Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '18

 
Kategori
Deneme
 

Kendimi Fazla Rahata Alıştırmıyorum; Zorluklarla Her Zaman Baş Edebilmek İçin...

Kendimi Fazla Rahata Alıştırmıyorum; Zorluklarla Her Zaman Baş Edebilmek İçin...
 

Zorluklarla baş etmek dediysem, o kadar da değil...


“ Kendimi rahata fazla alıştırmıyorum; zorluklarla her zaman baş edebilmek için...” dedim. “ Çok ilginç birisiniz,” dedi sözlerimi duyunca afallayan kadın… Ve devam etti: “ Kendini fazla rahata alıştırmamak da ne demek Cem Bey? Lütfen bana açıklar mısınız? ”

Ona orada o anda uzun uzadıya izahat verecek psikolojide değildim ama… Şimdi dillendireceklerime takılırsan şöyle 3-5 dakikalığına… sana özetleyebilirim durumu:

Dik kafalının tekiysen benim gibi… Dara düşmen an meselesi...  Sözünden geri basmıyorsan kolay kolay… Her an işinden, ekmeğinden olabilir, her yerden kovulabilir, dışlanabilirsin. E, bunlara hazır olman gerek. Yoksa dik tutamazsın omurgayı. Önüne gelene içinden geldiğince davranamazsın. İşlediğin günahlar misali, onun da bedeli var hayatta. Özgürlüğün ölümünden önemliyse senin için...

Dakka başı, yaptıklarının faturasını ödersin. Yaşam hesabın habire eksi bakiye verir.

Mağdur olmaktan, başının ağrımasından korkmayanlar; rahata alıştırmazlar ruhlarını. Kestirmeyi, kısa yolu seçmezler kolay kolay. Göğüsleseler de her türlü bedeli… Hayatta durdukları yeri değiştirmezler.

Cümle ayıba karşı çıkanlar, şahit olduğu tüm ihmallere isyan edenler; nasıl rahata alıştırsınlar ki nefislerini? İsteseler de bulamazlar ki o konforu. Sessiz yığınlar uyuklar durur, seyirci kalırken olan bitene…  “ Kral çıplak! “ diye bağıranı, kimse görmek istemez yanında. Sonradan başı ağrımasın diye.

Rol kesmeyi, politik davranmayı, siyaset yapmayı tümden reddedenlerdensen eğer… Varacağın yer, “ koskocaman bir yalnızlık “tır. Ölsen, kimsenin ruhu duymaz. Kalsan, kimsenin umrunda değilsin.

Yardım dilenmeyi; bimiyor/istemiyor/beceremiyorsan… Ademoğlu sevmez ki özüne yeteni. Hele de bu coğrafya da… Hele ki Anadolu diyarında, Rumeli’de, Balkanlar’da mesela…

Tek öğretilen itaat ya da biat etmekse, bizlere… Sürüden ayrılanlardansan… Nasıl davranmalarını bekliyordun ki birader? Bi başına kalmaktan ölesiye tırsanlardan ibaret bir toplum… Sever mi, ister mi böylelerini? En hızlısından kalabalığa karışmak varken… Dayak yeme pahasına yığınları dağıtanların ardından gelirler mi hiç? Çıkarına da olsa, adaletsizliğe ses edebilir mi her kişi? İktidara, güce tapanların çoğunlukta olduğu yerlerde… Güçsüzün, mazlumun, haklının safına katılır mı ülkedaşların?

 Sanmam. Öyle olsaydı böyle olmazdık zaten. Başımıza ne geldiyse korkaklığımızdandır. Ama gel de bunu aleme anlat!

Ondan sonra, bizim gibilere keserler faturayı: Ne uyumsuzluğumuz kalır ne çıkıntılığımız… Ne ukalalıkla suçlanmaktan kurtulabiliriz ne kendi halkını bile tanımamakla itham edilmekten… Kimi, işgüzarlığımıza laf eder, kimi, ayrık otluğumuza sayar tavrımızı… Ama bilmezler, anlamazlar esas meselemizi… Kabullenmek istemezler onların da derdini dert edinişimizi…

Anla artık kardeş! Sorun parmağının gösterdiklerinde değil. Başkalarını suçlama boşa. Haksızlık etme durup dururken ele. Arızayı, zulme karşı durup, zalime baş kaldırıp kendini dilsiz şeytan etmeyende arama istersen… Dön bi bak suretine. Aynalar da seni suçlu ilan etmezse…  Ben adam değilim!

Hadi diyelim sen çakmadın vaziyeti. Söylesem, o hatun anlar mıydı sıkıntımın kaynağını? Onu merak ettim işte!

 

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..