



Foto : fotokritik com

 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..