Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '10

 
Kategori
Felsefe
 

Kendin Olma Cesareti: Kuşku ve İnançtan Güvene Doğru

Kendin Olma Cesareti: Kuşku ve İnançtan Güvene Doğru
 

Özgürlük bir amaç değildir. Özgürlük insan için yalnızca bir fırsattır.

İnsanların tamamına yakını kalabalık içinde kendini güvenli hisseder. Hemen herkesin bir millete, bir aileye, bir dine mensup olması, bir kuruluşa ya da bir siyasi partiye üye olması; insanların kendilerini bağlayacak zincirler bulmaya devam etmeleri güven duygusu içindir. İnsanlar bu zincirler, bu bağlar içinde rahatlarlar. Bu bağlar fazlasıyla güvence verir ve hiçbir sorumluluk yüklenmeni gerektirmez. Sırtını bir topluma, devlete, aileye, dine ya da suçu ve sorumluluğu üstüne atabileceğin herhangi bir şeye yaslaman, sana sahte bir güven duygusu verir.

İnsanlar niçin güvenmiyorlar? Bunun sebebi basit, çünkü insanlar kendi zekâlarına, kendi eylemlerine güvenmiyorlar. Kendi olma sorumluluğunu almak yerine, kendini bir yığına, topluma, devlete ya da bir gruba teslim etmek çok daha kolay görünüyor.

İnsanlar her ne kadar özgürlük istiyor gibi görünse de, içten içe özgürlükten korkuyor. Sorumluluk almak, her eyleminin farkında olma disiplini, aydınlamaktansa kolay yolu seçmeyi tercih ediyor. İnsan özgürlükle baştan çıkacağını sanıyor. İnsan özgürlükten korkuyor. Çok az insan gerçekten özgür olmaya, kendi sorumluluğunu almaya hazır. Bugüne dek çok az insan rahat hapishanelerinden çıkmış durumda.

Sen korktuğunda, kendine güven duymadığında, varoluşa güvenmediğinde, kuşku su yüzüne çıkar. Aldatılmaktan korkmak, kendi zekâna, kendi kalbinin yoluna güvenmemen büyük güvensizlik yaratıyor. Oysa güven senin sınırlarını kaldırır. Daha akıcı, daha bütün, daha büyük zekâya ve cesarete sahip olmanı sağlar. Sen bütünlüğü hissettiğinde, daha derin bir farkındalığa kavuştukça büyük bir kalbe gerek vardır. Kendini koruman senin gelişme potansiyelini ortadan kaldırır, hayatı izlemen neden olur, bilinmeyene adım atamazsın. Bilinenden kurtulmak, hakikati aramak, özgürleşmek demektir.

Zekâna güveniyorsan, bilinmeyene, yaratıcı olmaya, kalbini açmaya, adım atmaya, yeni olana açık olursun. Güvenin kendini korumaya yönelik değil, kendini gerçekleştirmek, kendi sorumluluğunu alman için var olur. Bilinmeyen, yeni olan insanın kendini gerçekleştirmesi için bir fırsattır, içindeki yaratıcı güçleri serbest bırakması için bir hediyedir.

Kuşku hep savunmadadır, güven ise sana her kapıyı açar, her fırsatı açık tutar. Senin farkındalığını keskinleştirmeni sağlar. Her ne olursa olsun, her ne gelirse gelsin kendi zekâna güvenmen, farkındalıkla hareket etmen, o mücadeleyi, o riski kabul etmendir. Hayatın ve yeninin, bilinmeyenin getirdiği riskle korkmak ve kendine kapanmak, sahte sebepler bulmak yerine hayata açık olmak, bundan coşku duymaktır.

Korku insanın çevresine duvarlar örmesidir, kendine kapanmasıdır. O sürekli daha fazla bilgi, daha fazla açıklama, daha fazla yemin ister. Korkan bir insanın bir başka insanla kurduğu iletişim gerçek bir iletişim, bir ilişki değildir. O kendine yöneliktir, korkuları tarafından yönetilmektedir. O başkasını gerçekten tanımak ya da anlamakla ilgili değildir, kendini korumak, güvence altına almakla ilgilidir. Kendine kapanan bir insan hayata ve diğer insanlara açık değildir. Çünkü kendine güvenmeyen bir insan, başkalarından ve ilişkilerden daima şüphe duyar, korkar.

Bilmemek aslında hayatın özüdür, hayat bizi tam da böyle ister. Bilmemek, risk almak zekânın verdiği yanıtı görmen, tepkilerinden ve geçmişten, bilinenden, koşullandırmalardan kurtulman için gerekli topraktır. Güven ağacı ancak böyle bir toprakta boy atabilir. Bilinmeyen farkındalık için, her eylemini fark ederek gerçekleştirmen içindir.

Özgürlük sorumluluğu alman ve her sözünden, her eyleminden, her nefesinden sorumlu olman demektir. O istediğini yapman değildir, büyük bir disiplindir.

Hayatın anlamını bulmaya çalışmanın bir yararı yoktur. Hayat bir anlam yaratma fırsatıdır. Hayat korkup saklanmak, esaret altında kalmak, kendini zincirlemek, geçmişe, bilinene boyun eğmek için değildir. Hayat yaşaman, bilinmeyeni ve riski kabul etmen, kendi olma sorumluluğunu alman, özgürleşmen içindir.

Sevgiyi anlamak, sevgi dolu olmanı sağlamaz. Sen kendini anlamaya başlayıp kabul ettiğinde, eylemlerinin, sözlerinin sorumluluğunu aldığında kendini sevmeye başlayabilirsin. Sen sevgiyle hareket ettiğinde, sevgiyle aktığında sevgi gerçek anlamını bulabilir. Sevgi sadece beş harfli bir sözcüktür, sevmek ise kendi deneyimindir.

Tüm bilgiler ödünçtür, sen tecrübe etmediğin sürece hepsi hakikat hakkındadır, hakikatin çevresinde dolaşmaktır. Hakikate yakın olabilir, uzak olabilir, başkası için hakikat olabilir ama sen keşfetmedikçe senin hakikatin olamaz. Bilginin, bilmenin sonun yoktur. Ne kadar bilirsen bil, yine de eksik kalır. Bilgilendikçe anladığın tek şey, Sokrates gibi hiçbir şey bilmediğin olur.

Bunu anladığında dışarıdan gelen bilgi senin hakikatin yerini tutamaz. Bir süre sonra bilgiler seni tutsağı haline getirir, onlarsız hareket edememeye, daha çok öğrenmeye çalışırsın. Bunun sonu yoktur. Bilgi senin daha farkında, daha keyifli, daha minnettar yaşamana yardımcı oluyorsa, bilinçlenme yolunda senin hakikatlerine dönüşürler. Onlara açıksındır, tecrübe ediyorsundur.

Kendi bilincin için başka reçeteler, başka haritalar, başka rehberler sana sadece yolu gösterebilir. Kendi deneyimledikleri yolu, ama bu yolu yürüyecek olan kişi sensin. Yolu bilmekle o yolda yürümek farklı şeylerdir.

Açıklamalar, daha fazla bilgiler, hep tanıdık olandan hareket etme isteği... Oysa hayat şu andır ve sürekli değişmektedir. Hiçbir şey anı kalmaz. Varoluşta her şey sürekli yenilenir. Sen planlar yaparken hayat değişmeye, yenilenmeye devam eder. Hayat bilindik yollar değil, yeni yolculuklardır. O büyük bir gizemdir, muazzam bir serüvendir, içine atlamak gerekir.

Dünyada herkes bir ailenin, devletin, dinin üyesiyken, siyasi bir partinin taraftarıyken, geleneklerin, göreneklerin baskısı altındayken özgürleşmek olası değildir. Bunların hepsi bir güç odağıdır, bir kurumdur, bir iktidardır. İnsanlar için durmadan sahte, yapay güven üretip bunun karşılığında gerçek özgürlüğünü ister.

Bu kadar yurttaş, bu kadar oğul, bu kadar iman eden var ama dünya acı içinde. Bu son derece ironik, şimdi bu nasıl oluyor? Ortada sözde çok fazla vatandaş, evlat, iman eden var ama büyük bir kaos, büyük bir acı hakim.

İnsanlara inanmaları, boyun eğmeleri, kurallara uymaları öğretiliyor. Güven bir deneyim değil de bir inanç olduğunda, bir alışverişe, ticarete döner. Karşılığında özgürlüğünü teslim ettiğin bir alışverişe... Deneyimlemek, sorgulamak, hakikatin yoluna koyulmak öğretilmez.

Esaret belki seni tok tutar ama asla gerçek bir tatmin vermez. Kendini gerçekleştirmediğin her an, başkalarının, binlerce yıl önceki fikirlerin, yasaların, sözlerin hayatını yaşıyorsun demektir. Senden çok daha önce, bambaşka koşullarda varolmuş durumlara, sözlere, kişilere boyun eğiyorsundur, onlar sana hükmediyordur.

Sana sürekli bir şeylere inanman öğretilir. Öyle ki güvenin bile inanmak olduğunu, inançla ilişki olduğunu söylerler. Çünkü kimse sonsuza dek kuşkuyla yaşayamaz, kuşku insanı sürekli rahatsız, tedirgin kılar. Her zaman sıkıntı içinde, ıstırapla yaşamak zordur. Sen de inanmayı tercih edersin, bir başkasının sözüne, eylemine, bilgisine inanmak... Kendi deneyimine, zekâna değil.

Bir kez fark ettiğinde, artık inancın etine, kemiğine işlemesine izin vermezsin. Sen sorgulamadan, koşullanmışlıklarını fark etmeden, bilinçsiz hareket etmezsin. Bilinç seni özgürleştirir, deneyim hakikate ulaşman için bir fırsat sunar.

Sen bütün ödünç alınmış fikirlerden, inançlardan, dogma ve yasaklardan kurtulduğunda özgürlük seni solumaya başlar. Varoluşun taze nefesi içini doldurur.

Artık bir dilenci değilsin, bir kopya değilsin ama ilk defa kendinsin.

Unutma ki güven kişisel, inançlar toplumsaldır. İnançlar dayatılır, güveni kimse sana dayatamaz. İnancın içinde hep öyle kalırsın, pencereni, kapını başka sözlere, başka inançlara kapatırsın. Kendi inancının en iyi olduğuna öyle inanıyorsundur ki, kendini sorgulamaktan, diğer inançlardan üstün görürsün. Ve en ufak bir terslik olduğunda, inancın sarsılmaya başlar. O sevdiğin birini kaybetmen karşısında kayboluyorsa, o herhangi bir terslik halinde sana acı veriyorsa senin hakikatin olmamıştır. Birden inançsızlık her yanını kapsamıştır, kuşkular su yüzeyine çıkmıştır. Aslında sen inanmıyordun, inandığın her ne ise onunla alışveriş halindeydin. Seni koruduğu, sana iyi olduğu sürece kendini kandırıyordun.

İnançtan ve inançsızlıktan özgürleş. İnancın yok olabilir ama güvenin yok edilemez. İnanç seni sürekli bastırır, senin gerçeğe, sorgulamaya sırt dönmeni ister. İnanç kuşkuyu da bastırmak ister, bir afyon, bir ilaç gibi geçici olarak sızını dindirebilir. O senin hakikatin olmadığı sürece sadece bir vaatten ibarettir. Durmadan bir şeyler vaat eder ama gerçekleştiği hiç görülmemiştir.

Her karanlığın sonunda güneş doğar. Herkes bu yolculuğu yaparak hakikate ulaşabilir. Bu yolculuğu senin için başkası yapamaz, sana nasıl olacağı konusunda bir harita çizemez. Yolunu sen kendin çizmelisin. Kuşku ve korku normaldir, ancak ona yapışıp kalamazsın. Kuşku ve korku dolu kalmak, yaşamak değil, her gün ölmektir. Bilinmezi ve riski kabul ettiğin zaman zekâ, farkındalık ve özgürlük başlar.

Yolculuk uzun ve zorlu olabilir ama özgürlük hepsine değer.

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..