- Kategori
- Psikoloji
Kendime sıkışmış kelimeler
Kendimden sıkılıyorum bazen(Hiç öyle bakma bana, sıkılıyorum işte bazen senden).
Her sabah aynada aynı yüzü görmekten. Her gün aynı yollarla işe gitmekten ve yine aynı yolarla eve dönmekten. İşe gitmelerden, eve dönmelerden. Hayatımın "gel-git"lerinden. Sendromlu depresif pazartesilerden, çabucak geçen yalancı cumartesilerden. Daha da çabuk geçen ömürlerden. Hiç geçmeyen kederlerden. Sadece kabirde geçecek dertlerden. Belli durumlara belli tepkiler vermekten. Yüzüme taktığım maskelerden.Yüzümden çıkardığım maskelerden. Kendime sınırlar çizmekten. Kendi sınırlarım içinde debelenmekten. Geriye dönük beyaz saçlı keşkelerden, ileriye dönük ürkek belkilerden. Hep olmak isteyip de hiç olamadığım kendimden. Kelimelerden, en çok da kelimelerden. Bir türlü bitmek bilmeyen kelimelerden. Kafamı karıştıran kelimelerden. Ağızdan çıkar çıkmaz hedef şaşıran, anlamını yitiren kelimelerden. Bana şunları acımasızca diyebilen kelimelerden:
"Anlatım bozukluğu içinde gibi gözlerin
Öznesiyle yüklemi uymuyor yüreğinin ve
Belirtisiz isim tamlamalarıyla dolmuş kalbin
Başkalarına koyduğun duygularda hep imla hatası
Sen söylemek isteyip de söyleyemediklerinsin."
Bana bunları dedi kelimeler. Bana bunları da dedi ya kelimeler! Ama bu sefer doğru söylemişler. Haklarını yememek lazım, arada bir doğruyu da söylerler. Ama artık benim için, yağmurlu bir pazartesi sabahı İstanbul trafiğinin en yoğun yerinde sıkışıp kalmış arabalar gibiler. İçimde her daim yoğun bir trafik, her daim o trafikte sıkışıp kalmış binlerce renkte, binlerce modelde arabalar. Kimi çok lüks, paha biçilmez ama gidecekleri yerlere zamanında gidemedikten sonra ne anlamı var ki değerlerinin. Gidecekleri yerelere zamanında gidemedikten sonra ne anlamı var ki, kendime sıkışmış kelimelerin bir cümlenin içinde boş yere dizilmelerinin.
Her sabah aynada aynı yüzü görmekten. Her gün aynı yollarla işe gitmekten ve yine aynı yolarla eve dönmekten. İşe gitmelerden, eve dönmelerden. Hayatımın "gel-git"lerinden. Sendromlu depresif pazartesilerden, çabucak geçen yalancı cumartesilerden. Daha da çabuk geçen ömürlerden. Hiç geçmeyen kederlerden. Sadece kabirde geçecek dertlerden. Belli durumlara belli tepkiler vermekten. Yüzüme taktığım maskelerden.Yüzümden çıkardığım maskelerden. Kendime sınırlar çizmekten. Kendi sınırlarım içinde debelenmekten. Geriye dönük beyaz saçlı keşkelerden, ileriye dönük ürkek belkilerden. Hep olmak isteyip de hiç olamadığım kendimden. Kelimelerden, en çok da kelimelerden. Bir türlü bitmek bilmeyen kelimelerden. Kafamı karıştıran kelimelerden. Ağızdan çıkar çıkmaz hedef şaşıran, anlamını yitiren kelimelerden. Bana şunları acımasızca diyebilen kelimelerden:
"Anlatım bozukluğu içinde gibi gözlerin
Öznesiyle yüklemi uymuyor yüreğinin ve
Belirtisiz isim tamlamalarıyla dolmuş kalbin
Başkalarına koyduğun duygularda hep imla hatası
Sen söylemek isteyip de söyleyemediklerinsin."
Bana bunları dedi kelimeler. Bana bunları da dedi ya kelimeler! Ama bu sefer doğru söylemişler. Haklarını yememek lazım, arada bir doğruyu da söylerler. Ama artık benim için, yağmurlu bir pazartesi sabahı İstanbul trafiğinin en yoğun yerinde sıkışıp kalmış arabalar gibiler. İçimde her daim yoğun bir trafik, her daim o trafikte sıkışıp kalmış binlerce renkte, binlerce modelde arabalar. Kimi çok lüks, paha biçilmez ama gidecekleri yerlere zamanında gidemedikten sonra ne anlamı var ki değerlerinin. Gidecekleri yerelere zamanında gidemedikten sonra ne anlamı var ki, kendime sıkışmış kelimelerin bir cümlenin içinde boş yere dizilmelerinin.