Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '11

 
Kategori
Blog
 

Kendimize gelelim

Kendimize gelelim
 

Önceki gün Sn. Arif Öğütçü’nün bir bloğu vardı malum, MB da kendimize gelmeyi hedefleyen ve öğütleyen, ya da öneren… Önemli bir konudur kendimize gelmek. Öyle iki satırda geçiştirilecek bir şey değil.

Zira gördüm ki, bazı insanlar, kendine gelmeyi, “hır çıkarmak” olarak anlıyor anlaşılan.
Hatta bunu bir tür “animasyon” olarak bile adlandırabiliyorlar üstelik.

Nedir animasyon? Canlandırma! Her anlamda.
Hem bir coşku, heyecan katma anlamında;
Ama hem de bir “sun’i” lik de taşır içinde, yani bir tür “yapay”lık. Bir şeyi modellemek anlamında, bir rol biçip ya da üstlenip, o rolü canlandırmak gibi mesela.
Bir de, eğlenme- eğlendirme, yani eğlence nosyonu da yüklüdür içeriğinde.
Kısaca MUTLU EDİCİ ve/yani aktive edici, dinamizm getirici, eğlendirerek iyileştirici, geliştirici bir şeydir özetle.

Tabii bir de bu rolü üstlenen bir “azınlık” vardır… mesela yüzlerce, binlerce kişi arasında sadece “birkaç kişi”, ki adına da “animasyon ekibi” denir.

Şöyle ki, ortam durağandır… Canlar sıkılmıştır, bir hareket gelsin istenir doğal olarak.
“Hareket berekettir” derler ya hani…

Gerçi “bereket nedir?” asıl onu sorgulamak gerektir ama, bazıları düşünmez işte! Sorgulamaz da bunu… Ne düşünsün de yorsun kendini. En kolay olan yolu seçer. “Ona göre” akıllılık, bunu gerektirir çünkü.

İşte MB’ta da kendilerini böyle akıllı sanan bir animasyon ekibi var. Her ne kadar bazıları yok diyorsa da var, zira kendileri bile kabul ediyor zaten bir animasyon ekibinin varlığını. Ve bunlar da yine insanın bulunduğu her yerde olduğu gibi, burada da 6767 kişi arasında sadece “birkaç kişi”! Tekrar ediyorum, sadece birkaç kişi! Ancak, bir terslik de var bizim bu animasyon ekibinde. Zira en ilginci, sadece birkaç kişi olmalarına rağmen kendilerini “çoğunluk” olarak addederek, çoğunluk SANMAKTADIRLAR. Allam yalebbim, mantık mıdır şimdi bu, akıl mıdır..? Gayet açık ve net, demek ki yanılmaktadırlar. Yani dostlar, bizim bu animasyon ekibi, vahvah ki ne vah vah, müthiş derecede bir yanılgı içindedirler.

Zira bunlardaki bu yanılgı ve terslik bu kadarla bitmez, çünkü zaten bir yanılgı, ancak bilgi ve sevgi yokluğundan, yani cehalet ve sevgisizliğin en doğal ve kaçınılmaz hali olduğu için, yanılan insanlarda da “herşey” o yanılgı üzerine inşaa edildiğinden, bizim animasyon ekibi, animasyonun amacını da bilmeyip, kendileri eğlenmek için yapar bu işi, hitap ettikleri toplumu eğlendirmek için değil. Böyle olunca da tuhaf bir durum çıkar ortaya… Kendileri çalıp kendileri oynamak gibi… Ya da şöyle söylemeli bu durumu, animasyonun bizzat kendileri olduğunun farkında bile değillerdir. Yani tümüyle bir yanılsamadır, onların, bunun bir animasyon olduğunu ve o animasyoncu sandıklarının da animasyon yaptıklarını sanma hali. E o halde nerde kaldı kendini bilmek?

Neden böyle olur biliyor musunuz? Çünkü kullandıkları animasyon donelerinin başkalarında bulunduğunu sanırlar, oysa kendilerindedir tümüyle. Kendileri insanları ti ye alırken, kendilerinin ti ye alınacak duruma düştüklerini farketmezler bile. Yani onlar anime edemez insanları ama, kendilerini bizzat komik duruma düşürdükleri için, enteresan bir şekilde animasyon da başarılı olmuş olur. Kendilerini kullanır ve kullandırtırlar yani, işin özü budur. Başkalarını malzeme zannederken, kendileri malzemedirler.

Şöyle ki; animasyonun amacı insanları eğlendirmek olduğu halde insanlar eğlenmez ama, ortada komik de bir durum vardır kesinlikle. Çünkü onlar komikliğin kendilerinde olduğunun farkında olmadıkları için, komiklik de oradadır zaten, komiktir evet ama işte traji komik. Hani tam da “güleriz ağlanacak halimize” misali. Üstelik bunu da ciddi ciddi, resmen ciddi, bizzat birilerini kendine getirtmek için yaptıklarını düşünürsek, düşünün animasyondaki komediyi… Oysa kendini bilmek veya bildirtmek bu mudur mesela :)

Böyledir çünkü, bizim animasyon ekibi şu tip insanlardan kuruludur:
Ortada anime edilecek bir durum olmasa dahi veya yoksa bile, yani insanlar zaten mutlu, mesut, sorunsuz, herşey kendi akışında normal normal gidiyorsa, bunu zaten bir “durağanlık” ve anormallik sayarlar en başta. Yani yola çıkış amaçlarında zaten insanları eğlendirmek, insanları mutlu görmek, mutlu etmek yoktur.
Onlara batar, sorunsuzluk, huzur…
Varsa eğer, “olan” bir sorunu insanca tartışmak ve çözümlemek yerine, hayvanca “olmayan” ilave sorun üretmeyi daha pratik ve akılcı bulurlar. Nasıl?
Hiç yoktan bir “sorun” çıkarır, sorun yaratır mesela!
Veya sorun çıkması için kışkırtır, provoke eder insanları.
Zira kendisi zaten sevgiden, bilgiden değil, aksine “stres”ten beslenen bir yapıdadır. Hareket kendine lazımdır. Ortamı, diğer insanları tındırdığı yoktur. Kendi içi dingin, huzurlu olmadığı için, kendini mutlu etmek istemektedir, başkalarını değil. Çünkü yanılmaktadır ya zaten işte, o da neden?
Çünkü bilmemektedir, sevmemektedir! Ruhta bilgi-sevgi eksiği vardır, nasıl gergin, hoşnutsuz ve kıpır kıpır olmasın ki içi?

Oysa animasyonun amacı bu mudur? Animasyon, diğer insanları, yani hitap ettiği veya içinde bulunduğu o toplumu harekete geçirmek, eğlendirmek için yapılır. Kendi de bu arada eğlenirse eğer, o ayrı konu. Ama sonuçta hep birlikte harekete geçmek, eğlenmektir amaç.
Ama işte daha işin en başında, bu amaçta dahi o yanılır işte. Animasyonun amacının dahi ne olduğunu bilmez.
Sanki bir sorun çıkarırsa, sun’i bir sorun yaratırsa ortamda, “zanneder” ki, ortam canlanır.
Ve bunu akıllık sayar, kendini de bu yüzden herkesten de akıllı da sanar üstelik.
Oysa akıl mıdır gerçekten bu? Hayır, değildir tabii ki, zaten bilginin sevginin olmadığı veya eksik kaldığı bir insanda nasıl akıldan bahsedilebilinsin, nasıl doğru bir şeyleri akıl da edebilsin… bütün bunları akıl da edemez haliyle.

Demek ki bizim, bu ortama bir animasyon gerektiğini sanıp, kendilerini de bu animasyondan görevli “bakan” ilan edip, öyle sanan o animasyon ekibimize bildirtmek gerekmektedir, öğretmek gerekmektedir nerde yanıldığını, SEVGİYLE!
Ki, sevmeyi de öğrenebile!!

Zira sadece bilmedikleri bu kadar da değildir. Bu bir animasyon mudur değil midir, veya gerekmekte midir’in de öncesinde, “bereket”in ne olduğunu da bilmemektedir bizimkiler…
Hareket berekettir evet, ama bereket?
Nedir bereket?
Bir arttırımdır, bir çoğaltım… bir katkıdır, bir bolluk, bir destek! Olumlu, iyi, güzel, yararlı, verimli birşeydir yani, “mutlu edici”, herkesi. Bir fazlalaştırma, yüceltim, bir ongunluk, bir sağaltım. Feyizdir, bir ilerleyiş, kültürel gelişme, mutluluk.

Yoksa o ekiptekilerin sandığı gibi, bir eksiltim, azaltım, bir daraltış, darlayış, engelleyiş, sınırlandırış, bir köstek değil. Bir olumsuzluk, kötülük, çirkinlik hiç değil. Hele de olduğundan daha aşağıya çekiş, küçükleştiriş, küçümseyiş, kötüleştirme hiç hiç değil.

Feyizdir bereket, feyizsizlik değil; bir ilerleyiştir, gerileyiş, geriletiş değil. Verimliliktir, verimsizlik değil; mutluluktur mutsuzluk değil. Bir ongunluktur, olgunluktur bereket, hamlık değil! Bir kutluluktur, uğurludur, uğursuzluk değil. Bir faydadır, yararlılıktır, faydasızlık yani bir zarar ve zararlılık değil!!!!

Bereket, kalitedir hanımlar/beyler, kalitesizlik değil. KALİTESİZ, SEVİYESİZ, HAYIRSIZ, ÇİRKİN ŞEYLER BEREKET DEĞİL!!

Kendini bilmek ve kendine gelmek de budur zaten, bilmeyince işte bunları, kendine gelemiyor, kendini bulamıyor bir türlü insan, ne yazık:( Bilmeyince insan, kendini de bilemiyor, kendine de gelemiyor. Bilmek gerekiyor, sevmek gerekiyor… çünkü sevmek zaten “istemek” demek, istemeyince olmuyor tabii, ne sevmek, ne de bilmek… İstetmek gerekiyor demek ki, sevgiyle… ve bildirtmek gerekiyor bilgece, zira kendini bildirtmedikçe, kendini bulamıyor, bilemiyor insan, ne yapsın işte çaresiz… Demek ki insana çare olmalıyız, başka yolu yok. Aksi, insanlığa sığmaz zaten, yakışmaz bize, akla da zarar.

Onun için işte bizim şu animasyon ekibinin bunları bir öğrenmesi gerekiyor. Öğretecek olan da bizleriz yine tabiiki, haliyle… Üstelik biz 6700 küsur kişi, koca bir çoğunluk, onlar ise sadece birkaç kişi… Öğretemezsek, ayıp olur yani bize… ona göre!

Eh işte, böylece yolu açmış oluyorum ben de, zira, hani nasıl ki Ahmet Selçuk İlkan için aşkların şairi deniyorsa, ben de yanılgıların yazanıyım! Benden başkasına da düşmezdi bu yolu açmak haliyle… Gülün, gülün… izin verdim buna şimdi.. zira gülün ki bundan sonrasını daha bir stressiz ve sevgiyle çözümleyebilelim, el birliğiyle…

Tüm blogdaşlarıma, sevgiler saygılar… yalnız bu arada en ufak bir yanılgınızda da tepenizdeyim, gereksizleri de tam hakettikleri gibi gereksiz sayacağım, ona da göre!
Kimsenin kimseye vaktini boşa harcatmaya hakkı yok, buna da göre!!

Başka da bişi demiyorum :)))
Şimdilik 

09.05.2011 

 
Toplam blog
: 157
: 3152
Kayıt tarihi
: 03.03.11
 
 

Ekonomistim, emekliyim. İki evlat annesiyim. Müzikle ilgilenirim, bestelerim vardır. Düşünürüm, a..