Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '11

 
Kategori
Deneme
 

Kendimle de konuşamıyorum

Kendimle de konuşamıyorum artık. Oysa ben, emekli olmadan önce yüksek tempoda çalışırken bile kendimle konuşabilirdim. Öyle edebiyatçıların konuşmaları, rahatsızlık duyanların konuşmaları gibi değil. Değişik biçimlerde konuşabilirdim kendimle. Bu bir yetenek olsa gerek. Emekli olduktan sonra da bir süre devam etti kendimle konuşmalarım. Hatta, şimdiye dek hiç rastlanılmayan bir kongre gerçekleştirdim birkaç yıl önce. 

Bütün benleri topladım yani içimdeki benlerin temsilcilerini topladım. Açık deyişle 13 yaşımdaki ben çocukluk dönemimin temsilcisi, 22 yaşımdaki ben hayata yeni bir başlangıç yapan benin temsilcisi, 33, 44, 50, 60… evet, temsilciler meclisini topladım. Temsilciler meclisi üyelerinin adlandırıldığı rakamları burada gelişi güzel yazdım. 

O kongre tutanakları bu anda yanımda yok. Evet, eski benler kürsüye çıkıyor; yaşadıklarından, umutlarından söz ediyorlar. Dilekler sıralanıyor, kararlar alınıyor. Tam olgun bir kongre havası esiyor. 

Uygusuz gecelerimin birinde tuttuğum bu konuşma tutanaklarını yazıverdim. Yazdıklarımı okuyunca ilginç bir öykü okumuş gibi oluyordum. Tuttum bir öykü yarışmasına katıldım. Bir zamanlar Mahalli bir gazetenin açtığı öykü yarışmasında birincilik almıştım. ( İzmit Bizim Şehir Kocaeli Gazetesi, 1977 ) Bu yarışmada da derece alacağımı umuyordum; ama düzenleyicilerden bir cevap bile alamadım. 

Diyeceğim neydi? Evet, ben kendimle konuşabilirdim önceleri. Şimdilerde içimdeki sizlerle konuşabiliyorum. İçimdeki sizler de yeni bir deyiş. “İçimdeki ben” deyişi edebiyatın, psikolojinin çıkış kaynaklarından itibaren yaşıyor. “İçimdesin Sen” deyişi de filmlerin, dizilerin, şiirlerin, ezgilerin zengin kaynağı olmuştur. 

“İçimdeki sizleri, galiba ilk ben kullanıyorum.” diyecektim ki “Size size sesleniyorum…” diye başlayan şarkılar doldu kulağıma. Ama benimki, sessiz bir konuşma olması bakımından yine de ilk sayılır. 

Okumaya aşık olan, biraz da meraklı olan sizlerle konuşmak benim için bir zevktir. Nerden bildim okumayı sevdiğinizi? Nerden olacak, yukarıda yazdığım acayip girişi okuduğunuza göre… 

Siz de biliyorsunuz ki geleceğe bir not kalacaksa böyle acayip sayılan notlar kalacak. Acayip derken ucube demek istemedim. Sözlük anlamı bir tarafa, değişik, farklı demek istemiştim. 

Benim yukarıda sözünü ettiğim kongre çok farklı bir kongreydi. Öyle parti marti, dernek mernek kongrelerine benzemeyen bir kongreydi. 

En yaşlı Ben’in başkanlığında yapılan kongreyi olağan olarak toplamam gerekiyor; ama toplayamıyorum. Çünkü kendimle konuşmayı unuttum. Ne zaman ki formuma girerim kongreyi toplayacağım. Kongre salonunda seyirciler için yer olsa elbette sizleri de çağırırdım. Sizleri çağıramıyorum; ancak tutanakları sizlere ulaştırabilirim. 

Şimdiden merak etmeyesiniz, beklenti içinde olmayasınız diye yazıyorum. Öyle “uykusuz geceler”, “sensiz geceler”, “ ah o geceler”, “Aysız geceler”, “geceler, geceler” yok gündemimizde. Şiir de yok, besteler de yok gündemimizde. Gündemi henüz hazırlamadım. Düşündüğüm gündem maddeleri : durum değerlendirmesi yapmak ve bundan sonraki rota üzerindeki önerilerdir. Tabi kongre sırasında önerilen maddeler üzerinde de görüşme yapılabilir. 

Aslında her zaman hayat muhasebesi yapmamız gerekiyor. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) bu konuda hadisleri var, Atatürk’ün ve bir çok ünlünün de bu konuda veciz sözleri var. Hepsini hatırlamıyorum. Atatürk’ün sözünü mealen aktarmakla yetineyim: “Her gün, 25 – 20 dakika, ne kadar zaman bulabilirseniz, kendi kendinize ‘Bugün ne yaptım? Yarın ne yapacağım?’deyin kendi kendinize. Bunun yararlı olacağını göreceksiniz.” 

Ben kendi kendimle konuşamıyorum derken biraz da böyle muhasebe yapamadığımı kastettim, yoksa yanlış mı anladınız. Yanlış anlamışsanız da kınamam; çünkü sözü öyle dolandırıyoruz ki… 

Söz dolandırılabilir, tabii sulandırılmadan. Dolandırma kelimesi pek uygun düşmemişse bunun yerine cilalandırmak kelimesini koyun. Bu sefer ne oluyor: Söz cilalandırılabilir. Cila güzel olursa, ayna gibi parlarsa herkes kendini görür değil mi? 

Ben kendimi göremiyorum, kendimi göremeyince de kendimle konuşamıyorum. 

Dosdoğru cevap verin: ‘Siz bu yazıda kendinizi görebiliyor musunuz?’ İçinizden, şöyle ya da böyle, tenkitli menkitli de olsa konuşabiliyor musunuz? ”Görmüyorum, duymuyorum, konuşmuyorum “ demeyeceğinizi biliyorum. “Yorum yazmıyorum” diyeceğinizi de az çok tahmin ediyorum. 

Duygu ve düşüncelerinizi yazmamakta da haklısınız. Öyle ya 12 Haziran 2011 Millet Vekili seçimlerine katılacak partilerin Millet Vekili aday listelerinin açıklandığı bu günlerde; siyasi çalkantıların başladığı bu günlerde böylesine bir yazıyı yazmak da zor; tabii, okumak daha da zor. 

Ne demişler “Zorun meyvesi tatlı olur.” Siz işaret ettiğim konuya, yani muhasebe konusuna, kendimizle konuşma konusuna odaklanın. Çok geçmedeen içinde bulunduğumuz bunalımı da, siyasetin durumunu da göreceksiniz. Görmekle kalmayacak çözümü de siz bulacaksınız. 

Ben kendimle konuşabilseydim bulduğum çözümü söylerdim. Sizlerle konuşmaya çalıştım. Çözüm sizde. İnceleyin, istediğiniz kadar kendinizle konuşun, düşünün taşının ; ama sadece düşünce safhasında kalmayın. 

Sağlıcakla kalın. 

 

Sabahattin Gencal, Başiskele – Kocaeli, 13. 04. 2011 

 

 

 
Toplam blog
: 181
: 635
Kayıt tarihi
: 29.03.11
 
 

1943'te Trabzonda doğdu. Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen okulunu bitirdikten sonra girdiği Bursa Eğ..