Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '08

 
Kategori
Doğal Hayat
 

Kendimiz gibi yaşamak

Kendimiz gibi yaşamak
 

Hayatı farkına varmadan yaşıyoruz. Daha doğrusu yaşadığımızın farkında değiliz. Gün içerisinde sergilediğimiz davranışlar o kadar sıradanlaşmış ki alışılmışın dışına çıkma gibi bir ihtiyaç bile hissetmiyoruz.

Bize verilen ömrü hep başkaları için yaşamakla geçiriyoruz. Bunu farkında olmadan yaptığımızın da malesef farkında değiliz. Hayatımızın her safhasında muhtelif konularda davranışlarımıza kendi arzularımız, ihtiyaçlarımız, maddi manevi durumumuz değil;başkalarının beklentileri yön veriyor. Herhangi bir olay karşısında olması gerekeni veya doğru olanı gözardı ediyor; ilk önce çevremizdekilerin hakkımızdaki düşüncelerinin olumlu olması için onların beklentilerini karşılamaya çalışıyoruz.

Günlük hayatımıza şöyle bir göz atarsak pek çok örnekle karşılaşmamız işten bile değil. Mesela çoçuğumuz olur, ismini koyarken içimizden geçen, geleneklerimizde olan bir isim koymayız da konu komşu ne der korkusuyla manasını dahi çoğu kez bilmediğimiz popüler isimler koyarız.

Çoçuğumuzun genelde erkek olmasını istememizin sebebide yine bu korkudur. Erkek evladı olan insanların yaşadığı sevinç daha fazladır. Evlenecek oluruz, ne güzel veya ne yakışıklı bir eşi var denilsin diye muhatabımızı ilk önce bu yönüyle değerlendiririz. Düğünlerimiz(!) şahane bir düğün olsun maksadıyla masrafa girer, maddi manevi bir sürü kaybı göze alırız. Evlerimizde ihtiyacımız olmadığı halde sırf herkeste olduğu için bizde de olması gerektiği düşüncesiyle bir yığın borç altına girerek aldığımız mobilyalardan neredeyse adım atacak yer bulunmaz. Vitrinlerimiz muhtelif zamanlarda çıkarıp temizliğini yaptığımız, süs olmaktan başka bir işe yaramayan kristallerle, porselenlerle doludur. Desinler için eşyaya hizmetçi oluruz, farkına varmayız. Arabamızı alırken de bizi kuşatan bu bakışların beğenisini toplaması muhtemel bir model seçeriz.

Elalem ne der endişesiyle yaptıklarımız olduğu gibi yine aynı sebeple yapamadıklarımız da var. Mesela insan kimsenin yanında eşine sevgiyle bakamaz, güzel bir söz söyleyemez. Bu örnekler uzar gider.

Çevremizdeki insanların beğenisini kazanma hissiyatıyla hareket etme alışkanlığını küçük yaşlarda ediniriz.Öyleki böyle bir alışkanlığımızın olduğunun farkına bile varmayız.Anneler çocuklarını hep bu korkuyla yetiştirirler:"Yavrum onu yapma şöyle derler, kızım onu giyme ayıplarlar, oğlum şöyle başarılı ol ki..." bu tembihler devam eder gider.

Söyleyeceğimiz güzel sözlerin, yapmak istediğimiz faydalı işlerin önünde bir engel, ne derler korkusu. Bu endişe ve korkuyla sergilediğimiz hangi davranışımız bizi yansıtır. Yaşadığımız hayat bizim ama hayatımızın akışına yön veren başkaları oluyor. Bu bir çelişki değilde nedir?

Küçük yaşlardan beri alışageldiğimiz davranışlarımızı terk etmek kolay bir iş değil muhakkak. Ama gerçekten, kendimiz için kendimiz gibi yaşamış olmak için bu zoru başarmak zorundayız. Neyi niçin yaptığımızı bilmeliyiz. "Zaman sana uymazsa sen zamana uy" gibi saçma bir sözü dikkate alıp "Böyle gelmiş, böyle gider" vurdumduymazlığıyla hareket etmemeliyiz. Davranışlarımıza ve sözlerimize inançlarımız yön vermeli. Bir yerde bir yanlış sürüp gidiyorsa bizde bu yanlışlığı devam ettirmemeliyiz. Bir kişi dur demeliyse gidişata neden bu kişi biz olmayalım?
 
Toplam blog
: 105
: 880
Kayıt tarihi
: 18.06.07
 
 

Delice biri, aşka inanan zaman zaman hayatı tiye alan deniz tutkunu işte kısaca...